• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Sandıkçıoğlu
Ali Sandıkçıoğlu
..
TÜM YAZILARI

Terörist hayranı bayrak düşmanlarına!..

17 Şubat 2018
A


Ali Sandıkçıoğlu İletişim: [email protected]

Şu günlerde kahraman ordumuz ülkemizin sınırlarını güvence altına almak için, kahramanca Afrin’in köy, kasaba, tepe ve sığınaklarını adım, adım temizleyerek Afrin’e doğru yol alıyorlar. Rabbim karada, havada her yerde askerimizin ve tüm güvenlik güçlerimizin yardımcıları olsun inşallah. Kahraman Mehmetçik’imiz için; tüm millet olarak duamız ve dileğimiz; “Nasrun minellahi ve fethün karib”in hükmü yakın zamanda tecelli etmesidir. Cenab-ı Rabbul âlemin hazretlerine sonsuz şükürler olsun milletimiz askerimizle tek vücut haline geldi. Bu münasebetle Osmanlı Yunan harbinden kitaplara geçen bir hadiseye kısaca olarak yer vermek istiyorum. “Osmanlı kadınları, her türlü fedakârlıktan, muhafaza-i vatan uğrunda her türlü elem (Acı-ızdırab) tesiratına tahammülden geri durmuyorlardı. Taburların geçtiği yerlerde, uğradığı mahallerde erkek, kadın, büyük, küçük, bilumum efrad-ı millet (Millet fertleri) tarafından gösterilen asar-ı hamiyet umum Osmanlıların hissiyatı ulviye (Yüksek hissiyat) mütehassin olduklarını gösteriyordu. Pederin evladına, validenin ciğer paresine, zevcenin zevcine, genç kızın nişanlı sına akrabanın akrabaya yazdığı yüz binlerce mektuplar, birer, birer okunsa, tetkik olunsa cümlesi bir mealde, bir manada olduğu görülüyordu (Vatan, bayrak, din, mukaddesat sevgisi.) Bir topçu zabitine on dört yaşında bulunan küçük biraderinin yazdığı bir mektupta; (Bataryanın başında sebat et. Düşman’a gülle ve şarap nal yağdırarak muzaffer olmaya çalış. Şehit ol, gazi ol. Fakat düşmana arkanı gösterme, şehit olur isen senin şehadetinle iftihar ederim, kaçar isen irtikâp ettiğin (Yüklendiğin) denaetten (Alçaklıktan) dolayı sana biraderim demeye teeddüp ederim.” (Devleti Aliyeyi Osmaniye S. 239-240) Bugün de A’dan Z’ye milletimiz Afrin Harekâtı için kahraman ordumuza karşı, dün ecdadının sergilediği asil durumu sergilemektedirler. Genel durum böyle iken ne yazık ki, bu ülkede doğmuş, bu ülkede büyümüş, bu ülkede okumuş iş, güç, mevki, makam, mal ve mülk sahibi olan, ezana, bayrağa düşman, Türk ordusunun Afrin’e gidişini bir işgal hareketi gibi utanmadan göstermeye çalışan bir siyası parti, sözde parti kongresi yaptı. Binlerce bebeğin katili olan vatan haini zata, kongreden selam göndermekte birbirleri ile yarışmaya giren sözde siyasetçiler, hiç utanmadan, sıkılmadan askerimize hücum etmekten geri kalmadılar… Askerimize hakaretler, işgal gücü gibi göstermeler… Afrin’e doğru yol almalarını kabul edemeyen bu sözde siyasiler ülke insanımızın tüm değerlerine karşı olan bu insanlar, kongre salonlarında ne yazık ki, bir tane küçük Türk bayrağının dışında, Türk bayrağı dahi bulundurmadılar. Türkiye Cumhuriyetinde siyaset yapıyorlar, ancak Türk devletinin istiklalini sembolize eden görülebilecek şekilde Türk bayrağı yok. Şehitlerimizin kanlarından rengini alan, şerefli Türk bayrağını kabul edemeyen, sevmeyen bu beylere yazıklar olsun. Geçmişte İskeçe’de soydaşlarımızla, dindaşlarımızla yaşadığım bir hatıramı içimizdeki, bayrak düşmanlarına sunmak isterim. Vicdan sahibi olanlar herhalde bu anlatacaklarımdan bir şeyler anlarlar. Hani bir atasözümüz vardır; “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” derler. Vicdanları satılmış ve körelmiş dış güçlerin piyonu durumuna düşenler bilmem ki, ne anlayabilirler acaba?

İstiklal Marşı Türk milletinin milli marşıdır. O marş merhum Mehmet Akif tarafından ne zor şartlar da yazıldı? Meclise gitmek için paltosu bile yoktu. İlk defa milli marşımız TBMM’de, ne heyecanla okundu? Zamanın milletvekilleri okunan marşı hep birlikte ayakta alkışlamışlardı.

1982 yılında Ramazanı Şerif ayını İskeçe ve Gümülcine’de geçirmiştim. Soydaş ve din kardeşlerimize dini sohbetler yapmak üzere.

