• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Kıyamet Projesi Harekete Geçti…Korkmayın! Titreyin!

21 Eylül 2017
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

Uzun süredir yıkıcı bir ideolojik taarruz altında yaşıyoruz.

Gözlerimizin önünde eskisi ile hemen hiçbir benzerliği olmayan, yepyeni bir dünya kuruluyor.

Tüm yerleşik kavramlar ve buna bağlı anlamlar tersyüz ediliyor.

Bu taarruzun olası sonuçları sanayi devrimi ile boy ölçüşecek düzeyde olacak ve dünyamızı geri döndürülemez bir biçimde değiştirecek.

Matrix ve Terminatör serileri, geleceğin dünyasını makinelerin istila etme fantezisini görselleştiriyordu.

Oysa bu bir yanılgı…

Gelecekte insanlığı bekleyen trajedi robotların insan hayatını istilası değil; bizatihi insanların robotlaşması…

Luis Slizen insan beynindeki elektromanyetik dalgalara müdahale edilmesi halinde insanın davranışlarının değiştirilebileceğini bunun da insanı zamanla biyorobot haline getireceğini söylüyordu.

Her mekanik alet gibi insanda robotlaşınca programlanmaya açık hale gelebilecek.

O zaman insanı ırkını yönetmek olduğundan daha kolay hale gelecek.

“Şimdi işe…

  Şimdi eve…

 Eğlenceli bir müzik dinle…

 Şimdi televizyon izle…

 Elbette sosyal medya…

 Ve alış veriş için doğru AVM’ye… “

Televizyon ve internet uzun süredir insan zihnini manipüle etmek için kullanılıyor.

İdeolojik taarruzun en güçlü silahını diziler oluşturuyor.

Evlendirme programlarıyla ilgili koparılan tüm o sahte yaygarayı unutun…

Televizyonda yayımlanan hiçbir şey diziler kadar etkili ve zararlı değil.

Çünkü diziler dramatik unsurları etkili kullanarak seyircinin karakterle özdeşleşmesini sağlıyor.

Televizyonla büyüyen kuşakların aile kurumuyla ilgili giderek daha da esneyen bir tutum geliştirdiğini “Televizyonun Gayri Meşru Çocukları” yazısında görmüştük.

Bunun altında yatan neden ideolojik taarruzun toplumsal rolleri kalıcı bir değişime uğratması.

Kadının eski kadın, erkeğin eski erkek, ailenin eski aile olmaması…

Şöyle bir misal verebilirim…

Annem belki diğer pek çok akranı gibi taşrada büyümüş ve okuma yazma öğrenecek fırsatlara asla sahip olamamış biri.

Ancak yine diğer pek çok akranı gibi annem, geleneğin tutucu bir taşıyıcısı olarak evlatlarını yetiştirdi.

Çocuklarına verdiği terbiye, muhtemelen Anadolu’nun ilk soydaş sakinleri tarafından çocuklara verilen terbiyenin bir türeviydi.

Bu terbiye hiçbir okuldan edinilmemişti.

Zamanın pedagog öğretilerinden de ilham almamıştı.

Kuşaklar boyunca aktarılan geleneğin damıtılmış haliydi…

Geleneğin kazandırdığı irfan annemi evlatları için adeta bir okula dönüştürmüştü.

Toplum ve insan hayatına dair ilk prensipler ve köklü değerler anne kucağında tedris edildi.

Sonradan öğrenilen her şey ise teferruat olarak kaldı.

Bu dini prensiplerle şekillenmiş geleneksel rollerin alışıldık bir sonucuydu.

İdeolojik taarruzun ilk yıkıcı hamlesi sosyal dokumuzun bel kemiği bu kadın ve anne kimliğine karşı yapıldı.

Bu hafta yaşanan iki vaka bu trajik konuya dikkatimi çekmeme neden oldu.

Vakalardan ilki bir ahbabımın uyarısıyla farkına vardığım “Fazilet Hanım ve Kızları” dizisinin son bölümünde yer alan bir pazarlığa dair…

Diğer pek çoğu gibi, sınıf atlamaya ilişkin bir orta sınıf rüyasını anlatan dizi de fettan anne karakteri, “pazarlayacağı” kızıyla ilgili müstakbel damadıyla hararetli bir pazarlık yürütüyor.

