• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Karahasanoğlu
Ali Karahasanoğlu
TÜM YAZILARI

FETÖ’cüler bu Balyoz’culara, Ergenekon’culara az mı yapmış?

19 Eylül 2017
A


Ali Karahasanoğlu İletişim: [email protected]

Balyoz’cuları, Ergenekon’cuları kimi zaman televizyon ekranlarında gördüğümde..

Kimi zaman, gazete köşelerinde yazdıklarını okuduğumda.

Kimi zaman verdikleri röportajlara baktığımda..

Böyle bir ifade kullanmak istemiyorum ama..

Beni buna onlar mecbur ediyorlar:

“FETÖ’cüler bunlara az bile yapmış” diyesim geliyor..

Tabii ki; içlerinde haksızlığa uğrayan oldu.

Tabii ki aralarında, yaptığı bir yanlış, 10’a katlanıp, mağdur edilenler var...

Ama..

“Her şey güllük gülistanlık imiş.. Dindarlara TSK’da hiçbir haksızlık yapılmıyormuş. İnsanlar inançlarını istedikleri gibi yaşıyorlarmış.. Ama bu FETÖ, farklı bir algı oluşturarak, laikçi askerleri tasfiye etmiş” şeklinde bir görüntü de, kesinlikle doğru değil..

Oluşturulmak istenen bu algıya, tahammül etmek gerçekten zor..

Bire bir yaşadıklarımızı inkar eden bu yalanlara nasıl katlanabiliriz ki?

Katlanması mümkün olmayan yalanların son somut örneği, kendisini emekli albay olarak tanıtan Koray Özyurt isimli zat..

Koray albay, Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğuna dün oturan Prof.Dr. Ali Erbaş’ın, eski tarihlerde yaptığı bir televizyon konuşmasına takmış kafayı..

O konuşmadaki anlatılanların, bir Müslüman olarak, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ezikliğini yaşayıp..

Susup oturacağına..

O zulümleri hatırlattırmayıp, üstünü örterek unutturacağına..

“Bu yalan ifadelere artık cevap vermek bir farz oldu” diye girmiş söze..

Sayın Erbaş’ın babasının bire bir başından geçen olaylarla ilgili tek açıklama yapmadan, işkembeden sallamış da sallamış..

İşkembeden sallayarak, artık “farz” olduğunu iddia ettiği cevabı kendince vermiş olmuş!

Buyrun, iddiayı ve cevabını, karşılıklı olarak aktarayım..

Önce, Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş’ın, eski tarihli konuşmasında söylediklerini aktarayım:

“Benim babam da 1921 doğumluydu. Merhum. Onun hatıralarını hep dinleyerek büyüdük. Okula gittiğimizde, Kur’an kursuna gittiğimizde, Kur’an öğrenmek için gittiğimizde.. Karadeniz’in bir dağ köyü. Aman yarabbi bu ne korkudur ki Karadeniz’in bir dağ köyünden birisi bile.. Dışarıda nöbetçi tutuyorlar.. Acaba bir jandarma gelir de bizim hocamızı alıp götürür mü? Dışarıda bekliyor. Akşam evlerine Kur’an-ı Kerim’i götürmüyorlar. Tarlanın duvarlarında herkesin bir taşı var, o taşı çekiyor, Kur’an’ı taşın içine koyuyorlar.. Taşı oraya yerine koyuyor ki, eve götürmesin Kur’an’ı. Bu ne korkudur, nerede yaşadık bunu biz? Bu nasıl bir şeydir?”

Ali Erbaş hoca, 1921 doğumlu olduğunu hatırlattığı babasının yaşadıklarını böyle anlatıyor.

Baba, 1921 doğumlu olduğuna göre.. Yaşanılanların tarihi de, büyük ihtimalle 1930’lu yılların sonları olmalı..

Çünkü rahmetli babam da, başlarından geçen benzer olayları birebir olmasa da, benzer şekilde anlatırdı..

Kur’an-ı Kerim’leri nasıl sakladıklarını, görgüye dayalı şahitlik ederek bize aktarırdı..

Aslında babalarımızın bize anlattıkları ne? 

1930’lu yılların sonunda, Anadolu’nun köylerinde, jandarmanın evlerde aramalar yapıp, Kur’an-ı Kerim’leri toplattığı gerçeği..

Uydurulacak bir şey midir, bu?

Anadolu’nun farklı illerinde, farklı köylerinde yaşayan insanların, birbirinden habersiz insanların benzer şekilde anlatabilecekleri bir palavra mıdır bu?

