Arnavutluk’tan ne istiyoruz?
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, beraberindeki heyetle birlikte, 17 Ocak’ta Arnavutluk’a günübirlik bir ziyaret gerçekleştirdi.
Bu ziyaret esnasında, imzalanan yedi adet işbirliği anlaşmasının yanı sıra, TİKA tarafından Laç Şehrinde yapılan, 522 konutu depremzedelere teslim edildi.
Restorasyonu tamamlanan Hacı Edhem Bey Camii de Cumhurbaşkanımız tarafından kurdelesi kesilerek, hizmete açıldı. Türkiye-Arnavutluk Fier Dostluk Hastanesi ise 21 Nisan 2021’de hizmete açılmıştı.
Hiçbir karşılık beklemeksizin yapılan bu hizmetler, dostlarımızı memnun ederken, zihni jetonlu müzik kutusu gibi çalışanları rahatsız etti. Onlardan bir tanesi olduğu anlaşılan bir gazeteci, ortak basın toplantısında, şu soruyu yöneltti: “Arnavutluk’a yaptığınız bu yatırımlar karşısında geri aldığınız bir şey var mı?”
Siyasiler, bu tür sorulara, istedikleri gibi cevap verebilirler. Ancak biraz tarih bilgisi olanlar, şunu çok iyi bilir: Arnavutlar ve Türkler, asırlardır birlikte yürüyen iki yol arkadaşıdır. Aramızdaki bağ, şartların ve başkalarının üstündedir.
Her şeyden önce…
Osmanlı Devleti’nin kaderinde etkili olan, kırk civarında Arnavut asıllı sadrazam bulunmaktadır. Bunun dışında amiral, şeyhülislam, vezir, bey, paşa, sancak beyi, vali, mütesellim ve miri miran olarak vazifelendirilen Arnavutların sayısı çok fazladır. Ayrıca, yüzlerce Arnavut şair ve müellif, müderris, müftü, kadı ve naip de Osmanlı Devleti bünyesinde görev almıştır.
Çok uzağa gitmeyelim: Milli şairimiz Mehmet Akif ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın temeli olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın başına getirilen Süleyman Askeri Bey, bir çırpıda ismini sayabileceğimiz Arnavutlardır. İlk Türkçe roman (Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat), ilk Türkçe ansiklopedi (Kamus-ül Alam), ilk modern ve geniş kapsamlı Türkçe sözlük (Kamus-ı Türkî) yazarı Şemseddin Sami Fraşeri ‘yi de unutmayalım.
Arnavutlar ve Türkler, sadece varlığı değil, yokluğu ve acıyı da paylaşmıştır.
Birinci Balkan Savaşı’nı sonlandıran mütareke, 3 Aralık 1912’de imzalanmıştır. Ama Esat Paşa komutasındaki Yanya Kolordusu, şehri Yunanlılara karşı savunmaya devam etmiştir. Hem de 5 Mart 1913’e kadar…
Benzer bir durum, İşkodra için de söz konusudur. Hasan Rıza Paşa komutasındaki İşkodra Kolordusu, savaşın başlangıcından 10 Nisan 1913’e kadar bu şehri savunmuştur.
Arnavutlar ve Türkler, Yanya ve İşkodra’nın yanı sıra, Çanakkale’de de yan yana, omuz omuza çarpışmışlardır. Öyle ki, biraz değişikliğe uğramış şekilde, Çanakkale türküsü Arnavutça olarak da söylenir.
İşte, bu türküden bir mısra: “Çanakkale içinde (Çanakalaja çati) / Bir derin pınar (Mi isht ni bunar i fell) / İçmeyin be evlatlar (Mos pijni uje bre evlatlar) / Zehirli sular (Se e kane ba me zeher) / Hay gençliğe vay aman (Haj per t’rijte aman).”
Bir mısra daha: “Çanakkale içinde (Çanakalaja çati) / Bir yeşil çadır (Mi isht ni çader jeshil) / Türk zabitleri (Zabitllart e Turkit) / Bir araya toplanır (Çati na jane mbledh) / Hay gençliğe vay aman (Haj per t’rijte aman).”
Doğrudur, Osmanlı’dan sonra, dağıldık ama kopmadık. Bugün aramızda birtakım sınırlar olabilir, kâğıt üzerinde ayrı da görünebiliriz. Ancak Türkiye, her zaman Arnavutların kara gün dostudur.
Hatırlayın: Yunanlılar, Çamerya Arnavutlarının üzerine yürüyünce, buradaki Arnavutlar, canlarını kurtarmak için çoluk çocuk Türkiye’ye sığınmıştı.
1998-99 Kosova Savaşı esnasında da Türkiye, Arnavutlara kucak açmış, elinden gelen desteği vermişti. Bağımsızlık ilanını ilk tanıyan ülkelerden bir tanesi yine Türkiye olmuştur.
Gelelim dil bahsine…
Çanakkale türküsünün sözlerini okurken, Türkçe kelimeler mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Bu bize, hepimize bir şey anlatıyor, anlatmalı.
Tahir N. Dizdari, bir ömür vererek hazırladığı, Arnavutça’daki Şark Kökenli Kelimeler Sözlüğü (Fjalor i orientalizmave në gjuhën shqipe) önsözünde şöyle söyler: “Birkaç kelime hariç 4 bin 406 alıntı Arnavutça’ya Türkçe vasıtasıyla alınmıştır.”
Bir başka ifadeyle: Her bir Arnavut…
Baba (babai), ağabey (abe), dede (dede), teyze (teze) ve dayı (daje) kelimeleriyle akrabalarına seslenir.
Çorba (çorbe), pekmez (pekmez), pastırma (pasterma), güveç (gjveç), börek (byrek), sucuk (suxhuk) ve baklava (bakllave) ile karnını doyurur.
Cebindeki (xhep) para (parate) ile konağına (konak) aldığı koltukta (kolltuk) oturur. Geceleri, yorganın (jorgan) altına girip, yastığa (jastek) baş koyar.
Sadece bu örneklerden yola çıkarak bile, rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Türk’ü Arnavut’tan, Arnavut’u Türk’ten ayrı düşünmek mümkün değildir. Ancak üçüncü bir taraf var ve bu kimseler, aramızda kardeşlik olsun istemiyor.
Hal böyle olunca: Ne pahasına olursa olsun, kardeşlikte ısrar etmemiz gerekiyor.