• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Kültür savaşları...

05 Eylül 2014
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Türklerin düğün dernek kültürü çok vahşi. Bu vahşet,  vahşiliğimizden mi, yoksa saikler çok daha farklı mı?...

Her olgunun, onu yaratıp kendini ondan yararlanılabilir olgun hale getiren bir sebebi varsa, eğer geçmişte öyle idi amma günümüzde böyle oldu ise, o zaman, nedir bu kültürleri eski sulhperest modlarından koparıp bugünkü vahşete dönüştüren?...

Popüler kültür diyebilir miyiz bu dinamik çevirici güce...

Anadolu’nun televizyonsuz, radyosuz ve telefonsuz günlerinden gelme biri olarak, çevremize bakınarak   hayıflanıyoruz.

Popüler ya da egemen kültürün radyo ve televizyonu bale ile birlikte sanatın tüm uygulama türlerini hepimizin evine, hem de bila ücret getirip eskiden çok keskin biçimde var olan sınıf  farklarını ortadan kaldırdığı inancıyla, elit kesimin, arabeskle temsil edilen popüler kültüre düşmanlık beslediği söylenirse, doğru mudur ?...

Orhan Baba’cılarla Ferdi Tayfur’cuları kapıştıran popüler kültürün getirdiği özgürlüğün, Müslüm Baba’yı dinledikten sonra göğsünü ciletliyenlerin kendi ana ve babalarına küfrettirmeyi de özgürlükten sayan popüler kültür baskısından bir anlamda, kurtuluş sevincinin dışa vurumu değil miydi, Baba Süleyman’ın “Dokuzuncu Senfoni” aşkına attığı “İşte Çağdaş Türkiye” çığlığı?...

Tersliğe bakın ki, 28 Şubat, başındaki örtüsünü sıyırıp atarak   çağdaşlaştırdığı Türkiye’yi, bilahare onurlandıracağı Orhan Baba’nın devletçe bizzat lanetlenen kucağına vermekte bir mahzur görmedi...

Popüler kültür, egemen sermayenin açıkça itiraftan çekindiği bir kültür karmaşası ve  değişimidir.      Kapitalizminin çeşitli sektörlerdeki ayaklarıyla beyinlerimizi efsunlayarak doğallığına şartladığı hazır yiyeceklerle içeceklerin egemenliğine verip, geçmişimizden kalma beslenme tarzımızdaki tahribatın bir kültür değişimi ve sermaye egemenliğinin izlerini taşıdığına ne şüphe...

Gelelim dünden bu günlere beşeri ilişkilerimizdeki sevgi saygı ve zerafeti terk yoluyla vahşileşmemize...

Sanıyor musunuz ki,  bu vahşileşme bir kültür değişimi olmayıp, kendiliğinden meydana gelen bir sosyal gelişimdir, farklılaşmadır...

Sazlı sözlü fasıl müziğiyle veya yerine göre Besmele-i Şerif’lerle açılışları yapılan düğün dernek toplantılarının, Batı müziğinin “komparsita”lı gürültüsü altında sergilenen karma yürüyüşlere terk edilişinin yanında, Bakkal amca’lardaki sıcak samimiyetin, büyük marketlerin kasa başlarına oturttuğu kasier denilen ücretli elemanlarının mekanize soğukluğunda yok edilmesi, kendiliğinden  hayat bulmuş bir piyasa estetiği olmadığı gibi,  vahşet olmanın ötesinde de, ne gibi bir insani anlam taşıyabilir?...

Kültür’ü, insan ve toplum hayatının bütününe şamil belirli kuralları bulunan zerafet yüklü  ahlaki ve estetiki güzellikler olarak alalım. Amma böyle yapmıyor ve güzel sanat dallarından bir kaçının dar alanına sıkıştırıp hapsediyoruz...

Aslında bir egemenlik hakimiyet silahıdır, kültür. Nitekim, başörtüsüne karşı çıkanlar da, hukuk tanımaz kabalık ve dayatmalarına dayanak olarak bu silahı kullanmadılar mı, hep... 

Bizim kültür hazinemizin muhtevasında, çevremize karşı  saygılı olmayı kendine şiar edinmiş düğün dernek kurallarımız var idi. Köylük kırlık alanların yanında şehir ve kasaba evlerinin geniş bahçelerinde tertiplenen düğün dernek eğlencelerinde aslolan tavır, komşu haklarına karşı saygılı olmak, çevredeki hasta ve yaşlıları düşünerek onları rahatsız etmekten kaçınmak ve yapılmış  hatalardan ötürü kendilerinden af dilemek iken; şimdi, kapitalist sınıfın ortak birikim projeksiyonunun etkisiyle şehir ve kasabalardaki gecekondu hayatına mahkum edildiğimizden, davetlilerimizi, yüksek volümlü düğün salonlarında işkence kıvamında huzursuz kılan  vahşiliğimizden doyumsuz, haz duyar olup çıktık...

O düğün salon ve sarayları ki, genellikle tek kapılı olup binaların bodrum katlarındadır, ayrıca...

İşte çağdaş Türkiye...”

Kapitalizm, tüm dünya ölçeğinde olduğu gibi ülkemizde de hüviyet varakası misali genlerimize sinmiş kadim kültürümüzün amansız düşmanıdır. Popüler kültür egemenliği adına kendi birikim sürecinde bahtsız bir tıkanmayı önleme hırsıyla yerleşik kültürümüzün ana baba saygısına, bakkala, poşet yerine fileli alışverişlerden, zühd ve takvaya, tutumluluk ile devletçi himayeci ekonomiye ve İslami dil ile ifadesini bulan tüm zerafet ve nezaket kurallarına kadar, kültür kalıplarımızın hepsiyle, acımasızca ve utanmazcasına boğuşmaktadır.

Kazanmışlığından da şüpheniz kalmaya... 

Çıplak  ve giyinik örtülülerimize ilaveten, otobüs yolcuları arasındaki peygamber sünnetine saygısından ötürü sakalını koyvermiş gibi görünen elleri kitaplı kitapsızların, kulaklıklı dokunmatik telefonlarıyla internetin karanlık varyatlarında kendilerini kaybetmişlerin hallerine bir bakınız. Bunlardan yoksunluğun çevre baskısıyla kendilerini de yok farzeden bu zavallılara, kapitalizmin yarattığı bu insancıklara karşı nasıl da mütehakkim bir görüntüye girivermişler, göreceksiniz...

Çevresindeki danışmanlarının söylemekten kaçınacakları düşüncesiyle, Devlet Başkanımıza saygılarımızla...

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23