• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hasan Aksay
Hasan Aksay
TÜM YAZILARI

Zor günler, mükafatı büyük imtihandır

23 Ocak 2017
A


Hasan Aksay İletişim: ,

Türkiye zor günlerden geçiyor. Bunda şüphe yok. Öyle zor günler ki, düşman sadece dışardan saldırmakla yetinmiyor. İçerde de hain besliyor. Hayatının değersizliğini bilen terörist, kahpece kurulan tuzaklarla suçsuz insan öldürmekten utanmıyor. Tuzağının yerini seçerken kadın, çocuk, ihtiyarın daha çok veya az olacağına bakmıyor. Sadece daha çok insan ölsün diye hesap ediyor. Haya perdesi yırtılmış, utanma yok. “Ne çirkin yüzler örtermiş, meğer bir incecik perde.”

Kiralık hain tek çeşit değil. Kendini canlı bomba yapan teröristten dahi beterleri, canlı bomba fabrikası gibi çalışan fitnecilerdir. “Fitne katilden daha eşettir” daha beterdir. Bütün tecrübeler bunu gösterir. Adam konuşmuyor, fitne kusuyor, yazıyor fitne. Fitne üretmek için ödül veriyorlar? Kiralık fitnecilerin çeşidi çoktur ama kalite farkı hiç yoktur. Hepsi sıfır numaradır. En kalabalık grubu, düşmanı güçlü görüp yaranmak için henüz ücretsiz koşturan takımıdır.

İnsan olmanın güzelliği dururken, hasedinden, çıkarcılığından, nasipsizlikten hainlik ve nankörlük çukuruna düşülmez gibi geliyor insana? Ama düşenler de ortada? Kötülüğün eğiticileri, arkadan itenleri, teşvikçileri, her zaman boldur. Ülke ve milletin ciddi tehlikelerle karşılaştığı zamanlarda, hased ve fitne okları, genellikle milletin sevdiklerine yöneltilir. Aralarında hiç uyuşma imkan ve ihtimali bulunmayan gruplar, hatta iyi niyetli siyasi derinlikten mahrum kimseler dahi, bu düşmanlıkta, bir anda buz kalıbı gibi bütünleşir, tek komutla hareket eder duruma gelirler. En çarpıcı misali Abdülhamid Han’dır.

Bu tür fitneler, aynı derecede özel dikkat gerektiren, bütün milleti hedefleyen fitnelerdir. Böyle zor günlerde, tarih bize gösteriyor ki siyaseti dahi bildiğini tahmin ettiğimiz iyi niyetli, hatta siyasi gibi görünen insanlar dahi, çok ciddi hatalara düşmüşler, nedamet beyanında, itirafında bulunmuşlardır. Böyle zor durumlarda, benim kanaatim, vicdanımız ve tarih önünde mahcup duruma düşmemek için takip edeceğimiz en emin yol, serbest irade beyanına imkan ve fırsat olan Müslüman ülkelerin tamamında, millet vicdanının toplandığı tarafta olmaktır. Kritik bir devirde, senin partin yan çizse dahi ümmete bak. Kazanamayacakları çok açık olan Mısır’ın Nur Partililer Nursi’ye oy verselerdi, darbe teşebbüsü dahi yapılamazdı.

Özellikle böyle zor dönemlerde, uçurumlu dar geçitlerde milletçe,bu fitne üreticilerine, fitne ve darbe iklimi doğurmakta, darbeci avukatlığı yapmakta, terör zeminini beslemekte ihtisas sahibi şahıs, gazete, parti ve kurumlara karşı son derece dikkatli olmak gerekir. Unutmayalım ki, “Milletler, layık oldukları idareye kavuşurlar”. Hele böyle dar geçitlerde dikkatsizlik, liyakatı kaybetmektir. Kaptanı boş lafa da tutma, koluna, direksiyonuna da müdahale etme. 

Düzlüğe çık! Ne yapacaksan düzlükte yap. “Bu düzlüğe çıkarsa, ben tozunda kalırım” diyorsan? İyi bil ki sen, arabayı uçurumdan yuvarlarsın. Layık olmadığı makama oturan kimsenin utanılacak tarafından başka bir tarafı gözükmez. Sen layıksan, görev seni bulur. “Okulu birincilikle bitirdim. Bana göre iş bulamıyorum?” İyi güzel de yeter mi? Güzel huy? Çalışkanlık? Sabır? Gıybet? Kötü zan? Sosyal ilişki? Güven? İnsanlık? Hakka hukuka riayet? Önce bir olan göreve razı ol. Hizmette ehliyetini göster. Layık olduğun yerde değilsen o zaman söyle?

Hainlik ve nankörlük, gönül körlüğünden doğar ve çeşitlenir. Katarak, göz bebeğinin önünü kalınca bir zarın kapatması hali olduğu gibi, hain ve nankörlükte de, gözün önü, hırsla geçici perdeleniyor ve ciddi bir körlük doğuyor. Beşşar Esat’a bak yeter. Çıkar, fırsat, kin, hased, öfke gibi bağımlılık doğurmuş tutkular bir perde olup ufku kapatmakta, o konuda körden farkı kalmamaktadır. Bunlara karşı, millet olarak, genlik olarak, dikkatli ve sabırlı; özellikle de, yanılgının faturası ağır olacağından siyasi ve dar geçitlerde çok dikkatli ve sabırlı olmak gerekmektedir. 

 Suriye’de planlı katliam, soykırım başlayınca, Avrupa devletleri sınırları kapattı. Bizde de, “Yanlış politika, sınırları kapatalım. Sonra biz de aç kalırız” diye mırıldananlar milleten yüz bulamadı. Marmaray’a, Köprü’yekarşı çıktılar tutmadı. Şimdi de, milletin anayasa yapmasına karşılar. 

Böyle dar geçitlerde, aziz milletimin önünü İslam ahlakı öyle aydınlatıyor ki, tarife, ikaza, komuta, çağrıya ihtiyaç kalmadan millet kükrüyor:

“Zulme mi uğruyorsun! Gel kardeşim gel!” diyor. O, gönlünü açıyor. Allah rahmetini yağdırıyor. Bir gönül ki genişledikçe genişliyor. Bir elimi de Afrika’ya uzatıyor. Yetmiyor, “Ülkenizde, güvenli bir bölge kurup, orada ağırlıyalım” diyor.

Yılan, başını kaldırıyor, yani düşman, içerden-dışardan her yönden sadırıyor.  Terör, sınırda, dağda, propagandada; Hain, tanktan, uçaktan ateş edip bombalamakta. Kahraman millete bak ki, ordu ve polisiyle, tanka silaha karşı göğsünü siper etmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hava alanı meydanındayım” deyip koşuyor. TBMM Başkanı Kahraman, bombalanmakta olan meclise TBMM’ye koşuyor. Millet, asker-polis sanki Çanakkale’de gibi tankın, merminin karşısına göğsünü gerdi. Akif’imiz, Cennet’ten sesleniyor: “Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber; // Sana ağuşunu açmış, duruyor Peygamber!”

İslam, iman doğuruyor bu kahramanlıkları. Allah’ın nusretidir bu! 

Şanlı tarih yeniden hayat oldu. Vatan bir kere daha şehit kanlarıyla sulandı. Millet bir kere daha şehit ve gazileriyle taçlandı.

İslam ahlakından doğan destanlar, her zaman böyle güzel ve haşmetlidir. Devam ediyor, edecektir. Hamd Allah’a!

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23