• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Kudüs'ün İşgali Amerika'yı Yıkacak

14 Aralık 2017
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

Tolstoy, Napolyon’un 1812 Haziranı’nda Rus topraklarını işgal etmesini, alevler içinde yanan Moskova’yı “Savaş ve Barış” adlı eserinde destansı bir şekilde anlatır.

Tolstoy, başında General Armee bulunan Fransız birliklerinin mevcudunu sekiz yüz bin olarak verir romanda. General Kutuzov’un komuta ettiği Rus ordusu ise bunun ancak yarısıdır. İki ordu 7 Eylül 1812’nin şafağında tarihe Borodino Muharebesi olarak geçecek karşılaşmada büyük ve çok kanlı bir savaşa tutuşurlar. Rus birlikleri 44, Fransız birlikleri 58 bin kayıp verir… Muharebe, Napolyon’un ordusuna Moskova yolunu açtığı için teknik açıdan zafer Fransızların görünür. Ancak Tolstoy bu sonucu daha farklı yorumlayacaktır.

O, Rus ordularının direnerek dünyanın en büyük ordusu karşısında manevi bir zafer kazandıklarını düşünmektedir. Çünkü bu direnç Moskova’ya yürüdüğü için kendini galip sayan istila gücünün moral üstünlüğünü kaybederek zaferi elde etmek adına bir felakete doğru ilerlemesine neden olur. Napolyon, önünde hiçbir gücün duramayacağı vehmiyle elverişsiz bir mevsimde Moskova önlerinde görünür. Ancak bu, Fransız orduları için sonun başlangıcı olur.

Tolstoy, Fransız ordusunun 1812’de mahvoluşunun nedenlerini, ordunun hiçbir kış hazırlığı yapmadan Rusya’nın soğuk derinliklerine kadar ilerlemesi ve Rus kentlerinin yakılıp yıkılmasının Rus halkında istilacılara yönelik büyük nefret uyandırmış olmasıyla izah eder.

Kış şartlarında Rusya’da tutunamayacağını anlayan Fransız ordusu, 14 Aralık 1812’de Rusya’dan çekilmek zorunda kalır. Bu sonuç, Napolyon’un Avrupa nezdindeki itibarını ciddi biçimde zedeleyecektir. İtibar kaybıysa Avrupa üzerindeki Fransız hegemonyasını zayıflatarak Napolyon Fransa’sının yıkılışına neden olacaktır.    

Tarihin güzel yanı okumasını bilenler için sayısız örneklerle dolu olmasıdır. Onda sayısız zorba ve mazlumu aynı “Savaş ve Barış”ta olduğu gibi hiç beklenmedik galibiyet veya mağlubiyetler içinde seyretmek mümkündür…

NAPOLYON’UN RUSYA SEFERİ KUDÜS İŞGALİ İÇİN NE SÖYLÜYOR

Napolyon’un Rusya seferi ile ABD/ İsrail şeytani koalisyonunun yaptığı KUDÜS İŞGALİ’nin paralel unsurlar barındırdıkları söylenebilir.

Öncelikle, ABD ve İsrail’in Filistin’de bir işgal gücü olduğu reddedilemez…

Napolyon, işgal ettiği ülkenin psikolojik faktörlerini görüp hesap edememiştir. Bu ona yıkım getirir… ABD de Kudüs konusunda benzer bir güç körlüğüyle hareket ederek hızla felaketine doğru gitmektedir. Bu hamlenin, yıkılan Rus kentlerinin halkta uyandırdığı nefret gibi Müslümanlar’da da kalıcı ve dizginlenemez bir kine dönüşerek bir gün işgalcileri tutuşturması muhakkaktır.

 Napolyon’un Rusya’yı işgalinde de içimizdeki Amerikalıların yaptığı gibi Napolyon’u öven, onun gibi güçlü bir düşmana karşı gelmenin büyük bir hata olduğunu düşünen işbirlikçi zümreler vardı. Bu kişiler işgalcilerden çok işgale direnenleri kınıyor, alaya alıyorlardı, aynı bugünküler gibi… Hem zihnen, hem de ruhen sömürgeleşmiş bu hain tipini Tolstoy unutulmaz bir biçimde tasvir eder. 

