• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Gülümseyen
Ahmet Gülümseyen
1969 yılında Bayburt’ta doğdu. İlköğretim ve Liseyi Bayburt’ta okudu.1994-1998 Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu / Spor Yönetimini bitirdi. 2004 -2005-Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu (BESYO) / Yüksek Lisans Özel Öğrencisi.2016-2018-Gelişim Üniversitesi BESYO /Spor Yöneticiliği Bölümünde Yüksek Lisansını tamamladı. 2000-2002 Bağcılar Ensar Koleji Beden Eğitimi Öğretmenliği.2002-2005 Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Spor Uzmanı /ANKARA.2005-2008 İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü-Spor Uzmanı.2008-2011 İBB Spor Etkinlikleri A.Ş.- Spor Tesisi Müdürlüğü. 2014-2018 İBB Spor İstanbul Engelliler Koordinatörü. Gazetecilik ve Televizyon tecrübeleri: 1993-1995 Foto-Maç Muhabirlik.1995-1997 Bakırköy Postası Dergisi (Spor Sorumlusu) 1995-1997 Fanatik Gazetesi-Anadolu Ajansı (Fahri Muhabirlik). Akit-Anadolu’da Vakit Gazetelerinde Köşe Yazarlığı 1997- Devam Ediyor. İstanbul Büyükşehir Beledisi WEB TV’de Spor Muhabirliği ve 2012 Avrupa Spor Başkenti Program Yapımcılığı. Akit TV’de ‘Spor Sohbetleri’ Program Yapımcı ve Sunuculuğu. Birçok spor branşında hakemlik ve antrenörlük belgesi sahibidir.
TÜM YAZILARI

Engellilikte hassasiyet ayrıntıda gizli (2)

16 Ocak 2022
A


Ahmet Gülümseyen İletişim: [email protected]

Malatya İnönü Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Engellilerde Beden Eğitimi ve Spor Eğitimi Bölüm Başkanı, Doç Dr. Mehmet Ilkım Hocamız ile sosyal medya üzerinden (instagram; ahmetgulumseyen) yaptığımız yayınımızın ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Yayınımızı yazılı hale dönüştürerek, daha çok kesime ulaştırması ve toplumsal yarar sağlamasını amaçladık. Akademik bilgi ve tecrübelerini bizlerle paylaşan, Öğretim Üyesi Mehmet Ilkım hocamıza, bir kez daha, çok teşekkür ediyoruz. Paylaşımlarımız hayırlara vesile olsun inşallah… 

‘DEVLET İMKÂNLARI SEFERBER EDİLMİŞ’

