• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Sarmısağa vetomuzdur...

14 Temmuz 2014
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Doğuştan Müslümanlığımın, otuzlu yaşlarımdaki tahkimatından sonra yiyip içtiklerimiz ve alışverişlerimiz üzerinde dikkatli ve seçici olmaya başladık.

Ekmeğimizi içki satan bakkallardan almamak, giyim kuşam için namazlı niyazlıları tercihlemek ve ev sahiplerimizin de Müslümanlıklarından şüpheye düşmemek, vs,vs, gibi…

O yılların, gerçi hepimiz Müslümandık amma, biz yine de “Müslümanların çıkardıkları gazete” diyelim, bunların kandil ve bayram günlerindeki nüshalarında yer alan reklamlar, benim için çarşı pazar referansı olurdu.

Esnaf odaları mensuplarından gelen bu reklamlar, genellikle kelle paça çorbaları, pide kebap ve lahmacun ile entari fistan gibisinden zaruri ihtiyaç maddeleri üzerinde yoğunlaşırdı. Ah o büyük sermaye, Amerikan işbirlikçileriyle masonlar yok muydu, bütün köşe başlarını tutmuşlar, istemezdi bunlar, Müslümanlar da memleketin idaresiyle iktisadiyatında varlık göstersinler…

Zamanla, montaj ekonomisi modeliyle geliştirilen Türkiye’deki refah artışından istifade eden Müslüman esnaflar da, yavaştan yavaşa başladılar tüccarlaşmaya…

Tüccarlaşma dalgası, Müslümanların tüketimdeki seçicilik hassasiyetini törpülemeye başladı. Mahalle ve sokak bakkallarının ölümü üzerine semtlerde marketler türeyince, Müslümanlar da alışverişlerindeki dini ve milli seçicilik hassasiyetlerini tümden kaybettiler. Helal ekmeklerle haram içecekler, yerli üretim patlıcanla Çin toprağının sarmısağı, pazarlama  mahallerinde birbirleriyle RAFDAŞ, şimdi…

Bu değişim ve gelişim gazetelerimize de yansıdı. Ellili altmışlı yılların günümüzdeki versiyonu Müslüman gazetelerinde, zamanında tu kaka ettiğimiz büyük sermayenin reklamları yer alır oldu…

Niye gizleyeyim ki, alışveriş konusunda dini ve milli hassasiyetimi kaybettim. Ekmek aldığım fırında Uludağ zirvelerinden fışkıran yabancının kapalı şişe menba suyu satılıyormuş, boş veriyorum. Ampul alacağım zamanlarda da, ölmemek için son çare olarak domuz etine verilen ruhsattan faydalanıyorum. Bu ruhsatın kapsamında sarmısağa bir yer bulamadığım için, ocaktaki “İmam Bayıldı” tenceresini “sarmısak free” moduna aldım…

Bundan böyle Migros’lara da gideceğim, Carrefour ve İkea’lara da, raflarındaki sarmısağın menşei, ÇİN olsa da …

Bu yazımızda kendimize has çarpık üslupla bir şeyleri dile getirmek istedik. O şey, Türkiye’nin günden güne yükselirken batışıdır. Marka ismi BİM olarak yazılan muhafazakar milliyetçi bakkaliyenin bir şubesine gittik ve ıvır zıvıratı torbaladıktan sonra, bir de sarmısak alalım dedik. Baktık ki, bir parçacık tülümsü bir kumaş parçasında paketçikleştirilmiş sarmısak kafaları, Çin topraklarının mahsülü. Fırlatıp attım yere ve almadan çıktım dışarı...

BİM’le birlikte aynı dünya görüşünde sandığımız ZEMİNDAŞI sermaye de, son zamanlarda ekmek ve peynirin yanında ÇİN MALI tornavida çekiç pazarlayarak Perşembepazarı’na benzemeye yöneldiler. Don gömlek türünden konfeksiyon ürünleriyle de, raf muhtevalarını zenginleştiriyorlar…

Türkiye demokratik laik bir hukuk devleti, öyle deniliyor. İnsanlar camilere gidip ibadet edebiliyorlar. Ruhsatlı mekan SAHİPLERİ beyaz kadın ticareti yapabiliyorlar. Her türden gemiler dolusu ticaret malını ÇİN limanlarından yükleyip, Türkiye’de pazar yerine serebiliyorlar… 

Amma bu demokratik ve hukuki serbestlik, köleleştirilmiş zavallı Çin köylüsünün ürettiği sarmısağa kadar ayağa düşürülmemeli…  Ayıp, günah ve bunu kabullenen “imam bayıldı” seven ev halkları yönünden de aşağılık bir manzara…

Ne yapmalı diyeceksiniz?..

Meydana fırlamış üç kısbetli var. Soracaksınız, hangisi bu kepazeliğe son vermeye yemini billahlı söz veriyor. 10 Ağustos’ta gidip oyunuzu ona vereceksiniz…

Benim hiç birine güvenim yok ve yeminlerine de inanasım gelmiyor… 

Bol sarmısaklı kötü günler sizleri bekliyor. Haberiniz ola…

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23