• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Av. Yaşar Baş
Av. Yaşar Baş
TÜM YAZILARI

Türkiye ayağa kalkmalı

24 Mart 2017
A


Av. Yaşar Baş İletişim: [email protected]

Bu kadar saldırıya uğrayıp da ayakta kalabilen başka bir millet var mıdır ki?

Doğudan, batıdan, kuzeyden, güneyden, güneydoğudan, kuzeybatıdan her taraftan saldırı altındayız. Allah’a bin şükür sosyal hayatımızda, devlet düzenimizde bir bozulma yok. Aksine birçok konuda toparlanmalar var.

Refahımızı ve kamu düzenimizi koruyoruz. Çok büyük bir başarı bu. 

Siyasi ve sosyal istikrarı yani refahı ve kamu düzenini ayakta tutabildiğimiz sürece dışardan yapılan saldırıların hiçbir önemi yok. Saldırılarla baş etmenin iki temel aracı bulunuyor.

Birincisi bize saldıranlar mutlaka bir bedel ödemeliler. İkincisi yeteri kadar seçeneğe sahip olmalıyız.

Bize saldıranlar bedel ödemeli derken, bize ne yapıyorlarsa fazlasıyla karşılık verelim demiyorum. 

Avrupalı politikacıların Türkiye düşmanlığı üzerinden siyaset yapmalarının faydalı bir yöntem olmadığını anlayacakları şekilde politik vizyonumuzu revize etmeliyiz. Dış politika sadece devletlerarasındaki taktik savaşlar değildir. Özellikle de muhatap tarafın kamuoyu üzerinde etkili olacak araçlara sahip olmayı denememiz gerekir.

Ben şahsen Türkiye’nin dış politika potansiyelini yeteri kadar verimli kullanabildiği kanaatinde değilim. 

Şunu da bilmemiz gerekiyor. Dış politika sadece bürokrasi yani diplomatlar eliyle yürütülebilecek ve yönetilebilecek bir alan değil.

Özelikle iş dünyasının ve sivil toplum kuruluşlarının devrede olması gerekir.

Avrupa’da politika alanının finansmanında Türkiye düşmanları çok etkili oluyorlar. Avrupa toplumları nezdinde de Türkiye karşıtlığı bir politik rant alanı haline gelmiş durumda. Bu tabloyu tümüyle bizim başarısızlığımızın bir sonucu sayamayız. Ancak bu riskleri önceden tespit ederek, uygun araçlarla karşı koyacak bir stratejiye sahip olabilmemiz gerekiyor.

Burada iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarının devrede olması gerekir. Politikacılar, Türkiye karşıtı bir davranış içine girdiklerinde, bunun kendileri için bir politik bedele dönüşeceğini bilmedikçe bu durum düzelmez. Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olanların kazanacağı, Türkiye’ye saldıranların kaybedeceği politik iklimin inşası için önümüzde bir iş planı olmalı. Olmalı ki Türkiye’nin yanında olanlar en azından bir umut sahibi olsunlar, Türkiye düşmanları tedirgin olsun. Bu iradenin ortaya konulabilmesi bile çok önemli bir basamak olur. Bu irade etrafında toparlanma kendiliğinden olmaya başlayacaktır.

İyi ilişkiler sadece bizim tek taraflı iyi niyetimizle olamaz. Karşı tarafın da bu iyi niyete karşılık vermesi gerekir. Karşımızda iyi niyetli en azından asgari düzeyde bir iyi niyet olmadığını görüyoruz. Büyük devlet isek veya büyük devlet olma iddiasında isek karşı tarafın iradesini şekillendirecek bir iş planımızın olması da zorunlu.

Aynı zamanda ilişkilerin iyi olmasının temel koşullarından biri de bu ilişkiye bağımlı olmamamızdır. Avrupa ile ilişkiye bağımlı olmamak için, alternatiflerimizin ve seçeneklerimizin sürekli masada olması gerekir. Körfez, Çin ve Rusya hatta Afrika bölgesinde refah ve istikrarımızı ayakta tutacak seçenekleri ayakta tutmamız gerekir.

Sürekli söylüyorum. Bir defa daha söyleyeyim. İşin başı sonu ekonomi; yani kabul edilebilir refahtır.

Komplolara, kumpaslara karşı bizi bir arada ve ayakta tutacak en önemli araç; “refah düzenimiz”dir..

Refahımızı koruyabilirsek, istikrar ve kamu düzeni de korunur. Refah, huzur ve kamu düzeni sarsılmadıkça nükleer bomba atsalar, bize hiçbir şey olmaz.

Biz bir arada olabilirsek hiç kimse bize saldırmaya cesaret de edemez. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23