Benim çocuğum 19 yaşında ve Down Sendromlu olduğu için, 19 yıl öncesini de sonrasını da biliyorum. Konunun daha iyi anlaşılması için şöyle bir örnek vereyim. Sürekli hareket halinde olduğumuz için, trafik kazalarına şahit oluyoruz. Sakarya’da yine bir müsabakaya gittiğimizde, orada vefat eden bir hakem arkadaşın kabrine ziyaret ettik. Kabristanın, Sakarya’nın yüksek, çok güzel bir yerinde olduğunu gördük. Hakem arkadaşlardan birisi ‘İnsan ölesi geliyor. Mezarlık olacaksa, böyle bir yerde olsun’ dedi. Böyle bir espride bulunmuşlardı. Ben de şu anda engelli bireylere devletimizin yaklaşımının hepsini farkınayım ve biliyorum. Devlet memuru olduğum ve maaşlı aldığım için, oğlumdan dolayı, devletin bana herhangi bir ödemesi yok. Devlet, engelli bireylerin sosyal ortama katılmaları ve istihdamı gibi öyle detaylara var ki. Yani diyor ki aileden birisi bakamıyorsa, birileri baksın ben ona da ücret öderim. Siz kendi çocuğunuza zaten bakmak zorundasınız, siz ona baktığınız için devlet size destek sağlıyor. Bundan daha güzel bir şey var mı! Şu espriyi yapmak istiyorum, insan neredeyse engelli olası geliyor. Devletin imkânlarının ne kadar iyi olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Nereden nereye gelindiğinin farkındayım. Şu anda herkes eşit şekilde yararlanabiliyor. Daha önce, özel rehabilitasyon merkezlerinden, sigortalı olmanız yetmiyor sadece devlet memuruysanız yararlanabiliyordunuz. Bu alanda gerçekten sosyal girişimler, işe alınma, % 3 oranında çalışma zorunluluğu. KPSS’de öncelik hakları. Üniversite sınavlarında % 10 bölümlere yerleşme durumları ve Özel Eğitim Hizmetleri bu anlamda çok güzel hizmetler yapılmaktadır. Erişimden eğitime kadar, aklınıza ne geliyorsa, sosyal devletçilik adına engelli bireylere yönelik devletin imkânları seferber. Siz şöyle düşünün, üniversite okuyorsunuz ve aracınızda yok. Aile diyor ki, ben çocuğumu üniversiteye götüremiyorum diyor. Bakın devletin aracına ücretsiz binme hakkı olmasına rağmen, diyor ki ben araca gidemiyor, araçla gitme durumum yok. Bunu çoğu kimse bilmez. Devletin imkânları o kişiyi gidip evinden alıp üniversiteye götürüp, dersi bittikten sonra tekrar evine bırakıyor. Baktığımızda çok güzel bir imkân. Bu arada engellilere yönelik bütün fakültelerimiz de ulaşılabilirlik konusunda önemli çalışmalar var. Engelli bir birey, sadece Malatya değil tüm Türkiye’de sadece eğitim ve öğretim değil sosyal haklarından çok rahat bir şekilde yararlanabilir… 

 ‘ENGELİMİ SPORLA UNUTTUM’

Paralimpik sporcularla normal sporcular aynı kefeye koyuluyor. Ödül olarak bin cumhuriyet altını veriliyor. Şu anda siz engelinizden dolayı evde kapalı kapılar arkasında kalıyorsanız, tamamen sizle alakalı bir durum. Devletin imkânları sonuna kadar açık. Devletimiz ‘Katıl, yarış, başar ve ödülünü al’ diyor. Amaç sadece ödül değil, kişilerin sosyalleşmesi. Tekerlekli sandalye oynayan bir öğrencimizle sohbette bulunurken, hayretler içerine düşürecek şu paylaşımı yaptı. Hocam dedi, ben evimde pencereden bakarken bir ağaç ve komşumuzun çatısını görüyordum. Benim dünyam pencereden gördüğüm çatı ve ağaç. Ama ben tekerlekli basketbolda kendimi kanıtladım ve yüzlerce takipçim, Vali ve Vali Yardımcıları, Belediye Başkanı ve arkadaşlarım sürekli beni arıyor, başarılarımdan dolayı tebrik ediyorlar. Ben diyor, eve gelemiyorum, sürekli dolaşan bir kişi oldum. Anlatırken gözlerinden ışık çıkıyor. Ben daha önce pencereden baktığımda ağaç ve komşumun evinin çatısını görürken, basketbol sayesinde şimdi beni bütün Malatya tanıyor. Engelini sporla unutmuş bir kişi… 

‘ENGELLİLERE HİZMET, ZORUNLU BİR GÖREVDİR’ 

