• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Karahasanoğlu
Ali Karahasanoğlu
TÜM YAZILARI

Başak kızımız o duaya (?!) ‘amin’ demiş miydi?

02 Ekim 2017
A


Ali Karahasanoğlu İletişim: [email protected]

Şöyle diyor mektubunda, Başak kızımız:

“Bir evladım olsun isterdim..!

Yumuk yumuk gözlerini, pamuk pamuk ellerini öpüp koklamak..! Tarifsiz sevgisinin her saniyesini hissetmek isterdim..!

(..) Babam, ben küçükken önüme bir masal kitabı koyardı; Kitabın bir sayfasında masmavi bir gökyüzü, bize bakıp gülümseyen yıldızlar..! O sayfanın bir köşesinde gökyüzüne oltasını atıp heyecanla yıldız avına çıkan bir çocuk olurdu.

Babam; ‘Yıldızları gösterip Başak, sen olsan hangisini tutardın, derdi.’

Benim yıldızım sensin, baba derdim. Sıcacık sıcacık sarılırdım boynuna.

Seninle mutluyum, bütün yıldızlar avucuma doluşsa bir ‘sen’ etmezler ki babacım, derdim. Sarılırdı, öperdi, koklardı beni. istedim ki benim de bir evladım olsun..! Ben de ona babam gibi sarılayım, öpeyim, koklayayım. Hep onun hayalini kurdum, onun hayali ile gelin oldum. Yirmi üç yaşındayım, yedi aylık hamileyim. Eşim tutuklu, benimse aramam var”

Mektup sahibi hakkında düşünceniz bir anda değişti değil mi?

Değişti..

Olsun.. 

Yine devam edelim, mektubu okumaya:

“Eşim tutuklanınca köyde aileme sığındım. İyi kötü günlerimiz oldu, ekmeklerini yedim. Fakat her geçen gün homurdanmaya başladılar. Bir lokma ekmeği esirgemediler ama beni istemediklerini de her fırsatta belli edip durdular. Çaresiz olmasam, gidebilecek halim..! Gidecek yerim olsaydı, hiç durmazdım giderdim. Kaldım, karnımdaki bebeğim için kaldım. Söylenen her şeyi içime atıp, kaldım. Baktılar ki gitmiyorum, evlatlıktan reddettiler..!

Abilerimin biri cami imamıydı, diğeriyse Kur’an Kursu hocası..! En çok üzüldüğüm taraf da buydu. Allah’ı, peygamber’i en iyi onlar biliyordu. Bir gün çantanı topla, seni kayınpederine bırakacağız, dediler. Çaresizdim, çok ağladım. Neden diye sormadım, soramadım..? Sadece yokluğunu ne de çabuk hissettirdin babacım dedim. Ağlaya ağlaya çıktım.”

Ağlayan; sadece mektubu yazan Başak kızımız değil, eminim..

Hepimiz ağlıyoruz; ağlamalıyız bu tabloya.. 

Ahiret inancı olan herkes ağlamalı..

Vicdanı olan herkes gözyaşı dökmeli..

“Nasıl oldu da, bu tablo ile karşı karşıya kaldık” diyebilmeli, yaşadıklarımızı sorgulamalı, iman sahibi herkes..

Başak kızımızın başından geçenleri anlattığı mektubu okumaya devam edelim:

“Kayınpederim sahip çıktı ama köy yerinde kalamıyordum. Herkes vebalı bir hasta gibi bakıyordu bana. Ben teröristtim, eşim teröristti, karnımdaki de bundan nasibini alıyordu. Bir gün bir telefon geldi. Başak hanım nasılsın canım, dedi. Sesi o kadar içten, o kadar samimiydi ki anlatamam. O sıcaklığı hissedince ateşe karşı yürüyen buz gibi eriyivermiş, hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. Ben ağlıyordum, o ses ağlıyordu. Durumumu anlatamadım, ama o her şeyi biliyormuş gibiydi. Başak’cım dedi.

