• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Ondört, ayniyle benzeridir yirmibir...

09 Kasım 2015
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

İbn-i Haldun Ondördüncü Asır İslam düşünürlerindendir. Devlet adamıdır, bir kaç kez kadılık yapmıştır, sosyolog ve ekonomisttir...

Biraz devletçi olmakla birlikte ekonomide rekabetçi serbest ticareti de yer yer savunmaktadır...

Devleti ayakta tutan iki temel dayanak vardır, Asabiyyet ve asker...

Asabiyyet, kolektif bir davranış biçimi olup, ister korunma içgüdüsüyle de olsun, kazanılan zaferlerden topluma böbürlenme payı çıkaran üstünlük duygusudur. Asker ise, para...

İlk kuruluş yıllarında ele geçirilen ganimet seferlere iştirak eden askerler ve devlet erkanı tarafından paylaşılırken zaman içinde bu paylaşmada denge bozulur, devlet erkanı ve yöneticiler daha fazla pay almaya başlar. Devletin egemen hanedan kesimi büyür, masraflar artarken kamu gelirleri düşmeye başlar. Devlet zayıfladıkça hanedan ve bürokrasi büyük servetlere sahip olur...

Bunun sonucunda da devlet, iki dayanağından birisini oluşturan askerini doyurmak için normal vergilerin dışında anormal usullerle halka vergi salmaya başlar...

Artık pazarda satılan her çeşit gıda mallarına ve sosyal hizmetlere kadar bütün para hareketlerine cebri tüketim vergileri koyar...

Hani, peynir ve ekmekteki KDV, gibi...

Esasen hali hazırdaki bizim maliye ve ekonomi dilimizde de verginin ismi “cebri tasarruf” değil midir?

Devletin farklı dönemlerindeki geçerli kanun maddelerine göre gelirlerden, haraç, kelle başı, muamele, iletişim, damga şu veya bu  isim altında pazardaki tüm para hareketlerinin vergiye tabi tutulması sonunda, toplumun huzur ve istikrarıyla birlikte, devlet anlamında tarihin de sonu çıkmaza saplanır...

Almış başını Türkiye’de devleti sürükleyip götüren israf fırtınasından etkilenerek lüks ve israfata dalan birinci sınıf egemen kesimini ve onu taklide yeltenen ikinci ve üçüncü sınıf alt tabakalardaki ahlaki çözülmeleri gördükçe, “Ne olacak bu memleketin hali?” diyerek, iki elimiz bir başımızın arasında, sapıtıp kalıyoruz...

Ne olacağını, bakınız İbn-i Haldun altı yediyüz yıl evvelinden nasıl gösteriyor...

İktisadi yapıdaki  gelişmeler, ictimai hayatta ve müesseselerinde bir takım değişmelere yol açar. Nüfus artışıyla birlikte çeşitli sanatlar ve meslekler ortaya çıkar.  Değişimler, ticari hayatı da geliştirdiğinden, harcama geleneğiyle zevklerde değişmeler yaratır. Lüks tüketim ve daha rahat bir hayat tarzı, gibi...

Bu değişim, saray erkanı hanedanıyla birlikte toplumun ahlaki nitelikleriyle dinamizmini de kaybetmesine yol açar. Bu negatif gelişim ve değişim, sanayileşmeyle meydana gelir. Şehir ve kasabalar bayındır olduktan sonra yıkılmaya yüz tutar. Bu hal, tabii yaşayışın sonunu, zevk ve refaha dalış da, devletin zevalini belirten alametlerden birisidir...

Ekonomi ve sosyoloji, dünya bilimler sistematiğinde daha henüz disiplin halini almamışken 14. Asrın Tunus doğumlu bir Müslümanı, İbn-i Haldun tarafından tarihin sonu başlığıyla resmedilen bu kara kalem çalışması, bizim dilimizde  binalarla zinaların çoğalması olarak okunurdu. 

Şimdi bakıyorsunuz modern Türkiye’de hiç bir politikacı, solcusu sağcısı, liberallisiyle Müslümanlısı olarak, hiç bir parti ve hiç bir partizanla yandaşları karşı çıkmıyor,

Binaların dikine çoğalmasıyla zinaların serbestleştirilerek helalleştirilmiş olmasına...

Hepsinin programlarındaki kutsallaştırılmış ortak payda bunlar da, ondan...

HAMİŞ :  Biliyorum, bazı saftarun kardeşlerimizin  helalleştirilmiş” lafına takılarak bize takaza edeceklerini, “zina da helal olur muymuş, cühela adam !” gibi...

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23