Tolstoy, tarihsel süreç içinde eylemlerinin hangi sonuçları doğuracağını ne Napolyon’un ne Rus Çarı Aleksandr’ın ne de cephede dövüşenlerin bildiğini söyleyerek bu kişileri, kişisel amaçlarının peşinde savaştıran şeyin ilahi takdir olduğunu söyler.

Zaten Napolyon’un hezimeti darmadağın ve kötü idare edilen Rus ordusunun yaptığı savunmadan değil tamamen stratejik nedenlerden olacaktı. Allah Napolyon’un apoletlerle süslü haşmetini, disiplinsiz bir ordunun postallarına çiğnetecekti.    

Öyle tahmin ediyorum ki bugün Kudüs’ün içinde bulunduğu tarihi durum da takdiri ilahi icabı olup, Müslümanların sadece yapmaları mümkün olduğu kadar bu işgale direnmeleri, kusurlarını görmeksizin birbirlerine kenetlenmeleri ve kendi aralarında müşfik ama kafire karşı şiddetli olmalarıyla tersine dönecektir.

Allah hep olduğu gibi zalimleri galibiyetlerinin sarhoşluğunda boğacaktır.

Çünkü tarih, “Savaş ve Barış”ta olduğu gibi zulümle abat olanların çöküş hikayeleriyle doludur.

Romanda Tolstoy’un 1812 harbine yönelik analizleri tarih felsefesi açısından bugünlere de ışık tutacak cinstendir. Tolstoy : “Avrupa halklarının Napolyon’un önderliğinde Rusya’nın ta içine kadar girmelerinde ve orada mahvolmalarında yazgısal bir zorunluluk bulunduğunu bir kez kabullendik mi bu savaşta yer alan bütün o insanların kendi içinde çelişkili, anlamsız, acımasız davranışları bizler için hemen anlaşılabilir bir nitelik kazanıverir.” der…

Yani olan şeyler kader icabıdır. Bugün de değişen hiçbir şey yoktur. ABD ve İsrail işgalci güçleri onları felakete sevk eden yazgının biçtiği rolü oynamaktadırlar. Kendilerini en güçlü gördükleri an, Napolyon gibi, trajedilerinin başlangıcı olacaktır. Tolstoy bu trajediye değinirken savaşan tarafları kastederek, “Kendi özgür iradeleriyle hareket ettiklerini sanan bu insanlar, aslında tarih sürecinin bilinçsiz birer oyuncağından başka bir şey değillerdi.” demektedir.

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATININ KARARLARI

Müslümanların  “özgür iradeleriyle”  geliştirdiklerini düşündükleri çok güçlü ve çok etkili stratejiler dolayısıyla değil… Yapılan zulümler haddi aştığı için Allah zalimlerin zulmüne son verecektir. Kudüs’ün işgali, orada dökülen kan ve bu uğurda yapılan samimi çabalar bu akıbetin bir bahanesi olacaktır. 

Kudüs, ABD ve İsrail tiranlığının “Rusya”sı olacaktır, inşallah. Hem güçleri hem de itibarları, kader icabı yaptıkları bu stratejik hata ile yerle bir olacaktır. Ancak Müslümanların buna yürekten inanmaları ve kendilerini küçük görmekten vazgeçmeleri şartıyla. Bu anlamda küçük ya da büyük her girişim büyük bir öneme sahiptir. En büyük hata “gavur”un bir işini bin görüp kendi bin işimizi bir görmektir. Bundan ısrarla kaçınılmalıdır…

Türkiye'nin talebiyle Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan nezaretinde olağanüstü toplanan İslam İşbirliği Teşkilatının dün aldığı kararlar ve dünyaya verdiği mesaj bu açıdan fevkalade önemlidir.

16’sı lider olmak üzere 48 devlet temsilcisinin katıldığı zirve her şeyden önce bu konuda en geniş mutabakatı sağlamış olması açısından takdire şayandır.

Zirvede alınan “Doğu Kudüs Filistin’in başkentidir” gibi kararlar hasretini çektiğimiz bir özgüven duygusunu tattırdı bizlere.

Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere bu safhada az çok demeden gayret gösteren, emek veren herkesten Allah razı olsun. Tarih Napolyon’a karşı imkanları ölçüsünde direnen insanları nasıl unutmadıysa bu gayretleri de unutmayacak ve daima anacaktır. Allah alınan kararları bereketlendirsin. Kudüs işgalini ilmek ilmek zalimlerin çöküşünü hazırlayan bir girdaba dönüştürsün, inşallah… 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23