Umut denizinde, sporun yıldızı olmak!
Sabahın ilk saatlerinde, güneşin doğuşunu izlemek için Okyanus sahilde gezintiye çıkmıştı. Dalgaların sahile sürüklediği denizyıldızlarını, okyanusa atan bir çocuk gözüne ilişti. Merakını gidermek için, elinde denizyıldızı olan çocuğa doğru yaklaşarak, bunu neden yaptığını sormak istiyordu. Öyle ya, sahile vuran binlerce, belki de milyonlarca denizyıldızı var ve bunları tek tek denize atmak, neyi, ne kadar değiştirebilir ki? Adam çocuğa yönelerek, denizyıldızlarını neden okyanusa attığını söyledi. Çocuk bu soru karşısında, kendinden emin bir şekilde: ‘Güneş yükseldi mi sular çekiliyor. Onları suya atmaz isem susuzluktan ölebilir’ dedi. Adam, aldığı cevapla merakını giderememiş olmalı ki, ‘-Kilometrelerce sahilde, binler, on binlerce denizyıldızı var. Hepsini suya atma ne zaman yeter, ne enerjin’ sorusunu yöneltti. Çok geçmedi ki, çocuk elindeki denizyıldızına bakarak verdiği ‘Belki de bu denizyıldızı için fark edecek’ şeklindeki cevap, merakının ortadan kalkmasına neden oldu. Adamın çocuktan aldığı ders, ‘farkındalığın’ kendisiydi.’ Denizyıldızlarının ‘birisine’ daha dokunabilmek ve hayatında fark oluşturmak, umutsuz gözüken dünyada ‘umut’ olmaktan daha anlamlı ne olabilir ki?...
Hareket ve egzersizle başlayan, sporla kurallı hale gelen aktivitenin engelli olarak tanımlanan özel çocuklara ne gibi etkisi olabilir ki? Bu sorunun karşılığı kimleri ne kadar ilgilendirir veya neticesi ne manaya gelir ki? Soruların cevabı, tanımı çocuk da olsa, bir denizyıldızının hayatında, neleri değiştirebilecek ‘yürekliliği’ göstermeye bağlı. Bilgi, tecrübe veya iyi niyetle beslenen her düşünce/eylemin, bir umudun bin bir umuda dönüşebileceğine bizzat şahidi olmaktan daha önemli delil/ispat olabilmesi mümkün değil. Başlamak başarı, başarı derecedir. Her engellinin mutlaka yapabilecek bir spor dalı var ise, mutsuzluğun/umutsuzluğun panzeri olan sporun içinde yer alabilmek için hiçbir mazereti yok demek. İmkânsız denen ‘işlere’ imza atan çocuklara rastlıyoruz Her fırsat bir başarı demek. Her yapabilmesi, kişi ve aileye mutluluk, devlete maliyetinin azalması demek. Hareket ve egzersiz, insan yapısına zarar vermeyen türden ‘antibiyotik’ etkisi yaptığı için, kullanılan ilaçlara ‘veda’ demek. Sporda geçirilen her bir seans, mutluluk hormonu salgılamak ve geleceğe umutla bakmak demek. Dillendirdiğimiz tüm bu düşüncelerimiz durduk yerde oluşmadı, temel dayanağı gün geçmiyor ki şahit olduğumuz hayat hikâyeleri ve sportif başarılar…
Onlardan sadece bir örneğini geçtiğimiz hafta sonu yaşadık. Dünya Para-Tekvandoda Mehmet Vasıf Yakup ve Mehmet Sami Saraç, Antalya’da düzenlenen organizasyonda şampiyon olarak İstiklal Marşını okutmanın ayrıcalığını yaşattı. Anadolu Ajansına taşınan başarı kadar hayat hikâyeleri, okyanusa kavuşmayı bekleyen denizyıldızına benzer özellik gösteriyor. Milli Takım Okçularının derslik/ibretlik hayat hikâyeleri dikkat çekici. Yiğit Caner Aydın; ‘20 yaşında omurilik felci oldum. Okçuluğa başlamamla birlikte, hayata adapte oldum. Hayatımı bağımsız şekilde devam ettirecek düzeye eriştim. Evden çıkmak için bir adım, kendine güven ve bunun peşinde gitmek yetiyor…’ Naci Yenier; ‘55 yaşındayım. 25 yıl önce trafik kazası geçirdim. Spor sayesinde istediğim her şeyi elde ettim. Sporla birlikte özgüven, sosyalleşme ve maddi gelirde geliyor…’ Bahattin Hekimoğlu; ‘Geçirdiğim kaza sonrası, omurilik felci oldum ve iki yıl evden dışarı çıkamadım. Bizden çok daha başarılı insanlar vardır. Kendilerini eve hapsetmesinler, dışarı çıksınlar ve bir yerden başlasınlar…’