Spor engelsiz hayatın neresinde? (2)
Güzeli kim kaybetmiş ki biz bulalım türünden, ‘oyundan’ ibaret olan hayat ‘keşmekeşliği’ içerisinde debelenip duruyoruz. ‘Ne kadar meşakkat, o kadar mükâfat’ yaklaşımının taçlanacağı derecesinde, zaman zaman açılabilecek hayr kapılarına denk geliriz. İçinde yer aldığımız Ramazan ayı da, bu bereketi daha da artırmakta. Allah (c.c) buyuruyor. “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim” (Mü’min Suresi-60) Ekonomik zorluklar, yalnızlık, hastalık, yaşlılık ve benzeri durumlar. Tok açın halini anlamaz, sözü her daim geçerliliğini korurken, bazen olur, ‘Bir musibet, bin musibetten evla’ olur. Bir uzvu olmayan veya tam olarak kullanamayan kör, sağır, sakat, algılaması güç vatandaşlar. Bu saydığımız ve toplumda ‘engelli’ olarak isimlendirilen vatandaşlarımız da bu imtihan sürecinin önemli sürecinde yer almakta. Toplumun içinde yer alıp da, bilgisizliğin sürüklediği cehalet tutsağı olan kişiler tarafından sakat, anormal, muhtaç gibi yakıştırmalarda bulunulması, anlaşılır gibi değil! Çünkü engelli tanımı yapılan insanların, zor gözükenler karşısında ulaştıkları başarıları gördükçe, ‘Onlar mı engelli, yoksa onları anlamaya çalışmayıp ve hayatlarını ideme ettirecek (balık tutabilecek) imkânlar oluşturamayan bizler mi engelli (!)” diye, düşünmeden edemiyor insan…
Çalışma alanımız spor olduğu için, sporun içinde yer alan ve engel tanımayan bireyleri ve onların istekliliğini, çalışkanlığını ve başarılarını gördükçe, kendilerini takdir edip, şahit olduklarımızı kamuoyuyla paylaşmadan edemiyoruz. Hareket ve egzersizle başlayan sportif süreçle devam eden faaliyetler, tıpkı bir insanın hayatı sürecinde ‘hamdım, piştim, yandım…’ anlayışının erdemliliğine ulaşma, sonucu çıkmakta. Spor yapan bir birey, bedensel ve ruhsal açıdan gelişim göstermesinin yanı sıra, sosyal dediğimiz günlük hayatın içinde yer alması bakımından oldukça önemli. Önce kendisini tanıyacak (neleri, nasıl yapabilirim) sonrasında ise yaptıklarıyla (başarmanın verdiği öz güvenle) keyif ve gurur duyacak. Kaynağı insan, neticesi mutluluk olan bu tür süreçler bana ‘İnsanın başarma duygusu/mutluluğu, kaç vizite ilaca/tedaviye denk geliyor’ düşüncesine sürüklüyor…
‘Spor engelsiz hayatın neresinde?’ derken bu soru bir cevap/karşılık bulması, konunun ehemmiyeti bakımından önem taşımakta. Günlük hayattaki örneklemeler, hareket ve egzersizin engelli bireyler için hassasiyetini ortaya koyuyor. Erzurum ilinde, bir nedenle (ağaçtan düşme, trafik kazası, hastalık, doğuştan v.b.) bedensel engelli durumundaki bir grup arkadaş, tekerlekli basketbol takımı kurmaya karar verirler. Bu arkadaşlar gibi, benzer durumdaki diğer bireylerin, hayatlarını kaliteli şekilde sürdürmeleri için spor onlar için bahane olurken, diğer engelliler gibi yeri geliyor kulak, yeri geliyor ayak, yeri geliyor göz olmuş. Önce emekledi, sonra yürüdü, daha sonra koşmaya başladılar. Bazen, bir hususu anlatmak isterseniz de anlatamaz, yaşamak gerektiği kanaatine varırsınız ya. Onların ki de öyle. Sadece birkaç örnek, her şeyi o kadar net özetliyor ki; Ramazan Çelik (Basketbolcu); ‘Tekerlekli Basketbolla hayata tutundum. Daha önce eve kapanmıştım ama şimdi arkadaşlarla tanıştım, daha iyi oldum.’ Ersin Akçay (Basketbolcu); ‘Sporla birlikte kendimi daha güçlü hissetmeye başladım. Hayatla barışık ve enerjik yaşıyoruz. Bize destek çıkılırsa, çok daha güzel yerlere geleceğimize inancım tam’. Elfin Pehlivan (Yüzücü); ‘Dokuz yaşında ‘stargardt’ hastalığı geçirdim. Engelimle birlikte hayatım karardı, demek yerine, yüzme sporuyla kendimi iyi ve özgür hissetmeye başladım…’