Elbette çok varlıklı olan damat adayına “O sana gençliğini ve güzelliğini verecek, sen de ona soyadını vereceksin…”diyor anne ve devamında “ Evli olduğunuz her gün için para isterim, şirketinden de pay vereceksin, kızım yalının hanımı olacak ve yalıyı da kızımın üzerine yapacaksın.” diyerek pazarlığı yükseltiyor. Tabii ki mide bulandıran alış verişi meşrulaştırmak için gerekli replikler de unutulmuyor “Ben anneyim, kızımın geleceğini düşünmek durumundayım…”

Anne kimliği geleneksel konumundan Fazilet Hanıma keskin bir düşüş yaşadı. İdeolojik saldırı dizi sektörüyle toplumsal rolleri radikal bir şekilde yozlaştırarak tanınmaz hale getirdi.

Yıllar içinde robotlaştırılan toplum kötü örneklere göre formatlandı.

Sonuç, “Fazilet Hanım…”  

Anne kimliğinin mutasyona uğramış diğer tezahürü ise Acun’un eşi…

Sosyal medya fenomeni olduğunu hayretle öğrendiğim bu kişinin paylaşımlarından daha ilginç olansa insanların onun paylaşımları hakkında düşündükleri…

Kimisi “Günlerdir bu hesapta (İlgili kişinin instragram hesabından bahsediyor herhalde) yaşıyorum.” diyor

Kimisi “Türk kadınlarının %90’ının yerinde olmak istediği kişi.” diyor onun için…

Bir diğeri, elinde pembe balonlarla hastalıklı bir çocuksuluğu vurgulayan bu kişiyi “Tüm kadınların hayali olan yaşama sahip biri” olarak nitelendiriyor…

Bastırılmış bir kıskançlık da eşlik ediyor yorumlara.

Yararsızlık, vasıfsızlık üzerine kurulu, her anı sosyal medyada hem cinslerine bir süngü saldırısı olarak kullanılan “bu yaşam”, kendini ezik hisseden ciddi bir kesimin rüyasını süslüyor anlaşılan. 

(Yeni nesle geleneği bilmeyen, popüler kültürün öğrettiğinden başka hiçbir bilgiye sahip olmayan, televizyon ve internetle büyümüş, perhizlerden dolayı kültürünün mutfağına bile yabancı bu kadın tipi annelik yapıyor.)

“Kadın”, aynı dizide olduğu gibi yükselmek için cinsel kimliğini silah olarak kullanan ve dişiliğinden başka hiçbir şeye sahip olmayan kişileri tanımlamak için kullanılır hale geliyor giderek.

Zaten Acun’un medyatik evliliği de aptalca dizilere özgü fantezilerin gerçeğe dönüşmüş formu değil mi?

Zengin ve servetini kime harcatacağını bilemeyen saf bir adam ve sınıf atlamak için esas oğlanın hayatına kapak atmaya yırtınan vasıfsız, görgüsüz, kişiliksiz bir kadın…

Müzik, internet ve televizyonla robotlaştırılan toplum bu yeni formüle göre formatlanıyor.

Erkekler için dünyevi tek amaç, helal haram ikilemine takılmadan mümkün olan her yolla, en hacimli serveti edinerek kadının şımarıkça hayatını finanse etmek…

Kadın içinse bedenini tek görev alanı haline getirerek kendini heyecan arayan karşı cins için bir haz nesnesi dönüştürüp bunun keyfini sürmek…  

Böylelikle bir ilişkinin emek, vefa ve merhamet boyutu belleklerden tümüyle silinmeye çalışılıyor.    

Bu bir kıyamet projesi…

Televizyon ve internet sadece kıyamet projesini zihin ve ruhlarda kalıcı hale getirmek için kullanılıyor.

Televizyon ve internet bir torna tezgahı ve onlara harcanan her dakika sizi ve sevdiklerinizi şekillendiriyor, formatlıyor.

Yeni nesle eğitim sistemi değil, bu tezgah biçim veriyor.

Bu tezgah her evde ve her cepte maalesef.

Her ev bu şeytani ideolojinin bir gettosu gibi faaliyet gösteriyor.

Kıyamet projesi olağanüstü bir şiddetle toplumun direnç sütunlarını çatırdatıyor.

Sesleri duyuyor olmalısınız…

Her popüler şarkıyla yapıyor bunu, her yeni dizi karakteriyle, her magazin haberiyle, internette dönen her reklam filmiyle…

Duyuyor musunuz?

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23