• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Dün ve bugün...

09 Mart 2017
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Devlet ve halk ilişkilerinin özü, otoriteyle özgürlük arasındaki çatışmadır. Çağımızda bu öze, “anayasa” deniliyor…

1700’lü yıllarda Anadolu halkı üretim yetersizliğinden ötürü sefalet hayatı yaşarken geleceğe güvensizlik, bu durumu daha da acıklı hale getiriyordu… Halk; eşkıya, asi gruplar ve Celalilerin can, mal ve zaman zaman da ırzi tecavüzlerine karşı mahalli egemen güçler tarafından korunsa da, yine bunlar tarafından sömürülerek eziliyordu…

Mahalli mütegallibeden Koçi Bey, Sultan Murat’a bir yazı ile başvurarak ülkedeki çöküntünün sebeplerini arz eder...

“Padişahlar “Divan-ı Hümayun’a katılmıyorlar. Devlet işleriyle bizzat ilgilenmiyorlar. Herkes, engellenmeden Sultanın huzuruna çıkıp derdini anlatabilmeli. Şeyhüslam ve kadılar gibi devletin ileri gelenleri, olur-olmaz sebeble görevlerinden alınmamalı. Bu ilkelere riayet edilmiyor. Tımar ve zeametler, toprağı gerçekten işleyecek olanlar yerine saray çevresindeki asalaklara veriliyor. Bu örf ve kural tanımazlıklar verimi düşürüyor, köylü yoksullaşıyor. Adaletin yerini rüşvet ve zulm almış başını gidiyor”…

¥

Osmanlı’nın klasik aile kültüründe fertlerin kendi kafalarınca özgürlüğü yerine, devlet ve aile büyüklerine mutlak bağlılık ve itaat anlayışı egemendi. Buna karşılık büyükler de, kanatları altındakilere adaletle muamele ederdi. Adaleti mülkün temeline yerleştiren temel ilke bunu amirdir. 

Mülk ve devlet olmadan adalet olmaz. Amma, adalet olmadan devlet de olamaz. Adalet ile devlet, birbiriyle var olabilir…

Devlet-halk ilişkilerinde adalet duygusunun zayıflamasıyla birlikte gelişen despotizm ortamında yeni bir suç türü ortaya çıkar…

“Zulüm suçları”…

¥

İltizam sistemine devam, tarımda gerileme, devlette yozlaşma ve halkın yoksullaşmasına ek olarak mahalli yöneticilerle ayanların halk üzerindeki baskılarının artması üzerine II Mahmut, Diyarbakır Valisinin görevden alınmasıyla ilgili Babıali’ye gönderdiği iradesinde şöyle der.

 “Bir tek Diyarbekir valisinin def’iyle Anadolu’dan zulüm kalkmaz. Halkın hali pek yamandır. Bu halde iken Devlet-i Aliyyemiz karışıklıktan kurtulamaz. İşte çekilen mihen ve meşakın bütün sebebi, fukaranın feryad ve figanıdır. Fukaranın refah ve asayiş halleri düzelmedikçe, her bir işin sarpa saracağı zahir ve aşikârdır. İşin sebebi alisi, mezalimden neşet ediyor”…

¥

Osmanlı’nın çökme sürecindeki tükenişi, salt baskı ve zorlamadan değildi. Her toplumda ve her yerde görüldüğü gibi, kendi çıkarları için o andaki durumdan faydalanan politik yumuşatıcılar da mevcuttu… 

Bunlar, sahip oldukları servet ve otoriteyi halk yığınlarına karşı haklı ve meşru gösterecek dayanakları üreterek otoriteye mutlak başeğme duygusu aşılıyor. Bunların eseri olan tevazu ile kanaatkârlığı halk için tek boyutlu fazilet ve erdem haline getirmeye çalışan bir ahlak anlayış ve sistemidir, devleti çökerten bir ikinci bela…

Feto’nun da örnek aldığı bu guruplar, devletin, dış mihraklara karşı serpilerek güçlenmesini engellemekteydi…

¥

Ali İhsan Karahasanoğlu’nun 18 Şubat 2017 tarihli yazısındaki otuzları aşkın okuyucu notları, 15 Temmuz temizlik harekâtında kurunun yanındaki yaşların, sehven de olsa yakılmasından neşet eden silme feryad-ı figan yüklü…

Bütün mesele sanırız, Fırat kıyısında keçisini kaybeden köylünün gözyaşları karşısında Hz. Ömer’in kendi sorumluluğuyla ilgili sözlerinin gerçek olup olmadığı…

Ya gerçekse!...

Günümüzün varsıllıkta sınır tanımayan politik yumuşatıcıları, bu konuda nedense ağızlarını hiç mi hiç açmazlar…

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23