“Engellilik, gönüllük işi. Kişiyi zorla bir yerde tutamaz, bir işi yaptıramazsınız. Nüfusun yüzde otuz üçünden bahsediyoruz. Yan yana gezen 3 kişiden 1’i engellilik durumundan mutlaka etkileniyor. Ya akrabası, ya kendisi, ya komşusu mutlaka etkileniyor. Bu durumu hiçbir merkezi ve yerel yönetim göz ardı etmemeli. Gönüllüğü de bir tarafa bırakacak olursak, sosyal sorumluluk ve zorunlu bir görev. Yerel yönetimler, nasıl ki bir vatandaşa hizmetlerini aksatılmadan yürütülüyorsa, engellilere yönelik hizmetleri de görevleri arasında yer almalıdır. Yaşam Merkezleri açmak, engelli bireylerin ulaşımı, eğitimlerinin sağlanması ve onların aldıkları hizmetlerle mutlu olmaları için gerekli sosyal imkânları sağlamak zorundayız. Sağlanması gerekiyor, çünkü hiçbir birey kendi başına bir işi yapamaz. Ben kendi çocuğumla tek başıma ilgilenebildiğim kadar ilgilenirim. Benim çocuğumun eğitim, sosyalleşme ve belediye imkânlarından yararlanma hakkı var. Biz bu hakları göz ardı edemeyiz. Bu anlamda yöneticilerimize çok büyük görevler düşmekte. Belki içinden gelmiyor olabilir ama insan bir göreve talip olmuş ve bu görevi yapıyor, görevinizin başındaysanız bazı durumlar, istemeseniz de yapılması gerekiyor. Hadi gönüllülüğü bir kenara bıraktık, ama resmi anlamda bazı durumların yapılması gerekiyor. Örneğin, engelli bir birey sabah sınavına gidecek herkesten önce yola çıkmak zorunda. Normal bir birey sabah sekizde evden çıktığında dokuzdaki sınavına çok rahat yetişebiliyor. Ancak engelli bir birey saat yedi de evden çıkmak zorunda. Saat sekizde gelen otobüsün şoförü rampanın arızalı olduğunu gerekçe göstererek, otobüse almayabiliyor. Saat yedi buçuktaki araç geldiğinde, şoförü araç dolu alamıyorum, diyebiliyor. Sekizdeki araç geliyor ve bu araç rampalı değil deyip alamayabiliyor. Nitekim saat yedide yola çıkan öğrenci, saat dokuzdaki sınavına yetişememe durumuyla karşı karşıya gelebiliyorlar. Normalde tüm araçlarda rampa zorunluluğu var. Ama kişisel, keyfi davranışlardan dolayı kim zarar görüyor, engelli birey zarar görüyor. Engeli olmayan bir birey sekizde kalkıp sınavına yetişirken, engelli birey yedide kalkmasına rağmen sınavına yetişemiyor. Yöneticilerin bakış açısında kaynaklı durumlardan dolayı maalesef, bu yan etkilerden karşılaşmaktayız. Aslında uygulamada hiçbir sıkıntı yok, ama keyfi davranışlar bu duruma getirebiliyor…

