• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Gel de yazma İsmail MÜFTÜOĞLU

06 Ekim 2016
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

70’li yıllarda Milli Selametli hükümet ortaklığından Adalet Bakanlığını tedviren görevlendirilen İsmail Müftüoğlu kardeşimle  bayramlaşmaya gittiğimde, bayram şekeri tadında hazırlamış olduğu aşağıdaki makalesini bendenize hediye olarak lutfetmişlerdi...

Bu şekeri umuma sunmam için müsaadelerini rica ettiğimde, cevap olarak aldığım  sessizliğini, onay kabul ederek okuyucularımıza, “Buyurunuz efendim”, çekerek ikram ediyorum…

¥

Son günlerde yaşanan bir olayla ilgili olarak, madalyonun bir de diğer yüzüne, bu makalemizle, dikkat çekmek istiyoruz.

İslam’a ve milli değerlerimize aykırı bir şekilde mahrem yerlerini teşhir etmekten sakınmayan bir insana, karşı tavır sergileyen kişinin fiilini onaylamamız nasıl mümkün değilse, onu linçe tabi tutma ve topluma hedef gösterme anlayışını da onaylamamız mümkün değildir. Çünkü burada bir oyun oynanmaktadır.

Biliyoruz ki kadına saygı, kadının topluma karşı giyimi ve kuşamı ile saygı göstermesi halinde bahis konusu olur. Yine millet olarak biliyoruz ki, “Cennet anaların ayakları altındadır.” Ama o analar da, emri bil marufa uygun hareket ettiklerinde, ancak bu unvana layık olurlar.

Toplumun kahir ekseriyetinin inanç değerlerini hafife alan her insana karşı tepki göstermek, onun tavrını onaylamamak şaşılacak hal değildir.

Son dönemlerdeki uygulamalar, kanuni düzenlemeler sonucunda tüm manevi köprüler yıkılmış, onun için de ar ve haya anlayışı dumura uğramış, böylece her türlü giyim-kuşam pervasızlığı moda haline gelmiştir.

Maalesef bu görüntülerden hicap duyması gereken sözüm ona Müslümanlar, bu tarz giyim ve kuşamları onaylamaktadır. Üzücü olan, tepkisizlik sonucunda meydana gelen ahlaki çöküntüdür.

Asrilik adına her türlü kepazeliğin, yapılan kanun değişiklikleri ile önü açılmış, buna dur demeye çalışanların önü de, yeni kanuni düzenlemelerle kapatılmak istenmektedir.
      Allah aşkına, sokaklarda, parklarda meydana gelen görüntülerden rahatsızlık duymamak mümkün müdür? Her türlü çıplaklığı utanmadan sergilemeyi hak bilene karşı, bu görüntülere inançları gereği hayır demek isteyenlerin de tepki gösterme hakkı olmalıdır.

Oturulan ve gezilen her mekanda, otobüste, vapurda, trende müstehcen pozlar verenlerin tahrikini önleyecek tedbirlerin alınması gerekirken, tam aksine bu görüntülerden rahatsızlık duyanların da hakkı olduğu hiç düşünülmemektedir.

Ülkemizde vuku bulan bir olay karşısında İslami ve milli ahlak dikkate alınmadan, devleti yönetenlerin ayaklanması ve bilhassa başörtülü bir yetkilinin bahis konusu yaşam tarzını benimsemesi sebebiyle tepki göstermesi son derece acıdır.

Başın kapanması nasıl önem taşıyorsa ve onun için başını kapatarak bir makama geliniyorsa, avret mahallerinin hayasızca sergilenmesine tepki göstermek de o kadar önem taşımaktadır. Evet ev sahibinin kusuru var, ama hırsızın hiç mi suçu yok.

Toplumu ayakta tutan milli ve manevi değerler, bugünlerde medenilik furyası ve asrilik hastalığı sebebiyle yerlerde sürüklenmektedir. Sağcı ve Müslüman demokratlıklarıyla kendini savunanların, bu kepazeliklere karşı dik duracakları yerde, ürkütücü bir baskıya yönelmeleri, geleceğin karanlığına işarettir.

¥

Nitekim; emperyalistlerin evveliyatından beri aile hayatımızı yıkmak suretiyle devletimizi yıkma çalışmaları ve toplantıları yaptığı bilinmektedir. Bu konuda 06.05.1988 tarihinde yazdığımız ‘Emperyalistlerin üç hedefi’ başlıklı makalemizden, önemine binaen hatırlatma babında, bazı bölümleri yeniden aynen aktarıyoruz.

Emperyalistlerin; “Aileye bakış tarzları, hele Türk ailesini çözmek için giriştikleri gayretler son derece asap bozucudur. Hedef ülkelerin çoğunu Müslüman memleketler teşkil etmektedir. Emperyalistlerin maşası durumundaki misyonerlik faaliyetleri sonucunda, hedef ülkelerin hemen hepsini içten çökertmişlerdir. Fransız misyoner Louiz Masignon bu gerçeği şu sözlerle ifade ediyor:
“Onların (hedef ülkelerin) her şeylerini tahrip ettik, dünya görüşleri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi ve terör için olgun bir hale geldiler.”

Hıristiyan batının en büyük korkusu Müslüman ülkelerdeki gençliğin aslını arayarak, İslam ahlakını benimsemeleridir. Kiliseler Birliğinin Frankfurt’ta yaptığı toplantıda konuşan bir misyoner; “Müslüman kadın kalbi, aklı ve bedeni ile dinine, kocasına ve çocuklarına kendini adadığı devirlerde Müslümanlar büyük devletler ve medeniyetler kurarak dünyaya hakim olmuşlardır. Müslüman kadınlar dünyaya ve nefislerine dönük olduklarında, Müslüman ülkeler Hıristiyan batının sömürgesi olmuştur. Batı için en büyük tehlike, Müslüman kadının geçmişte olduğu gibi, dinine dönüşü ve bütün arzularının üstünde Allah rızasını ön planda tutmasıdır. Müslüman ülkelerin çökertilerek Müslümanların imha edilmesinin yolu kadından geçer” demiştir.

Merkezi Amerika’da bulunan Dünya Milletlerini Araştırma Enstitüsünün misyonu da, hedef ülkelerde ahlakı ve aile yapısını çökertmektir. Enstitünün 1988 yılı raporunda aynen:
“Bütün hedef milletleri ahlaken çökerttik. Yalnız Türkiye’de sağlam aile yapısı sebebiyle oldukça direniyorlar. Türkiye’de aile yapısını bozmak için TRT’yi ele geçirmeli ve özel televizyonlarla Türkiye’de ahlaki bunalımı gerçekleştirmek için Amerika’da çevrilen filmlerdeki ahlaksızlık dozunu artırarak, Amerikan filmleri bombardımanı altında Türkiye’de sağlam aile yapısı yıkılmalıdır.”

Emperyalist devletlerin misyoner faaliyetleri ile Osmanlı devletini içten nasıl çökerttiklerini tarihen bildiğimize göre, Türkiye Cumhuriyetinin aynı oyuna gelmemesi için idarecisinden politikacısına, ahalisinden cumhurbaşkanına kadar herkes temkinli ve tedbirli olmalıdır. Türkiye’de son zamanlarda yukarıda sayılan değerler üzerinde büyük oyunlar oynanmakta olduğunu da müşahede etmekteyiz. Herkes kendine düşen görevi yapmalıdır.” 

Kalın selametle.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23