OSMANLI’DA ELÇİ KABULÜ
Osmanlı’da, ilk defa batılı elçi kabûl eden Sultan II. Murad Han’dı.
İtalyan elçisi Benedicto ile beraber huzura çıkan Bertrandon de la Broquiere şöyle naklediyor:
“Edirne’deki Saraydan girince, kapının yanına oturttular. Padişah divana gelip tahta oturdu. Elçi, getirdiği hediyelerle huzuruna çıkıp el öptü, itimadnamesini sundu. Ziyaret sebebini vezirlere hitaben anlattı. Onlar da padişaha arzettiler.”
İstanbul’un fethinden, 19 asır ortalarına kadar elçi kabul törenleri ise şöyle gerçekleşiyordu:
Gelen bir Müslüman devletin elçisi ise, divanhane kapısından girince sadrazam, kubbe vezirleri, nişancı, kazaskerler, defterdarlar ayağa kalkarlar, elçi gelip sadrazamın eteğini öper ve nişancının yanındaki mindere otururdu. Eğer elçi Hıristiyan bir ülke elçisi ise, ayağa kalkmamak için şöyle bir formül bulunmuştu: Elçi kapıdan girdiğinde Sadrazam, kendi özel kâtibine ait divit odasından çıkar, divanda bulunanlar sadrâzamın gelişine hürmeten ayağa kalkarlardı. O sırada içeri girmiş olan elçi Sadrazamın eteğini öperdi.
Bu kabulden sonra, gerek Müslüman, gerek Hıristiyan elçilere yemek verilirdi.
Daha sonra, iki kapıcıbaşı gelir, elçiyi kollarından tutarak arz odasına, padişahın huzuruna götürerek yer öptürürlerdi.
Elçi, asla Sultan’la muhatap olamazdı. Soru ve cevaplar Sadrazam üzerinden gerçekleşirdi:
- Elçiye sor, neden gelmiştir?
- Dostluk için geldim, mektup getirdim…
Sonunda, padişah bizzat “izin” deyince, elçiye yeniden yer öptürülüp, dışarıya çıkartılırdı.