Seni almaya geleceğiz, bizimle gelmek ister misin, dedi. Nereye demeden. Benim valizim hazır demiştim. Tamam, o zaman demişti.

Gece yarısıydı, eşi ile beraber geldiler. Abla beni görünce ağlayarak gelip sarıldı. Yüzümü okşadı, yanaklarımdan öptü öptü, ellerimi sıkı sıkı tuttu. Başak canım, dedi. iyisin dedi, Çok şükür iyisin dedi. Şalını omuzlarıma attı. Beni şimdiden sahiplenmişti.

Gözyaşlarımla karışık mahcup bir edayla hoşgeldiniz abla diyebildim. Arabanın geldiğini gören abilerim de dışarı çıktılar. Kayınpederim benim için, için için gözyaşı döküyordu. Ama bana belli etmemeye çalışıyordu. Beni arabaya bindirdiler. Bizimkiler gelenlere hiçbir şey sormadılar.

Ablanın eşi dönüp; biz iki yüz kilometre uzaktan geliyoruz ve gecenin bir yarısı. Kızınızı  şimdi alıp götüreceğiz. Siz kimsiniz, necisiniz..? Kızımızı nereye götürüyorsunuz diye sormayacak mısınız, dedi.

İmam olan abim(!) kardeşimizin eşi de olsa teröristlerin evimizde işi yok, dedi. Eşinin yanına gitsin, diye de ekledi. Sözün bittiği yerdi..! Yedi aylık hamile kardeşine kendince dünyayı dar ediyordu. Başımı önüme eğdim, hiçbir şey diyemedim..?

Sustum..! Sustum..! Sustum..! Sustum..!”

Başak kızımızın mektubu, içinde bulunduğumuz durumu ne güzel anlatmış..

Birden bire terörist olan enişteler.. Evden gitmesi istenen kızkardeşler.. Oğlu cezaevinde iken, hamile geline evinde bakamayan babalar.. Sözün bittiği noktalar.. 

Neyin tablosu bu?

21 Aralık 2013’te.. Pensilvanya’da yapılan bedduanın tablosu değil mi?

Ne diyordu, Başak kızımızın Pensilvanya’daki lideri, bugünkü bu tabloyu tanımlarken:

“Bu olumsuz şeylerin üzerine giden arkadaşlar, kimse onlar tanımıyorum, binde birini bile tanımıyorum. Bu işin üzerine ‘Hukukun ve aynı zamanda sistemin, dinin ve aynı zamanda demokrasinin gerektirdiği şeyler bunlardır’ deyip (..) bir şey yaparken dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa, yaptıkları şey Kur’an’ın temel disiplinlerine aykırıysa (..), modern hukuka aykırıysa, günümüz demokratik telakkilere aykırıysa, Allah bizi de onları da yerlerin dibine batırsın, evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın.

Pensilvanya’daki zat bu bedduayı ettiğinde,  Başak kızımız ve benzerleri de, “Beddua değil, dua bu!” diyorlardı..

Bedduayı, “dua” olarak yorumluyorlardı..

Şimdi geldiğimiz noktada..

Başak kızımız, yaşadıklarına karşılık “Sustum.. Sustum.. Sustum” diye özetleme yaparken, aslında “Yerin dibine battık” diyor..

“Evimize ateşler salındı” diyor.. 

“Yuvamız başımıza yıkıldı” diyor..

Ben de soruyorum Başak kızımıza:

“Gülen o bedduayı ettiğinde, sen de.. Bir FETÖ evinde veya yurdunda.. Veya bir ev toplantısında.. Bize göre beddua; size göre ‘dua’ olan bu cümlelere amin demiş miydin?”

Demişsen.. Niye abine, kardeşine, kayınpederine kusur yüklüyorsun ki?

Sen Gülen’e uymuş, dua (bana göre beddua) etmişsin..

O gün, (en azından) “susmamış”, bedduaya “amin” demişsin.. 

Beddua gerçekleşmiş. 

Şimdi kime, ne diyebilirsin ki?

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23