DÜRÜST VE ADİL OLMA ZORUNLULUĞU

Engelliler konusunda her bireyin dürüst davranması, üzerimize düşen görevleri yapmamız gerekiyor. Toplumsal olarak herkes kendi üzerine düşeni ve dürüstçe yapmalı. Sadece kendisini, kendi nefsini düşünmemeli. Örneğin bir engellinin yolu üzerine çöp veya araç koyduğunuz zaman, haftada bir kez olsun oradan geçtiğinde, insan faktöründen kaynaklanan bir zarar görmüş oluyor. Bunların müsebbibi biz olmuş oluyoruz. Herkesin dürüst ve adil olması gerekiyor. Dervişin biri avlanmak için, ava çıkıyor. Ava giderken uzaktan bir kuş görüyor. Tam silahını doğrultup ateş edeceği zaman, bir bakıyor ki kuş kendisini gördüğü halde uçmuyor. Silahımdaki mermiyi harcamayayım, diyor ve kuşa yaklaşıyor. Kuşa yaklaştıkça da kuşun uçmadığını görüyor. Tam yanına varıp, bir anda kuşu yakalamaya çalışırken kuş ürküyor ve uçmaya çalışıyor. Kuş uçmaya çalışırken kanadı dervişin koluna değiyor ve kırılıyor. Kanadı kırıldığı için yere düşüyor. Kuş dilinden anlayan Hz. Süleyman’a şikâyet ediyor, kuş. Diyor ki kuş ‘Ben, dervişten şikâyetçiyim. Benim kanadımı kırdı’. Hz. Süleyman kuşdilinden anladığı için, dönüp ‘Doğru mu derviş?’ diye soruyor. Evet doğru ama benim de anlatacaklarım var, diyor derviş. Buyurun diyor, Hz. Süleyman. Ben kuşa silah sıkmadım. Onun tam yanına yaklaşıp, yakalamaya çalışırken kuş korktu ve kaçmaya çalışırken kanadı bana çarptı ve kırıldı, bunda ne suçum var, diyor derviş. Tekrar teyit etmek için, doğrumu diyor kuş. Kuş da diyor ki evet doğru. Sen avcıyı uzaktan görmene rağmen niye uçmadın, niçin oradan ayrılmadın. Ben onu uzaktan derviş olarak gördüm. Dervişliğine aldandım. Derviş insanlara zarar vermez ki, diyor. Ben bir derviş gördüm, ta ki yanıma gelip üzerime atlayana kadar. Ben onun üzerindeki hırkasına kandım. Peki, o zaman götürün ve dervişin de kolunu kırın diyor. Bu şekilde, ödeşmiş olalım. Kuş diyor ki hayır ben kolunun kırılmasını istemiyorum. Buna da razı olunmasını istemiyorsun, peki ne yapalım? Siz diyor dervişin üzerindeki hırkayı çıkarın diyor. Eğer kolunu kırarsanız, yarın kolu iyileşir ve tekrar ava çıkar diyorsunuz. Siz dervişlik hırkasını çıkarınki, hiçbir kuş kanmasın. Görür görmez kaçsın...        

ENGELLİ BİREYLERE YAKLAŞIMIN ÖNEMİ 

Bazen engelli bireye yaklaşım o kadar yapmacık oluyor ki. Sadece bir resim çektirip, sanki onların yanındaymış gibi, onların dertleriyle dertleniliyormuş gibi. Bu bölümde ben bir veli olarak, bir baba olarak düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Bunlar aileleri en çok yaralayan durumlar. Engelliyle çekilen fotoğrafı sosyal medyadan paylaşıyor, sanki sonuna kadar yanındaymış gibi görünüyor. Sonrasında engelli bir birey, hiç arayıp sormuyor. Gerek özel sektör gerekse bireysel olarak hiçbir şey yapamıyorsak bile en azından saygı duyup, zarar vermemeye çalışmakta bir faydadır. Biraz önce anlattığım otobüs örneğinde olduğu gibi, koltuğundan kalkıp rampayı düzeltip engellinin o otobüse binmesine vesile olmak için bir-iki dakika uğraş biraz bize zahmet verecek ama akşam evimize gittiğimiz zaman, görevinizi yapmanın huzuru içerisinde olacağız. Diğer türlü, sıkıntı yaşanacağını farkındayım. Siz o gün o bireyi otobüse almadınız, biraz uğraşmamak için rampa arızalı dediniz ve o birey o gün sınavına giremedi ve sizlerde rahat uyuyamadınız. Bir veli olarak bunların hepsini biliyorum, bunların farkındayım. Bireysel olarak bazı şeyleri önceliğimize aldığımız zaman, gerisi toplumsal olarak kendiliğinden gelmekte... 

