• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Allah’ın halifesi...

01 Ekim 2015
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

İhtilal öncesi Katolik dünyasında kralların sahip oldukları iktidar gücünün tanrı tarafından kendilerine verildiğine inanılırdı. Padişahın da, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olduğuna yönelik Türki yorumların da, katolizm kökenli olduğu söylenir...

Tanrının yeryüzündeki temsilciliğinin verdiği iktidar gücüyle krallar, elleriyle gözlerini, hiç bir budaktan sakınmazdı. Fransa’da krallar, ihtilal öncesi günlerinde tebaanın malı ve canında olduğu gibi beyin fonksiyonları üzerinde de istedikleri biçimde tasarruf serbestisine sahipti...

Devlet idaresindeki koyu istibdat baskısının insanlar arasında yarattığı hak ve vazifelerinde ölçüye gelmez eşitsizliklere karşı kimse itiraz edip sesini çıkaramazdı.

Buna rağmen, tanrının halifeliği adına yapılan ve beşeri tahammül sınırlarını aşan bu zulümata karşı yavaştan yavaşa isyankar söylemler seslendirilmeye başladı...

Volter’ler,  J.Jack Russo’lar ve ‘Ruhulkavani’ Montesque’ler her türlü riski göze alarak kaleme aldıkları kurtuluş formüllerini meydanlarda seslendirmeye yöneldiler...

Kanunların ruhu’nun onsekiz ay içinde 22 baskı yapması, halkın hürriyete olan susamışlığının derecesini ortaya sergiler...

Papazlarla asilzadelerin bütün vergi ve angaryalardan muaf olmalarına karşın, hükümet, kamunun bütün mali yükünü halkın üzerine yüklemişti. Viktor Hügo, fakirlik ve sefaletin tarif edilemez tahammülsüzlüğünü “Sefiller”inde çok net biçimde anlatır...

Devlet-i Aliyye’nin son dönem siyasi ve fikri entelektüellerinden Hüseyin Kazım Kadri, “İnsan Hakları Beyannamesi’nin  İslam Hukukuna göre İzahı” isimli risalesinde, Fransa’daki ihtilale meşruiyet yolunu açan sosyal manzaraları resimliyor  (Sinan matbaası ve neşriyat evi, 1949)...

Buna benzer manzaraların Müslüman coğrafyasında görülmemesi için kendi inanç kaynaklarımız arasından tesbit ettiği sosyal pratönerlerden bir kaçını verelim...

“İnsan haklarının mahfuziyeti bir idari sultanın bulunmasını icap ettirir. Bu sulta, herkesin menfaati bakımından kurulmuş olup tevdi edildiği şahısların zati menfaatlerini temin gayesine matuf değildir...

Bir Müslüman hükümetinde cari ve hakim olmak lazım gelen şer’i sultadır. Keyfi idare değildir.  Böyle bir hükümet şekline itiraz ve onu tağyir ve islah, dini vazifedir. Bu halde de idari sulta, şunun bunun değil, ancak ammenin menfaatleriyle haklarını temin için kurulmuş olduğunu izaha hacet yoktur...

Bir cemiyetin her ferdi, ya doğrudan doğruya, yahut “seçtikleri” mebuslar vasıtasıyla verginin tarh ve tevziini, kullanış tarzını, miktarını, tahsil suretini ve müddetini mürakabe hakkına maliktir...

Cemiyet, her idare memurundan hesap sormak hakkını haizdir”...

Yarın öbürgün kısmet olursa, kitabiyatta milli irade beyanı denilen, gerçekteyse, öncelikli imtiyazlı birinci seçmenler tarafından tesbit edilen mebus listelerinin onaylama sandıkları kurulacak.

Yalın İdari ya da Örtülü Şer’i sultayı kullanmaya talip cemiyetler,  özel kuruluşlar ya da  siyasi partilerden, bakalım, 

Hangisi veya hangileri beyannamelerinde bu şartnameyi kabullendiklerini deklare ederse,

Benim varımı yoğumu oluşturan topu temeli bir adetten ibaret oycağızımı, gerektiğinde ikiye üçe ayırıp onlara helal edeceğim...

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23