• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Gastronomi ve politika

12 Temmuz 2018
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Balkondaki hurda semaverin üzerinde bir kuş yuvası, hem de yumurtalarıyla birlikte. Kumrular, folluktaki yumurtaları sıra ile hanımlı beyli olarak koruyup kolladılar ve sonunda iki küçük kumru yavrusuna dünyayı teşrif buyuruldu...

Ana kumru, bir süre daha yavrularının üzerinde kol kanat gerdikten sonra baba ile birlikte yavrularının ihtiyacı için uçuşup gittiler. Yuvaya her geri gelişlerinde kursaklarında hazırladıkları mama ile kendi gagalarından gagalarına çocuklarını beslediler...

Bilahare bebekler, rüştlerine erecek ve uçuşup giderek çevrede kendi yuvalarını kuracaklar...

Beşeri hayatın şeması da böyle çizilmiş. Devlet, başkanlık kadrosuyla birlikte halkın beslenme ihtiyaçlarını temin amacıyla ekonomiyi gazlayacaklar. Erkekler dışarıya gidip çalışacaklar. Getirdikleriyle de kadınlar, hanelerinde sofralarını hazırlayacaklar. Aktif hayat, biteviye böylece sürüp gidecek... 

Devlet politikaları, ister dış ticaretle ilgili, isterseniz pazarlama krizleri veya soğan patates darlığına çare aramak olsun, son tahlilde gastronomik tabiatlıdır. Bizim şiar ve prensibimiz ise, siyasetin dedikodulu çirkin batağına bulaşmaktansa, devletin halka karşı yüklendiği görevlerinin halk katlarında hissedilen savsaklamalarına karşı ricalini iğnelemektir...

“Üç gün evvel üç liradan ibadullah giden patates ve soğanı, sandıkların dökümü yapılır yapılmaz altı-yedi liraya fırlatan günahın kime ait olması gerekeceği” gibi, mesela...

     

 Bayar - Menderes’li DP hareketinin dinamik unsurları, İkinci Dünya Harbi günlerindeki emtia stokçularıdır. Helal haram demeden kasalarını dolduranlar, vatandaş olarak yönetilmek yerine egemenler olarak yöneticiliğe kalkıştıklarında, başlarında DP olmak üzere, çok partili demokratik (sözde) düzene geçildi...

 40’lı yılların karaborsacılarına şapka çıkartan soğan patates stokçularının pazar yeri soygunculuğu, Tarım Bakanı Fakıbaba’yı akıl fikir şaşkınlığına düşürünce, bu ahlaksızlık, bütün basın camiasının diline düştü...

 Kimin için?..

 Pazara çıktıklarında ancak yarım kilocuk patates ile geriye dönebilen kanadı kırık yoksul kumrular için...

 Oysa bakın stokçunun gurur duyarak yaptığı aşağılama yüklü iğrenç övünmesine,

 Erkekçe ortaya çıkıp fikrini ve düşüncesini açıkça ifade etmekten korkarak Fani’lik perdesi ardından sergilediği çirkefliğe! ....

 “Sayın yazar, yine Gastronomik olaylara değinmişsiniz. Unutmayın ki, Gastronomik emtiaya verdiğiniz değer, Gastronomik faaliyetten sonra posanın (sıçtığınız bokun) değeri kadardır. Bu dünyada da huzur yok çile var. Şu son ömrünü zikirle geçirsen artık. Bırak bu dünya işlerini..”

Nasıl, iyi mi?..

Her devir kendi zenginini yaratır. Atatürk devri, yoksul köylünün yırtık çarıklarının yanında Hindistan Müslümanlarının gönderdiği mali desteklerle temeli atılan İş-Bankası çevresinde toplanan Aferizmin birinci dalga devlet zenginlerini yarattı. Bayar-Menderes yıllarında kıçını ekonomiye yerleştiren vahşi kapitalizm, nazar boncuğu olarak o günlerde inşa edilen Şişli Camii ile kendisini tahkimletti...

Darbeler darbeleri takip ederken asker sivil iktidar kolektifleri, bir türlü dibine darı ekemedikleri Atatürk Cumhuriyeti karşısında siyaseten iflasa zorlandığında, Cumhuriyet sisteminin adı değiştirildi..

Başkanlık...

Başkanlık da olsa, hiç şüphesiz doğal teamül, alışkanlık, kurallar ve bunların cümlesini kucaklayan ve korkarız ki, kucaklayacak olan hukuk uygulamalarındaki nasır tutmuş açık kapı zihniyeti devam edecek...

Neticesi bizi değil Başkanı, Devlet Başkanını ilgilendirir...

Anaç babaç kumruların birlikte, bin bir tehlikeye karşı yavrularını gagalarından beslemeleri gibi, insan soyundan vatandaşlar da, yuvalarının istifçiler tarafından tahribini önleme amacıyla bunların şeytanlıklarına karşı ölümüne ter dökmeye devam edecekler...

Tabiidir ki Başkanlık da, yoksul ve kimsesiz kumrucuklarının hak ve hukukunu koruyup kollama amacıyla Gastronomik politikaya önem verecek...

Zira, 24 Haziran’da bu mükellefiyeti yüklendi...

Sözünde durur ya da durmaz, duramaz. Neticesi, yükü üstlenenin kendilerine aittir...

Bu arada başarıları için kumrucuklarından gelen hayır dualarına karşı bunların kıymet ölçümünde sindirim sonu posasını kıstas olarak kullanmaya kalkışan nankörler de, elbette ki, çıkacak...

İstifçi takımının Fani hıyarları gibi...

Öz olarak şunu demek istiyoruz...

Erken Osmanlı döneminde mal beyanında sınıfta kalanların kafasıyla birlikte emvaline de el konulurdu...

Dışarıdan alınan borçla, devlet kesesinden, Boğaziçi kıyılarına yalı diken son dönem Osmanlı paşalarından hiç değilse üçünün, kafasıyla birlikte emvaline de el konulsaydı, 

Muharrem Kararnamesiyle Koskoca Osmanlı Devleti batar mıydı?..

Buyurun, düşünerek hesap ediniz...

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23