• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Muzaffer mağlubun metrobüs seyahati

17 Mart 2017
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

Sosyolojik araştırma yapmak isteyenler bence kütüphaneye gitmemeli.

Türkiye’nin hal-i pür melali en iyi nerde okunur derseniz, düşünmem bile…

Günün her saati,  Auschwitz kampına Yahudi taşıyan vagonlar gibi dolu metrobüsler araştırmacıları bekliyor.

Genci, yaşlısı, mavi yakalısı, beyaz yakalısı, engellisi, şizofreni, hapçısı, obsesifiyle halk, metrobüste…

Bir harp sahasını izliyormuş gibi asık yüzlüler, ihanete uğramış gibi kederliler, memnuniyetsiz hayalperestler, gözlerini telefonundan ayırmaya korkanlar..

 KANIKSANMIŞ TUHAFLIKLAR

Toplumun yaşadığı tüm travmaları Louvre müzesindeki tablolar gibi sessiz ama bir o kadar dehşet dolu bu simalardan okumak mümkün.

Siyasal tartışmalar için halkalarla dolu gözleriyle camdan dışarısını izleyen beyefendiye bakın.

Kadın programlarının neden olduğu kültürel altüst oluş mu? Zoraki ayakta duran teyzemize bakın.

Bir Led ekrandan izliyormuşçasına toplumun bütün sancılarını çehrelerden seyredebiliyorsunuz.

Keder, korku, endişe, telaş, hatta panik var çehrelerde ama en çok da umutsuzluk...

Siyasetçilerin, şarkıcıların, oyuncuların, yazarların, yarışmacıların hırçın enerjilerine karşın metrobüs milleti bezgin.

Emil Cioran’ın dediği gibi: “ Gelecekten, daha fazla da kendimizden bezdik; toprağın suyunu sıktık ve gökleri soyup soğana çevirdik.”

Dünyanın en ateşli siyasi nutuklarını dinleyen ve onlarca ülkeye satılan en heyecanlı dizileri izleyen insanlar bir orman kadar sessiz ve hareketsizler metrobüste…

Ruhlarda, bedenlerde, çehrelerde sanki kaybedilmiş bir savaşın hazin çizgileri var.

Metrobüs ahalisine bakınca facebookta, twitterda, instagramda, youtubeda supermen gibi olağanüstü güçleri varmış izlenimi veren kişiler bunlar mı diye düşünmeden edemiyor insan.

Bu derece yüzlere sinmiş bir umutsuzluk varken toplumca bütün çatışmaların galibi olsak ne olur diyorum kendi kendime.

“Şarkılar, milyonlarca kez izlense ne olur?

 Diziler, reiting rekorları kırsa ne olur?

 Ticaret muhteşem, siyaset başarılı olsa ne olur?” diyor insan…

“Galibiyet, başarı, popülerlik, toplumdaki mutsuzluğu körükledikten; mutsuzluğu yaydıktan sonra bütün bunların ne anlamı var ki ?”

Elias Canetti’nin “Körleşme”de anlattığı hayatını ıskalama kabusu metrobüs insanlarında ete kemiğe bürünmüş…

İnsanlar gereksiz şeyleri görmekten kör, ekranın çığlığını duymaktan sağır ve kelimenin tam anlamıyla kayıtsızlar…

ÇEHRELERİN MÜSEBBİPLERİ KİM?

Öfkeli yazarlar geliyor aklıma bu çehrelere bakınca.

Hakkında yazdığı kişinin haysiyetine kadavra muamelesini bile çok gören.

Mahmuzlanmış bir öfkeyle okuyucusunu kışkırtan ve kışkırtmaktan bir iktidar çıkaran yazarlar…

Tansiyonun daha da yükselmesi için senaristleri ezim ezim ezen dizi yapımcılarını düşünüyorum sonra.

Kadın ve erkek teşhir ederek izleyicileri baştan çıkaran ve  insanları hayali beklentilerle doldurup koca servetler kazanan yapımcılar…

Ateşli futbol yorumcuları, sınırsız magazinciler, yarışma ve evlilik programlarında birbirinden nefret eden saygısız, bencil, narsist, nihilist tipler…

Çehrelerdeki bu yangını harlayan ne kadar çok kesim var.

Yağmurlu yolda ilerlerken istemsizce sallanan bu çehreler, bu itiş kakış, bu nezaketsiz yolculuk sona erdikten sonra kim bilir hangi kışkırtmaların kumpasına gelecekler.

BÜTÜN SAATLER DURSUN, DERT RÜZGARLARI SUSSUN  (0. GENCEBAY)

Keşke olmasa.

Bu çehreler, sadece bir süreliğine de olsa bütün bu olanlara “Dur!” deseler.

Kendi seslerini duyabilmek için siyasetin, dizilerin, evlendirme programlarının, ana haber bültenlerinin, internetin sesini bir süreliğine kıssalar.

Veya

Fişi çekip siyaseti hükümsüz bıraksalar.

Şu aptal dizilere erken final yaptırsalar.

Haber bültenlerinin kravatlı gerillalarını etkisiz hale getirseler.

Fişi çekip ‘kendilerine bir iyilik yapsalar’ diyorum.

Antidepresandan etkili olacak biliyorum.

Ve inanın…

Öfke ateşine odun taşısanız da, dizinin tüm soruların cevap bulacağı bölümünü izleseniz de, sosyal medyada imparatorluklar kursanız da hiçbir şey değişmeyecek.

Bu yüzden koltuğunuza yaslanın ve lütfen “sakinleşin”.

Biz, Budin’den Edirne’ye kuş uçuşu bin kilometrelik vatanı kaybetmiş bir milletiz, Allah aşkına, bizi ne korkutup şaşırtabilir?

Bir filmde dediği gibi:

“Mükemmel olmaya çalışmayalım, bırakalım her şey düşeceği yere düşsün!”

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23