• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Popüler Kültür, Cüzzamlı Yüze Makyajdır

10 Ağustos 2017
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

1346’da hıyarcıklı veba yani kara ölüm, Çin’den çıkıp ipek yolunu takip ederek Don Nehri üzerinde bir liman şehri olan Tana’ya ulaşmıştı. Kimse mikrobun tam olarak nasıl bulaştığını kestiremiyordu. Kara ölümün sıçanların sırtındaki pireler yoluyla bulaştığı gerçeği fark edilene kadar veba Konstantinopolis’i de arkasında bırakarak çoktan Fransa’ ya kadar varmıştı.

İtalyan yazar Giovanni Boccacio: Şiddeti karşısında insanoğlunun tüm bilgeliği ve mahareti faydasız.” dediği sinsi veba, geçtiği her ülkede birbirinden korkunç ölümlerle nüfusun yarısını yok etti. 

Doymak bilmez iştahıyla Manş denizini atlayıp İngiltere sınırlarına dayandığında Kral 3.Edvard başpiskoposundan yaklaşan felaketle ilgili toplu dua seansları düzenlemesini istemişti. Gözleri kanlanan, koltuk altlarında yumurta büyüklüğünde şişlikler oluşan insanlar amansız ölümün korkusuyla feryat ederek toplu dualar ettiler. Ancak dualar hiçbir işe yaramadı. 1348 Yaz’ında Veba İngiltere’yi de vurdu. Hastalık nüfusun neredeyse yarısını yok etti.

Veba geçip gittiğinde bile korkunç etkisi devam ediyordu. Sağ kalanların ciddi bir kısmı aklını kaybetmişti. Bazılarıysa bu dehşet verici yıkımın psikolojik ağırlığından kaçmak için kendilerini içkiye vererek, hayatın tadını doyasıya çıkarmaya çalıştılar. Sokaklar çırpınarak ölen insanlarla doluyken şehrin başka yerlerinde hayatta kalanlar tüm tutkularını tatmin etmek için kıyasıya bir azgınlık yarışına giriştiler. Böylelikle Avrupa, tarihinin en iffetsiz dönemlerinden birine sahne oldu…

Doksanlı yılların dünyaca ünlü şarkıcısı Sinnead O’CONNOR’ın New Jersey’de kamyonculara hizmet eden bir motel de intihara meyilli bir şekilde yaşadığı haberini duyunca gayri ihtiyari veba örneğini anımsadım. İçinde yaşadığımız hastalıklı kültürün kurbanlarından olan bu kişi, modern toplumun kronik hastalığının bir yansımasıydı adeta.

Veba yüzyıllar önce insanların bedenlerine yönelik bir tehdit olarak doğmuştu. Geçişkendi, karşı konulmazdı, nasıl geleceği, nerede gizleneceği, ne şekilde öldüreceği belli değildi. Nitekim Çin’den İngiltere’ye kadar ardında milyonlarca cesetten oluşan kabarık bir sicil bırakmıştı.

Bugün modern toplum en az veba kadar yıkıcı ancak ondan çok daha sinsi ve komplike bir tehditle karşı karşıya. Adına popüler kültür dediğimiz yaşam biçimi, insanların hem bedenlerini, hem kazançlarını, hem de ruhlarını hedef alan bir sömürü mekanizmasına dönüştürülmüş durumda…

Bulaşıcılık kapasitesinin yanında vebanınki çocuk oyuncağı kalıyor. TV, internet ve mobil erişim popüler kültürü şeker tüketimi, GDO’lu gıdalar, kıtlık, savaşlar ve trafik kazalarından daha tehlikeli hale getiriyor.

Popüler kültür köksüz değerler, yüzeysel fikirler, plastik kanaatlerden oluşan bir ırmak gibi kitlenin ruhuna akıyor. Bu ırmağa kapılan insanlar hemen hemen aynı şeylere inanıyor, benzer hayatlar yaşıyor ve tıpa tıp aynı gelecek hayali için hayatlarını harcıyor.

Örneğin ortalama bir popüler kültür insanı

bütün ilk gençliğini çevresine hava atabileceği ihtişamlı bir iş,

ömür boyu çalışılmasını zorunlu kılacak bir evlilik,

her yaz şezlonglarında pişilecek reklamlardaki o sıkıcı tatil

ve huzurla çürünecek  bir emeklilik için yaşar…

Arayı da ona geçici mutluluk pompalayacak sahte eğlenceler, iki yüzlü bir vatanseverlik, riyakar bir inançla doldurur.

Popüler kültürün önüne koyduğunu yer, emrettiğini giyer, telkin ettiğini bilir ve ödevlerini eksiksiz yerine getirerek “kendi kafasına göre iş yapmaz”.