Tabii ki değil..

Bu “tarihi gerçeğe” karşı, bir laikçi arkadaş, bugün geldiğimiz olumlu noktayı da  dikkate alarak, iyimser bir yorum tarzı ile.. “Aslında o tarihlerde jandarmanın niyeti Kur’an-ı Kerim toplama değildi.. Latin harflerine geçildiği için.. Osmanlıca yasaklandığı için.. Amaç Osmanlıca eserleri toplamaktı.. Fakat görevliler cahil olduğu için, Osmanlıca eser ile Kur’an-ı Kerim arasındaki farkı bilemedikleri için, Latin harfleri dışında yazılmış her şeyi topladıkları için.. Sonuçta Kur’an-ı Kerim’leri de yanlışlıkla toplamış olabilirler.. Bu yanlış bir uygulamadır.. Yanlışın sebebi ise cahilliktir” dese..

Ben de şunu diyebilirim: “80-90 sene öncesinin kavgasını yapmayalım.. Madem ki, ‘Kur’an-ı Kerim toplanmış ise, yanlıştır’ deniliyor.. Biz de bu görüşü saygı ile karşılayalım.. Osmanlıcanın yasaklanması ile ilgili itirazlarımızı saklı tutarak, Kur’an-ı Kerim’e karşı bir saygısızlık olmadığı savunmasını doğru kabul edelim!”

Ama beyefendiler yanlışı kesinlikle kabul etmiyorlar..

Sazı alıyorlar ellerine..

Başlıyorlar 50 değişik türküyü, değişik namelerle çalmaya..

Bize de, “Şu FETÖ’cülerin, bunlara reva gördükleri, hepten de yanlış değil gibi” demek düşüyor..

Ali Erbaş hocanın, babasından dinlediğini beyan ettiği.. Benim de kendi babamdan dinlediğim benzer olaylara itiraz eden emekli albayımız bakın neler diyor:

“Yaşamım sürecince Kur’an-ı Kerim evimizde hep baş köşede yer aldı. Asla saklanıp, gizlenecek bir kitap olmadı. Kur’an kursuna giderken elimizde açıkta taşımaktan korkmadığımız bir kitaptı. Babaannem, babam ve annem namazlarını kılmayı, oruçlarını tutmayı, Ramazan ayı boyunca evimizde okunan Kur’an-ı Kerim’i gizlemeyi hiç düşünmediler. Kuran mahallemizde oturan tüm komşularımızın katılımı ile okunurdu. Eğer bir şahıs bunu örgütsel bir faaliyeti gizleme aracı olarak kullanmıyorsa, kimsenin bunu saklaması gerektiğini de asla düşünmüyorum.”

Albaylığa kadar gelebildiğine göre..

Tahminen 1970’lerde doğan bu zatın.

Muhtemelen anne-babası da 1940’larda doğmuştur..

Bizim bahsettiğimiz tarih ise..

1930’lu yılların sonu..

Albayımız, babaannesini de kendisine tanık etmiş ama..

Babaannesinin, bahsettiğimiz olaylara şahitliği kuvvetle muhtemeldir ama..

Albayımızın babaannesi yaşamadı diye, bizim babalarımızın; yüzlerce, binlerce mazlumun yaşadıklarını da inkar etmenin bir gereği olmasa gerek..

Albayımız yine de savunmasında ısrarcı mı?

Haydi diyelim ki, Kur’an-ı Kerim’lerin toplandığını, farzedelim dört dörtlük delilleri ile senin gözünün içine sokamadık..

Haince idam edilmesinin 56. yıldönümünde, rahmetle andığımız Adnan Menderes’in iktidara gelir gelmez ezanın asli dilinde okunmasını serbest bıraktığı, dolayısı ile 1950 öncesinde uzun süre ezanın orjinal şekli ile okunmasının yasaklandığı da mı yalandı?

Hani biraz uzatsak..

“Adnan Menderes asılmadı” bile diyebilir, albayımız..

“Latin harflerine geçişimiz de, halkın talebi ile olmuştu. Aslında Kur’an-ı Kerim’in orijinali de, Latin harfleri iledir” derse de artık hiç şaşırmam..

O ki..

“Kur’an-ı Kerim’in örgütsel faaliyetler için kullanılması” ihtimalinden bahsedebiliyor..

Artık söz bitmiştir..

“Kork; korkmayandan.. Utan; utanmayandan” demiş atalarımız!

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23