Spordaki ‘siyonizma’nın köpüğüne dikkat!...
Geçmişe nispet, performans yönelik spor organizasyonlarında bayanların daha fazla yer aldığını görüyoruz. Bunun için, son bir hafta içerisinde gündeme taşınan konu başlıklarına bakmak yeterli olacak. Turkcell Kadın Futbol Süper Lig’de şampiyon belli oldu, voleybol milli takımı FIVB Milletler Ligi’nde mücadele ediyor, Türkiye-Litvanya maçını Fransız kadın hakem Stephanie Frappart yönetti. Ağustos’ta Konya’da organizasyonu düşünülen İslami Dayanışma Oyunları ve geçtiğimiz haftalarda 4.’sü Şanlıurfa’da gerçekleşen Spor ve Kadın zirvesi. Modern sporlar olarak isimlendirilen Batı menşeli ‘kuralarına’ göre gerçekleşen spor aktiviteleri. Tüm bunları söylerken, ‘Ne var bunda!’ kaygısının önüne geçmek için, bugünlerde okuduğum kitaptan bölümler almak istedim. “Hakikat, semadan inen ve vadide akan su; Batıl ise onun üzerinde duran köpük” diyor, ilahiyatçı yazar İhsan Şenocak Hocamız, ‘Müslüman Gence’ isimli eserinde. Müsaadenizle o eserden kısa bir bölüm paylaşmak istiyorum;
‘KÖPÜK SUYA NİSPETLE DAHA ZAHİRDİR…’
“Köpük suya nispetle daha zahirdir. Bu yüzden insanlar sudan ziyade köpükle alakadar olur, onu konuşur. Mütefekkirin nasibi hakikatte, avamınki ise zahirdedir. Ne var ki, ‘Köpüğe gelince sönüp gider. İnsanlara yararlı olan (su) ise yerde kalır.’ (Ra’d Süresi-17. Ayet) İşgal köpük, fetih ise yağmur olup yağan su olup akan bir vadi gibidir; İnsana umut, toprağa hayat verir. İskender, Napolyon, İngilizler köpüktü; çekip gitti. Siyonizma’nın köpüğü olan İsrail de bir gün gidecek. Lakin Allah’ın eşya ve hadiselere koyduğu kanunlar var. Önce bunların tecelli zemini oluşturulmalı… Billboardların ekranların, sokakların ürettiği ahlaksızlığın günaha çağırdığı gençler, en büyük günahları işleyen, iman ettikten sonra da hiçbir neslin korunmadığı kadar haramdan kaçan sahabeye bakmalı; her nevi günahı işleyip tevbe ettikten sonra taşlara bakmaktan dahi haya eden Peygamber öğrencilerini düşünmeli, onların edebine varis olmalı ve onların açtığı koridordan Cennet’e yürümeli. Şehvetin bir yanardağ gibi patladığı bu zamanda ancak Allah Resûlü’ne (s.a.v.) aidiyeti olan gençler ayakta durabilir. Ancak onlar reddedilmesi gereken bütün sistemleri ve tuzakları boşa çıkarabilir. Bir insan için yol kadar yol arkadaşları da mühimdir. Şehvetlerine mahkûm olanlar iffet ve izzet yolundan rahatsız olur, kadın gibi erkeğe de sürekli tuzaklar kurar. Hastalığı tanımayanlar ya da önemsemeyenler bir gün hastalandıklarını anlarlar, lakin içindeki duygular tedaviye mani olabilir… ‘Niçin harama haram demiyorsun?’ dediğinde ‘Şartları bilmiyorsun’ diyen marka Müslümanlarına değil, ‘Her şey bitti!’ denildiğinde ‘Yeniden başlıyoruz, Allah var, imkân var!’ diyen İmam Rabbanilere bak. Konjonktüre göre konuşanlara göre değil, Allah’ın rızasını esas alanlarla yürü!...”
İSLAM’IN EMİR VE YASAKLARINA GÖRE SPOR
Hangi yaş grubu veya cinsiyet olursa olsun, spor aracılığıyla ulaşamayacağınız kesim yok gibi. Spor branşları ve çeşitliği çoğaldıkça, bu iletişim ve etkileşimde (olumlu veya olumsuz) her geçen gün artmaktadır. Yazımızın başında da dikkat çektiğimiz, özellikle performans sporu olarak isimlendirilen sportif etkinliklerine baktığımızda, dikkat edilmediğinde, bireysel başlangıç işleyen süreçle birlikte toplumsal bir zafiyete/yıkıma dönüşebiliyor. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde, spor aracılığıyla ‘manevi’ çöküntü, bayan kesim (günün modası –kadın- olarak isimlendirmek) üzerinde yoğunlaşmış durumda. Sonrasında ‘gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmak’ kıssasında olduğu gibi, ‘Toplum neden manevi çöküş içerisinde’ gibi, yavan bir sorgulama yapıyoruz! Ve ekliyoruz; ‘Performans gerektiren spor branşları başta olmak üzere, sporun yapıldığı ortamın karma oluşu, spora ayrılan vakit, spor yaparken giyilen kıyafet ve daha sayamadığımız birçok etken, bu çöküşü hızlandırıyor.’ Fıkıh Doktoru İhsan Şenocak Hoca, adı geçen eserinde diyor ki; İnsan hayatı ve hayatını bütün renkleri, arayış ve idealleriyle kuşatan; sorunlarını çözmeyi tekeffül eden biricik nizam İSLAM’dır. Hiç kendi kedimize soruyor muyuz; Yapılan sporun şartları Allah’ın Kitabı’na, Resulünün Sünnetine ne kadar uygun?.?