• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Faruk Köse
Faruk Köse
TÜM YAZILARI

AK Parti’nin “Yeni Anayasa”ya dair vaatleri-1

20 Nisan 2015
A


Faruk Köse İletişim: [email protected]

Önümüzdeki dönemin çözüm bekleyen önemli sorunlarından biri “anayasa değişikliği.” Bunun için AK Parti, seçim beyannamesinde “anayasa değişikliği” konusuna yer veriyor. Yeni anayasanın “kapsayıcı, kucaklayıcı, bütünleştirici, çeşitlilikte birliği savunan, çoğulcu ve özgürlükçü” olması; “bireysel özgürlükler”e dayanması, “yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı”nı sağlayacak “kurumsal güvenceler”i içermesi, “siyasi sistemin işleyişindeki belirsizlikler”i ortadan kaldırması gerektiğine işaret ediliyor.

Beyannamede ilk olarak, bu zamana kadar “anayasa değişiklikleri” ve “anayasanın sivilleşmesi”ne dair neler yapıldığı sayılıyor. Bu kapsamda “egemenliğin kullanımını milletin elinden alan bürokratik kurumlar”ın “ülkeyi kontrol altında tutabilmek için” tasarladığı “idari yapıdaki katı merkeziyetçilik” eleştirisi, “idari yapılanmada özerk bölgeler veya güçlendirilmiş yerel yönetimler mi tasarlanıyor?” sualini akla getiriyor. Buna seçim beyannamesinde açıklık getirilmemiş. Devamındaki mevcut yapıya dair “gücün bürokratik kurumlarda ve merkezde toplanması, toplumun merkezde veya yerelde karar süreçlerinin dışında bırakılması” eleştirisi de bu suali acilen cevaplandırmak gerektiğinin işareti.

Toplumun “demokrasi konusundaki ısrarı”nın “sandığa sahip çıkmak” şeklinde tanımlanması bence önemli bir zaafiyet. Çünkü bugün çokça kullanılan “sandık sonuçlarını meşruiyetin tek kaynağı olarak görme” anlayışının önümüzdeki dönemde de sürdürüleceğine işaret ediyor. Oysa biliyoruz ki “demokrasinin seçim oyunu” ciddi bir sorundur ve bunu aşmak için başka bir mekanizma geliştirilmelidir.

Yapılan anayasa değişiklikleriyle “vesayetçi yapılar”ın ve “yasakçı anlayış”ın sona erdirildiği, bunların “düşünce, kültür, sosyal ve siyasal yaşam”a verdiği zararların tamir ve tedavi edilmeye çalışıldığı vurgulanırken, “demokratik bir anayasal düzenin inşası için gerekli zihniyet dönüşümü”nün önünün açıldığına işaret ediliyor. Buradaki “zihniyet dönüşümü” vurgusunu önemsiyorum; zira “değişim”in gerçekleştirilmesi için önce “insanın değişmesi”, bunun için de “toplumsal zihniyet”in dönüşmesi lazım. İnsanlar “üniformacı yaklaşımlar”dan sıyrılıp “sivil düşünme”ye başlamadan “sivil hayat”ın tesis edilmesi mümkün olmayacaktır.

12 yıllık sürede “anayasal sistemde atılan adımlar”dan söz edilen beyannamede, “devlet ile toplum arasındaki mesafeyi azaltan” çalışmalara vurgu yapılıyor. Doğrudur, devlet ile toplum arasındaki mesafe azaldı; ancak bu, “devleti toplumun inanç kimlik ve kişilik değerlerine göre biçimlendirmek”ten ziyade, “milleti devletin öngördüğü biçime adapte etmek” suretiyle yapıldı, ki “Laik-Kemalist rejim”in nihayetlendiremediği bu amacını AK Parti Hükümetleri önemli ölçüde tamamlamış oldu. Nitekim beyannamede bu husus, “milletimizin devletine aidiyet duygusunu ve güvenini yeniden sağlayan ve pekiştiren adımlar” şeklinde ifade ediliyor. Dikkat edin, “devletin millete aidiyeti” değil, “milletin devlete aidiyeti...” Bence asıl sorun da bu. Tam tersi olmalı, “devleti millete ait hale getirmeli.”