Giderek, okumadan bilgili, hissetmeden inançlı ve hayatın her anında haz arayışıyla sarhoş bir toplum meydana gelir.

Bireysel deneyime, düşünmeye, üretmeye kapalı; başkalarının kurgusal hayatlarını takip etmekten müteşekkil bir mutluluk anlayışıyla sersemlemiş, saçma bir toplum var olur.

Bu toplum dizilere has heyecanlar, magazine özel umutlar, internetten devşirilen uyuşturucuları kanında taşıyarak yığınla sanal hastalığa müptela olduğunu tescillemiştir.

Modern toplum popüler kültür tarafından rehin alınmış ve hayranlık bağıyla duygusal anlamda köleleştirilmiştir.

Bu toplum yaşamamakta izlemektedir; inanmamakta öyleymiş gibi yapmaktadır. “Nefret ettiği işlerde çalışıp, ihtiyacı olmayan şeyler satın almaktadır.”

Popüler kültür mekanizması, kaşlarından ayakkabı stiline kadar birbirinin benzeri, zihinsel ve ruhsal açıdan robotlaşmış bir toplum için çalışmaktadır…

Bu kültürün ürünü, bilgi, olgunluk, inanç namına bomboş ebeveynler ve onların arkasında, hiçbir anlam ya da hiçbir duygu belirtisi olmayan gözlere sahip, hiçleştirilmiş çocuklardır…

İstatistikler Türkiye’de uyuşturucu kullanımının aileleri tarafından “hiç” haline getirilmiş ilk okul çocuklarına kadar düştüğünü söylüyor.

Aynı araştırmalar gençliğin alışveriş, eğlence, bağımlılık ve internetle teslim alındığını…

Yetişkinlerinse alışveriş, eğlence ve televizyon saplantısıyla intihar ettiğini…

Ancak popüler kültürün ilk kurbanı sokaktaki insan değil. İlk kurbanlar, en güzel ve enerjik zamanlarını para için sattıkları popüler endüstri  tarafından kullanılmış tuvalet kağıdı gibi kenara atılan şöhretler… Yani toplumun en hastalıklı, en cahil, en sahtekar ve inançsız kesimi… Onları toplumun kanser hücreleri olarak tanımlayabiliriz.  

Ekran haricinde yaşamayı ne derece başarabildiklerini anlamak için, sanat dünyası içinde uyuşturucu bağımlılığının boyutlarına dair internetten kısa bir arama yapmanız yeter. Şöhretlerdeki bağımlılık oranı bu topluluğun kendi hayatlarına uyuşturucular olmadan katlanamadıklarının açık bir kanıtı.

Tıpkı Sinnead O’connor’ın hayatı gibi… O bir zamanlar seyircilerin kendinden geçtiği yüz binlik konserler düzenleyen büyük yorumculardan biriydi. Her dakikasını kuşatan inanılmaz bir ilgi, moda dergilerini süsleyen rüya gibi bir yaşamı vardı. Bir insanın sahip olmak isteyeceği hemen hemen her şeye sahipti.

Konserler için yüksek ücretli sözleşmeleri imzalıyor, giydiği kıyafetler magazin programlarını süslüyor, gençler onun bir insandan daha fazlası olduğunu düşünerek ona benzemeye çalışıyordu.

Şöhretler popüler kültürün öğüttüğü ilk halkayı oluşturuyor. Halk ise diğerini…Çünkü popüler kültür ruhları boşaltarak insanı modern hayat denilen bir illüzyonun içine hapsediyor.

Boş ruhlar yalnızca ketçap, mayonez ve  tatlandırıcılarla beslenen mideler gibi gerçek tokluğu aramaya ve onu da hem bedenlerini hem de ruhlarını yok edecek uyuşturucuda bulmaya çalışıyor…

Yalnızca alkol, kimyasal haplar ve otlar uyuşturucu değildir… Sizi gerçek hayatın deneyiminden uzaklaştıran internette, bütün akşamlarınızı çalan televizyonda, gereksiz alışveriş merakınız da birer uyuşturucudur. Çözüm, popüler kültüre gözlerinizi, kulaklarınızı ve kalbinizi kapatarak ondan bulaşıcı vebadan kaçar gibi kaçmaktır. Onunla baş edilmeyeceğini düşünüp kendinizi zevk ve kayıtsızlık akıntısına bırakmanız sorunları derinleştirmekten başka işe yaramayacaktır. Popüler kültürün rehinesi gibi yaşamak sizi “uyuşturucu”lara mecbur bırakacaktır.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23