Sporu değil, bayramı yazmak istedik
Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtulma ayı olan Ramazan-ı Şerif ayını geride bırakarak bayrama kavuştuk, elhamdülillah. Bizleri yoktan var eden, nimetleriyle donatan Allah’a (cc) ne kadar şükretsek azdır. İdrak etmeye çalıştığımız günün anlam ve önemine bağlı kalarak, Kur’an-ı Kerim’de buyurulduğu gibi ‘Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı’ (Ankebût Sûresi-64)...
Alınması gereken ders-mesaj bu kadar açık ve net iken durup düşünmeden edemedik. En azından bugün bizleri oyalamaktan öte, yeri geliyor hesabı verilmesi güç gaflet sürecine sokan spor, futbol her ne ise, bir günlüğüne de olsa uzaklaşmak gerekir diye düşünüyoruz. Rabbim bizleri düşüncemizde samimi, emirlerine uygun yaşayanlardan eylesin inşallah...
‘Vakit aynı vakit, sadece değişen biz miyiz?’ sorusunun kulaklarımızda yankılandığı esnada, düşünce kervanı bizi bir anda, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in Zindandan Mehmed’e Mektup şiirinde yer alan ‘Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar; Tek nokta seçemez dünyadan nazar. Yerinde mi acep, ölü ve mezar? Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz? Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?’ mısralarına götürüyor...
Mesaj bu kadar açık ve net iken, kendi kendime sormadan edemiyorum ‘Hesap yapamamak cehaletin bir sonucu olduğu için mi ki, dünyanın boş kelamı peşindeyiz?’ Böyle bir durum ise, azabın en büyüğü olan cehennem ateşine odun (malzeme) taşımaktan başka ne manaya gelir ki!..
Bu gafletin içerisinde daha ne kadar debelenip duracağımızın her defasında hesaplaşması içerisinde ‘Kurtuluş reçetesi arıyorum?’ sorusuyla daha ne kadar avunacağız. Allah’ın (cc) kelamı olan Kur’an, asr-ı saadetin en büyük mucizesi, peygamberimiz Hazreti Muhammed’in hayatı varken, doğruyu yanlış adreslerde aramak gafletten başka ne manaya gelir ki?’ sorusunu, her defasında sormadan yapamıyoruz. Neden her defasında sorusunun cevabı ise, kul olarak, adeta şeytana barışık olan nefsimizin üstesinden gelmediğimizden başka manaya gelmiyor...
Bu da demek oluyor ki sağlıklı kalmak için ruhsal ve bedensel antrenman ihtiyaç olduğu gibi, şeytana karşı nefsin-ruhunda hazırlıklı olması gerekiyor. Zaman zaman şeytanlaşan nefsin terbiyesi ise Allah’ı sıkça zikretmek ve emirlerine itaat etmekle mümkün olacaktır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’deki tüm ayetler gibi, Ra’d suresinin 11’inci ayetindeki mesaj da açık ve net; “Bir toplum kendisinde olan özellikleri değiştirmedikçe, Allah, onlara olan muamelesini değiştirmez.”
‘Değer taşıyan söz, zamana meydan okur’muş. Siz değerli okuyucularımız başta olmak üzere İslam Ümmetinin Bayramını tebrik ederken, müsaadenizle yıllar önce yine bu satırlarda paylaştığımız yazılarımızdan bir bölümünü paylaşmak istiyoruz;
İçimizdekini siz değerli okuyucularımızla paylaştığımız yazılarımızda, bazen duygularımızı kelimelere yansıtamıyoruz. İşte o an imdada Allah’ın sadık kulları yetişiyor... Osman Nuri Topbaş Hocanın ‘Altın Silsile’ kitabında yer alan Caferi Sadık Hazretlerinin menkıbesi, imtihan dünyasında nasıl kurtuluşa erişileceğini önemli mesajlar veriyor bizlere...
Bir gün yoksulun biri Câfer-i Sâdık Hazretleri’ne;
“- Neden gece gündüz çalışıp durmaktasınız?” diye sormuştu. O da şöyle cevap verdi;
“- Baktım, benim işimi bir başkası benim gibi yapamıyor, ben de kendi işimi kendim yapmaya karar verdim ve tembelliği boynumdan attım. Yaratıldığımdan beri rızkım, bana gelip yetişiyor. Bu yüzden ne hırsım kaldı, ne de tamahım. Bir gün ölüm gelip çatacak, kimse benim için ölmeyecek. Bu sebeple ölüme hazırlanmaya ve onu karşılamaya koyuldum. İnsanlarda bir vefâ görmedim. O yüzden de cân u gönülden Allah Teâlâ’nın vefâsını tercih ettim, bundan başka her şeyi terk ettim. Onların hepsi zandan ibâret olduğu için hepsinden vazgeçtim.”