Atılan olumlu adımlara dair “Milli Güvenlik Kurulu”nun sivilleştirildiği belirtilirken, aynı MGK’da “devlete paralel tüm yapılanmalar” ifadesiyle “İslami cemaatlerin kökünün kazınmasına sebep olabilecek bir karar” alınması çelişkisine açıklık getirilmemesi, bu sakıncanın giderilmesine dair neler yapılacağının vurgulanmaması önemli bir eksiklik.

Beyannamedeki ilginç noktalardan biri, “2002 yılından hemen sonra değişik şekillerde ortaya çıkan darbe girişimleriyle karşı karşıya kaldık” ifadesi. Bu vurgu, başta “Balyoz” olmak üzere tüm darbe teşebbüslerinin beraatle sonuçlan(dırıl)ması karşısında çok da anlamlı durmuyor. Asıl garip olan ise, devamında 27.04.2007’deki “e-muhtıra”dan, 2008’deki “partinin kapatılması davası”ndan, 17 ve 25 Aralık 2013’teki “yargı operasyonları”ndan söz edilmesine rağmen, “Balyoz”, “Ayışığı”, “Yakamoz”, “Ergenekon” vb. diğer yapılanmalardan söz edilmemesi, “suikast plânları”na değinilmemesi, gerçekten önemli bir soru işareti olarak beyannamede yerini alıyor. Bunların seçim çalışmaları esnasında açıklığa kavuşturulması icabediyor.

Nihayet seçim beyannamesinde, “yeni anayasanın getireceği sistemin nitelikleri”ne dair ipuçları veriliyor. Bu, “idari yapılanmada özerk bölgeler veya güçlendirilmiş yerel yönetimler mi tasarlanıyor?” sualinin de cevabı niteliğinde. Nitekim beyannamede, “toplumsal katılıma, çoğulculuğa, adem-i merkeziyetçiliğe ve demokratik denge ve denetim mekanizmalarına dayanan yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu”na vurgu yapılıyor. Ancak buradaki “adem-i merkeziyetçilik”in mahiyeti belirsiz. “Özerk bölge yönetimleri” mi, “eyalet sistemi” mi, “güçlendirilmiş yerel yönetimler” mi?... “Bölünme endişeleri” had safhaya çıkmışken, beyannamede eksik bırakılan bu hususun seçim çalışmaları esnasında tamamlanması lazım.

“Devlet sistemi”nin, rejimiyle birlikte tümüyle “yapısal dönüşüm”e tâbî tutulması gerekiyor. Bu hususun seçim beyannamesinde ifade edilmesi önemli. Nitekim deniyor ki: “AK Parti olarak yeni bir yapısal dönüşüm ihtiyacını tespit ediyor ve Türkiye’ye elbirliğiyle, toplum sözleşmesine dayalı, sivil ve demokratik yeni anayasa kazandırma çağrısıyla aziz milletimizin huzuruna çıkıyor ve yetki istiyoruz.”

Ancak yetki isterken, “kavramların müphem bırakılmaması, içinin net ifadelerle doldurulması” lazım. Nitekim bu millet bu zamana kadar, “halkın kendi kendini yönetmesidir” denilen Demokrasi kavramıyla “askeri vesayet” altında tutulmadı mı? Bu gerçek var iken, sözü edilen “yapısal dönüşüm”ün niteliklerinin ve boyutlarının neler olduğunun açıklanması lazımdı. Yine “toplum sözleşmesi”nden ne kastedildiği, “sözleşmenin olmazsa olmazları”nın neler olduğu belirtilmeliydi.

Konuya yarın devam edeceğim inşaallah.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23