• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Türkiye Dindarlaşıyor mu?

23 Haziran 2017
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

MAK Danışmanlık Araştırma kuruluşu, “Türkiye’de toplumun dine ve dini değerlere bakışı” adlı son derece önemli bir araştırmaya imza attı.

Araştırma 30 büyükşehir, 23 il ve 154 ilçede, 5400 kişiyle yüz yüze görüşme yöntemiyle yapılmış.

Türkiye dindarlaşıyor yaygaralarına ket vuracak anketin sonuçları şöyle:

“Toplumun % 86’sı ‘Evet, Allah’ın varlığına, birliğine bizi yaratıp yaşattığına inanıyorum.’, derken aynı soruya ‘Evet, Allah’ın sadece varlığına bizi yarattığına inanıyorum ama her şeye karıştığını düşünmüyorum.’ diyen literal anlamda DEİST diye ifade edilebileceklerin oranı % 6”. Geri kalanı inanmıyor.

Toplumun sadece % 75’i meleklere inanıyor.

“Kur'an-ı Kerim ve diğer kitapların vahiyle geldiğine inananların oranı % 76, ‘Hayır, inanmıyorum.’ diyenlerin oranı % 14, cevap vermeyenlerin veya kararsızların oranı ise % 10.”

Arapça metninden Kur’an’ı Kerim okuyabilenlerin oranı % 32.

Ama düzenli Kur’an’ı Kerim okuyanların oranı % 25.

Hayatında hiç Kur’an’ı Kerim meali okumamışlar %83.

“Peygamberlere inanıyor musunuz? Hz. Muhammed (SAV) sizin için her anlamda örnek alınacak insan mıdır?” sorusuna katılımcıların sadece % 63'ü Evet demiş.

“Öldükten sonra dirileceğinize ve bu dünyada yaptıklarınızdan hesaba çekileceğinize inanıyor musunuz?” sorusuna % 73 oranında “Evet” denmiş.

“Cennete gideceğiniz kesin olsa, şu an Cennete gitmek için ölmeyi düşünür müsünüz? sorusuna EVET diyenlerin oranı % 15, HAYIR diyenlerin oranı % 65, KARARSIZ / GÖRÜŞ YOK oranı % 20...”

Çoğunluğu Müslüman olan ülkemizde Hz. Peygamberin hayatını okuyanların sayısı yalnızca %23…

Eş seçiminde dindarlığı önemseyenlerin oranı % 51.

Düzenli oruç tutanların oranı % 45.

Beş vakit namaz kılanların oranı % 22.

Selamün aleyküm diyenlerin oranı % 41.

Gusül abdesti almadan dışarı çıkmayanların oranı % 65.

Hilafet isteyenlerin oranı % 54.

 

Sosyal medya bağımlısı,

televizyonkolik,

hırsızlık, cahillik, kuralsızlık, bağnazlık, gasp, tecavüz kıskacındaki ülkemizin dindarlık verileriyle ilgili istatistik böyle. Yorum sizin…

 

Nihat Hatipoğlu'nun Terapi Koltuğu

Ramazan ekranının hiç şüphesiz en keyiflisi Nihat Hatipoğlu’nun sunduğu iftar programı oldu.

Bununla birlikte etrafında en çok sansasyon koparılan program da yine Nihat Hocanınki. 

Pekiyi, ne var bu programda?

İzleyicilerine sunduğu engin bir ilahiyat birikimi mi? 

Harika kurralar mı?

Kutsal topraklarda çekilmiş görüntüler mi?

Hayır.

Hiçbiri yok! 

Ama belki de hepsinden daha önemlisi programda karşı konulması zor bir samimiyet var.

Biliyorum, bu ifadeye düşmanca yaklaşacak, hocayı buna layık görmeyecek kişiler var.

Ama ne var ki Hoca, izleyenle kurduğu samimi ilişkiyle din adamı kimliğinin çok ötesine geçmiş durumda.

Ondan sadece orucun faziletleriyle ilgili şeyler duymayı umanlar hemen zap yapabilirler.

Hoca programda öyle sorulara cevap veriyor, öyle önerilerde bulunuyor ki bu haliyle toplumun ihtiyaç duyduğu kanaat önderi boşluğunu doldurmaya namzet görünüyor.

Dolayısıyla yalnızca din adamı kimliğiyle yapmıyor bunu. Akil adam kimliği de aynı derecede rol oynuyor.

Yeri geliyor gelin kaynana tartışmalarına, kimi zaman işçi işveren ilişkilerine değiniyor her zamanki naif tarzıyla.

Klasik ehli sünnet çizgisinden sökün eden halk dininin romantik bir temsilcisi hoca…

Önerdiği çözümler Mardinli yaşlı amcanın da, Aydınlı teyzenin de rahatsızlık duymayıp kabul edeceği türden. Annesi ile problem yaşayan evlada “Annenizden derhal af dileyin ve onun ayaklarının altını öpün.” diyor mesela.

Geleneği baş üstünde tutuyor.

Anlatımını siyerle  süslüyor.

Zamanın ruhuna uygun olarak müzikten de faydalanıyor.

Ortaya, iftar ve sahurda olmak üzere üç saati aşkın bir canlı yayın performansı çıkıyor.

Sadece televizyonculuk açısından baksanız bile bu, kayda değer bir başarı.

 

 İftar Programında Derin Travmalar

Programda sorulan sorularla ilgili pek çok söylenti dolaşıyor ortalıkta. Kimileri soruların akıldışılığından bahsederek televizyoncular tarafından üretildiklerini öne sürüyor. Kimileri ise soruların gerçeğin ta kendisi olduğunu…

Her iki durumda da ortada çözülmesi gereken bir fenomen var. Ben kendi adıma Hoca’nın ilk şıkka tevessül edeceğine ihtimal vermem. Bence ürkütücü olan seçenek gereceğe daha yakın olan. Tinerle kendini yakmaya varan sıra dışılıklar, tuhaf aile ilişkileri, parçalanmış akrabalıklar, ilginç inançlar… Bunlar Müge Anlı programlarına kaynaklık eden psikolojinin tezahürleri gibi görünüyorlar bana. Bence toplumsal şuuraltı Hoca’nın teskin eden sesiyle açığa çıkıyor ve cemiyet terapi koltuğuna uzanmış bir hasta gibi Hoca’ya içini döküyor.  Hazin, trajik ama gerçek!

 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23