Çok da güzel ve feyizli bir Ramazan-ı Şerif geçirmiştik. O zaman beni davet eden hem Gümülcine’nin, hem de İskeçe’nin müftüleri Osmanlı medreselerinde okumuş tarih kokan İslam ve Türk sevdalısı kahraman insanlardı. Her ikisi de rahmetlik olmuşlar. Allah rahmet eylesin mekânları cennet olsun. Hatta İskeçe Müftüsünün oğlu TV ekranlarında sarık ve cübbesiyle tanıdığımız, babasından sonra İskeçe’de Müslümanların oyları ile seçilerek müftülük yapan ve bir hayli de resmi makamlarca müftülüğü tartışılan (Yunan makamları) Türk ve İslam aşığı, cesur insan, Türklerin haklarını korumak için yorulmayan, mahkemelerde uzun yıllar uğraşan, ceza evlerinde yatan Mehmet Emin Aga efendi de rahmetlik oldu. Allah rahmet eylesin..Tam bir mücadele adımı idi. İnşallah TRT’miz, kısa metrajlı da olsa Mehmet Emin Aga ile, merhum Sadık Ahmet’i de yaptıkları mücadelelerinden dolayı İslam alemine, özellikle Türk milletine tanıtmak için bir program hazırlarlar. Ramazan-ı Şerif bayram namazını kıldıktan sonra kendisini Almanya’nın Ulum şehrinden tanıdığım, inanmış, mücadele ve hizmet aşığı Türk ve İslam sevdalısı Hüseyin Kahya ile büyük bir Türk kahvesinde çay içmek için gittik. Niyetimiz hem çay içmek, hem de orada bulunan soydaşlarımızla bayramlaşmaktı. Kahveye gittik. Orada bulunanlarla bayramlaştıktan sonra, bir masaya oturduk. Çaylarımızı içmeye başladık. O zamanlar Türkiye’de siyah beyaz bir TV kanalı vardı TRT’nin. O da tam gün yayın yapamıyordu. Keşan’a konulan bir verici ile Trakya’daki kardeşlerimiz de Türk televizyonunu izleyebiliyorlardı.

Çoğumuz hatırlarız o yıllar, TV açılırken İstiklal Marşı okunur, bir asker bayrağı göndere çekerdi. Ondan sonra normal yayın başlardı. Tam gün yayın zaten yoktu. Yine böyle Türk TV’si açılmadan önce İstiklal Marşı’nı okunuyor ve şerefli bayrağımız, bayrak direğine (göndere) Mehmetçik tarafından çekiliyordu. Koca kahvede bir anda bir sessizlik hakim oldu. Oyun oynayanlar oyunlarını bıraktı. Ayak, ayak üstüne atmış olanlar ayaklarını indirdi. Sigara içenler sigaralarını küllüklere koydular. Koca kahvede çıt yoktu. Bir anda tam bir sessizlik oldu... Herkes suskun ve herkes can kulağı ile televizyona bakıyordu.       

Arkadaşım Hüseyin Kahya’ya sordum; “Bu insanlara bir anda ne oldu, kahveyi neden böyle bir sessizlik kapladı?” Hüseyin Kahya bana cevaben “Televizyonda İstiklal Marşı okunuyor hocam” dedi. Ben de “Okunsun bunda ne var? TV’de İstiklal Marşı okunuyor” dedim. Hüseyin Kahya bana; “Hocam biz burada ikinci sınıf vatandaş gibiyiz. Yani azınlıktayız. Bizlere azınlıklar diyorlar.. Bizim gibi dünyanın çeşitli ülkelerin de azınlıkta kalmış soydaşlarımız, Müslüman Türkler vardır. Bizler, yaşlısı, genci, kadını, erkeği, çoluk çocuğu o bayrağa ve o İstiklal Marşı’na hasretiz… Daha doğrusu sevdalısı ve aşığıyız… İstediğimiz zaman semalarda Türk bayrağını göremiyor, İstiklal Marşı’nı dinleyemiyoruz.

Sen gözünü hür bir ülkede açtın. Hürsün. Birinci sınıf vatandaşsın. Bayrağın var. İstiklal Marşın var. Onun için bizim aldığımız zevki şu an için senin alman mümkün değildir. İşte bu insanlar o arzularını şu an gördüğün gibi büyük bir heyecan ve saygı ile TV’den İstiklal Marşı’nı dinleyerek ve bayrağın nazlı, nazlı dalgalanarak göndere çekilmesini seyir ederek gideriyorlar. Onun için İstiklal Marşı’nın hep birlikte dinlemek maksadı ile bir saygı, bir sevgi ifadesi olarak kahvede bu sükûnet meydana geldi” dedi. Oradaki soydaşlarımızın İstiklal Marşı ve bayrağa karşı sergiledikleri o tutum cidden beni etkilemişti. Zaman zaman bu hadiseyi sohbetlerimde anlattığım zaman birçok dinleyenin gözyaşlarının aktığına şahit olmuşumdur.

Hakikaten bizim onlar gibi bir sıkıntımız olmamış. Gözümüzü hür ve bağımsız bir ülkede açtık. Ecdadımız canları ve kanları bahasına bizlere vatan emanet etmişler, bayrağımız semalarımızda dalgalanıyor, çok şükür minarelerden Ezan-ı Muhammedî okunuyor. Bu büyük bir nimettir. Bunun kıymetini bilmemiz gerekir. Vatana, bayrağa düşman olanları dost kabul etmemiz asla mümkün değildir. Bu vesile ile bütün şehitlerimizi bir kere daha minnet şükranla ve rahmetle anarken Cenab-ı Hakk’tan onlara merhameti ile muamele etmesini niyaz ederiz. Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23