• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Faruk Köse
Faruk Köse
TÜM YAZILARI

İslami çalışmaların özgürlüğü ne zaman?

28 Eylül 2014
A


Faruk Köse İletişim: [email protected]

İnsan hak ve özgürlükleri bakımından ülkemizde önemli kazanımlara ulaşıldığı doğrudur. Bunlardan bazıları her an tüm toplumun müşahede ettiği, yaşadığı hak ve özgürlükler. Daha dün “kara bir zulüm” iken, bugün “inanılmaz bir özgürlük” haline gelenler var. Mesela, 28 Şubat sürecinin, neredeyse “kamu alanı” diye parklarda bile başörtüsünü yasaklamaya kalkışan zulmünden, bugün ortaokullarda bile isteyenin başını örtebileceği özgürlük ortamına gelinmiş olması az bir şey mi? Bu konuda AKP hükümetlerinin hizmetlerini inkâr etmek mümkün değil.

Bu girişi yapmamın sebebi, bundan sonra söz edeceklerimin doğru anlaşılması için. Kazanımları elbette inkâr etmediğimi, sadece olmayanın peşinden gittiğimi vurgulamak için.

Onbinlerce insanın ölümüne, yüz milyarlarca maddi zarara, onarılamayacak derecede sosyo-psikolojik aşınmalara sebep olan PKK terör örgütünün bugünlerde nasıl el üstünde tutulduğunu görüyoruz. PKK, tarihinde hiç olmadığı kadar etkin, güçlü ve popüler. Faaliyet sahasında tam anlamıyla otoritesini sağlamış, geri alınamaz kazanımlar elde etmiş durumda. Devlet, “çözüm süreci” adı altında terör örgütünün her türlü melanetine göz yumuyor. Evet, asker kanı akmıyor; ama polis kanı, korucu kanı, müslüman kanı akmaya devam ediyor. Alan hakimiyetini iyice tahkim eden PKK, halk üzerindeki otoritesini güçlendirmiş durumda. Faaliyet sahasında kelimenin tam anlamıyla bir “paralel devlet” kurmuş bulunuyor.

PKK’ya gösterilen bu müsamahanın, her nedense İslami çalışmalara gösterilmediğini görüyoruz. PKK silah kullanıyor, şiddetin her türüne başvuruyor, alenen ülkenin bir bölümünü ayırmaya çalışıyor ve bunun için her yolu deniyor da kimse bir şey demezken, PKK teröristleri ve yerel uzantılarının faaliyetleri görmezden gelinirken; İslami çalışmalarda bulunan gruplar, cemaatler, şahıslar daha hâlâ yeterince ve gereğince “emniyet” içinde değil. Birkaç örnek verelim.

Silahlı ve bölücü terörünü sürdüren PKK’ya fiili bir af ve serbest faaliyet hakkı tanınmışken, Kürt müslümanların kurduğu, yaklaşık 10-15 yıldır silahlı faaliyeti görülmeyen Hizbullah Cemaati niye illegal sayılıyor? Hizbullah yöneticileri ve mensupları niye ya kaçak, ya da hapiste? PKK ile yürütülen ve fakat PKK’nın silahlı şiddet ve bölücü faaliyetlerine engel olamayan barış süreci, zaten silahı bırakmış ve hiçbir zaman bölücü emel taşımayan Hizbullah Cemaati için neden sözkonusu değil?

Salih Mirzabeyoğlu bırakıldı, ancak suçsuz yere heba edilen 15 yılının hesabını kim, nasıl verecek? Ya da, ortada hiçbir eylemi veya eylem teşebbüsü olmadan, silahlı bir faaliyeti bulunmadan, sadece zanna ve ithama dayanarak hapsedilen Metin Kaplan niye hâlâ içeride? Kaplan’a isnad edilen ve ispat edilemeyen ithamların binlerce katını yapan PKK taraftarları ise aklanmış, paklanmış olarak ülkeyi bölme faaliyetlerine devam ediyor. Bu nasıl iş?

Fethullah Hoca ile veya cemaati içindeki bazı etkin ve yetkin kişilerle Hükümet’in ya da Devlet’in sorunu olabilir. Ancak, PKK’ya bile gösterilmeyen bir şiddetle Gülen Cemaatinin tüm fertlerine, tüm mensuplarına, tüm faaliyetlerine karşı artan dozda baskı ve imha hareketine girişilmiş olmasını anlamak mümkün değil. Abartılmıyor mu? Elbette suç işleyen varsa cezalandırılsın. Ancak bu cemaatin her mensubu mu suçlu, yaptığı her faaliyet mi suç/kötü?

Bir de Hizbu’t-Tahrir var. Bu örgüt, kuruluşundan itibaren hiçbir zaman silahlı eylem yapmamış, hiçbir zaman şiddete başvurmamış. En küçük bir terör faaliyeti yok. Tek istediği, tek faaliyeti, “Hilafet”in yeniden kurulması için kültürel ve siyasal tebliğ çalışmaları yapmak, bu hususta toplumu bilgilendirmek. İslami hayatı yeniden başlatmak üzere “Râşidî Hilâfet Devleti”nin kurulması amacıyla fikri ve siyasi çalışmalar yapmak.

Sanırım her müslümanın en büyük özlemi ve beklentisi, Ümmet birliğini sağlayacak olan Hilafet’in yeniden kurulması olsa gerek, değil mi?

Ancak görüyoruz ki, Hizbu’t-Tahrir mensuplarına karşı nedeni anlaşılamaz bir asayiş baskısı ve yargı zulmü var. Türkiye’de yasaklanmış ve her dönemde çeşitli gerekçelerle cezalandırılmış. Silahlı-bölücü terör örgütü mensuplarının affedildiği ülkemizde, hiçbir terör eylemi bulunmayan Hizbu’t-Tahrir mensuplarına, üyeler için 7,5 yıl, yöneticiler için ise 15 yıl gibi çok yüksek cezalar verilmekte. 500’den fazla kişi hakkında toplamda 1828 yıl ceza verildiği söyleniyor. Sizce bu, hukuka uygun mu?

Şimdi bu kısa derlemeden sonra şunu ifade etmek gerekiyor:

Artık müslüman cemaatler, gruplar ve İslami çalışmalar üzerindeki yargı zulmü sona ermeli. PKK’nın bile aklandığı bir ortamda, sadece tebliğ yapan İslami grupların hâlâ yargı baskısı altında tutulması yakışık almıyor. Hak ve özgürlükleri ihya eden bir Hükümet’in yönetimine hiç yakışmıyor.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23