• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Kadın-erkek eşitliği...

28 Kasım 2014
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Benzerlik noktasından eşitlemek mümkün değil. Göz var idrak var. Hak ve hürriyetler zaviyesinden yaklaşılırsa, “EVET” diyenlerin yanında “HAYIR”cıların da yer aldıkları görülebilir...

Devlet Başkanları Tayyip Erdoğan, eşitlik ilkesine cephenin fıtrî boyutundan yaklaşıyor ki, yanlışı yok. Gel velâkin düzen laik, terslik burada...

Beşeri tekil hayatın fıtrî boyutları gibi, bunların çoğullaşarak meydana getirdikleri cemiyet hayatının da fıtrî yapıları, özellikleri ve değiştirilemezleri var...

Mesela suyun ve toprağın metalaştırılamazlığı, ateşin ve havanın metre kilo ölçüsüne vurularak satılamazlığı gibi... Gel velâkin düzen kapitalizm, mümkündür.

Eski İran, Roma ve Bizans geleneğinden etkilenen Osmanlı pratiğinde kadın-erkek eşitliğine yer verilmiyor. Sebebi, benzemezlik değil. Tarla ekonomisinin tahrip edilmesini, cemiyetin fıtrî yapısının bozulmasını önleme hassasiyetinin zorlamasından. İlginç değil tuhaf, hem de çok tuhaf değil mi?

Cumhuriyet, Osmanlı’nın kültür pınarlarını kurutarak yok etmeye kalkıştığında, bu hareket, eşitsizlik üzerine kurulmuş sosyal yapıyı, kadını erkekle eşitleyen bir zihniyetin kumpasına düşürdü. Şimdi erkekle kadın, benzeşmeseler de birbirleriyle eşit... Ne var ki su şirketleri de, piyasada satışa çıkardıkları metaya tahvil edilmiş sularına zam üzerine zam yapmakta birbirleriyle kıyasıya yarışıyorlar... Ne tuhaf, ne acayip fıtrata karşı ne savaş değil mi?

Türkiye’nin ekonomik ve sosyal yapısı Osmanlı pratiklerine göre şekillenmişti, erken Cumhuriyet’te... Ekonomisinin üretim tarzındaki ağırlık, geçimlik, doyumluk tarım sektörüne verilmişti. Bu tarzın motor gücü de, bir çift öküz... Bir çift öküzle birlikte bir koca, bir karı, birkaç da çocuğun birlikte işleyebilecekleri büyüklükte bir toprak. Evin reisi erkek ve diğerleriyle birlikte oluşturulan üretim birimi de bir HANE... Vergi mükellefi olarak HANE...

Erken Cumhuriyet’in hemen sonrasında başlayan kültür pınarlarını kurutma seferberliğinde HANE’lerin yapısı da bozuluyor. Öküzler kesime verilirken, boşlukları traktörle doldurulmak isteniyor. Haliyle HANE’lerin bir çift öküzle işleyebildikleri toprak faktörü de, genişleyip büyüyor...

Çift öküzlü üretim birimleri HANE’lerin topraklarını genişletmelerini takiben HANE’nin vergi mükellefi erkekler öldüklerinde miras problemi nasıl çözümlenecek?..

Mükellef erkeğin erkek çocuğu yok ise, HANE’nin işlettiği toprak, kadının elinden alınarak işleyebilecek kapasiteye sahip yeni evli bir erkeğe teslim edilerek... Ya da, dul kadın, beraber işleyebileceği garantisini verdiğinde, kadının adına açılacak HANE’de işçileriyle birlikte çalışmasına terk edilerek...

Görüldüğü gibi birbirleriyle fıtraten benzeşmemelerine ilaveten, hak ve hürriyetlerinde de kadınla erkek, eşit sayılmayabiliniyordu...

Amma neden?..

Sebebi şuydu...

Osmanlı ekonomisi, tarım ağırlıklı bir üretim tarzına akortlanmış tarım ürünü olarak da ağırlık hububat üzerinde... Zira beslenme, buğday ve arpa ağırlıklı. Bundan ötürü hububat tarlalarının meyve bahçelerine çevrilmesine ve boş tutulmasına izin verilmiyor. Düven sürerek harman sonu mahsulü ambara indirmek, bunlar için ağaç ya da demirden yapılma saban kullanabilmek için öküzlerle boğuşabilmek, kadın fıtratına ters düşmekteydi.

Şimdi Cumhuriyet, öküzü tedavülden kaldırıp dolaşıma traktörü sürünce, kadınlar da kendilerini bekleyen ağır işlerden mesela, öküzlerle boğuşma tehlikesinden azad edilmiş oldular. Eskilerde fonksiyonları itibariyle “değiştirilemezler” sütununda yer alan hayatın dört ana unsurunun da niteliklerinin ters-yüz edilmesine sıra gelecekti. Geldi de...

Ateş sınıfında yer alan madenler kamu mülkiyetinden koparılarak fıtratının tersine mal muhasebesine tabi tutuldular. Sular, kullanana olan aidiyetinden çıkarılıp, parayı basanın özel malı konumuna getirilerek dereler halinde balıklarıyla birlikte satıldılar.

Toprak ise vatan demekti. Toprağın tapu hakkı vatandaşa ait olmalıydı. Vatana, hazinesinde sıfırı tükettirenler umutlarını tapu satışına bağladılar. İhracı ihanet oluşturacak derecede satılamaz bir üretim faktörü toprak, rezidanslara çevrilerek satışı için yaban ellere münadiler gönderilerek...

“Koş arkadaş koş, batan vatanın enval artıkları ihraç fazlalarıdır bunlar, kaçırma, okâzyona gel okâzyona...”

Yaygaralarıyla gayrimenkul satışında kampanya dönemine geçildi...

Tarım alanları, zeytinden meraya, tarlalardan yamaçlara dek imara açıldı.

Kadınlarla erkekler son tahlilde eşit olsunlar diye... Eşitlendiler de...

Her taş kendi yerinde ağırdır. Fıtrat da, kendi fıtrî dünyasında...

İşte bu dünyada kadınla erkek eşittir. Hiç kimse de bu eşitliğin kılına bile dokunamaz...

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23