MALATYA GÜLEN YÜZLER KAFE

Biz baştan beri bu bireylerin sosyalleşmesinin öneminin vurgusunu yaptık. Şimdi de aynı şeyleri söylüyoruz. Malatya Büyükşehir Belediyesi bu anlamda, engelli bireylere yaklaşımı çok olumlu. Bu kendiliğinden de oluşmuyor. Sivil toplum örgütlerinin de bu anlamda kendilerini hissettirmeleri de çok önemli. Siz bir şeyi istemesini bileceksiniz. Bir şeyi isterken de ne kadar haklı olduğunuzu, bu işin ne kadar önemli olduğunu da karşı tarafa hissettirmeye çalışacaksınız. Diğer türlü, tersinden baktığımız zaman Büyükşehir Belediyesi gelip size demez ki ‘Gelin biz bir Gülen Yüzler Kafe açalım. Engelli bireyler burada sosyalleşsin’ demez. Arz talep ilişkisi mutlaka önemli. Bu anlamda da derneklerin girişimcilikleri çok önemli. Biz Malatya Down Sendromluları Derneği olarak, son birkaç yıldır özellikle engelli bireylerin sosyalleşmesine katkı sağlayacak, aslında algı oluşturacak nüansın olması gerektiğini, gerek Malatya Valiliği’ne, gerek Malatya Milli Eğitim Müdürlüğü’ne, gerek İŞKUR’a, gerekse Malatya Büyükşehir Belediyesi’ne çeşitli ziyaretler yaparak bunun vurgusunu yapamaya çalıştık ve bunun bir ihtiyaç olduğunu belgelendirmeye çalıştık ve bu anlamda yöneticileri de inandırdık. Doğru söylüyorsunuz bu anlamda, engelli bireylerin toplumsal hayatta olmaları çok önemli. Düşünün gidip kafede oturuyorsunuz ve engelli bir birey gelip size ‘Buyurun efendim ne içerdiniz, ne istiyorsunuz’ demesi kadar, sizi daha mutlu edecek başka bir şey, bilmiyorum düşünemiyoruz. Bu bireyler hayatın içerisinde olmalı, kendi ayakları üzerinde durmaları bu anlamda çok önemli. ‘Malatya Gülen Yüzler Kafe’ yaklaşık bir buçuk ay önce hizmete girdi. Geç kalınmış bir durumdu. Gün geçtikçe bunun algısının daha yüksek olacağını, diğer illerde de yaygınlaştırılması önem taşımaktadır. Sekiz dokuz Down Sendromlu bireyler, orada vardiyalı olarak alışmakta. Bu bireyler özel birey olduğu için sabah sekiz, akşam beş mesaisi yapamazlar. Bunların dayanabilecekleri belli bir süreleri var. Bu süreler gittikçe artırılabilir tabii ki. Şuanda ortalama, bazı bireylerimiz dört saat, bazı bireylerimiz üç saat, günde yedi sekiz bireyimiz vardiyalı olarak çalışmakta, sosyalleşmekte. Tabii ki ailelerin, onların çalışmalarına maddi olarak ihtiyaçları yok. Bu bireylerin, tamamen toplumlaşmaları adına, bu bireylerinde toplumun bir parçası olduğunu göstermek adına yapılan çalışmalar. Bu durum aileleri çok farklı şekilde mutlu ediyor. Aile yaşam memnuniyetine katkı sağlamış oluyor ve bu bireyler kendilerinin de önemli olduklarını hissediyorlar… 

YAŞAYARAK ÖĞRENMENİN ÖNEMİ 

Biz İbrahim’i (oğlumu) oraya bıraktık ve döndük. Tanıdık kişilerin oraya gidip resim çekmeleri, sosyal medyada paylaşmaları. İbrahim onlara yapmış olduğu hizmet görüntülerini sosyal medyada paylaşmaları, durum yapmaları gibi görüntüler bizi duygulandırdı. Düşünün sizin çocuğunuz sizden bağımsız tanımadığınız kişilere gidip ‘Buyurun hoş geldiniz, ne istersiniz?’ demeleri, bunlar çok önemli. Konunun daha iyi iyi anlaşılması için şöyle bir örnek vereyim. Bizim öğrencilerimiz, evlerinden çıkmayan özel bireylere fiziksel aktivite yapmaları için, evlerine gitmeye başladılar. Bir gün bir veli bizi ziyaret ederken hem ağlıyor, hem de teşekkür ediyor ve şunu söylüyor. Diyor ki ‘Benim otizmli bir çocuğum var. Yaklaşık on yedi yaşında, bugüne kadar etkiye tepki göstermedi. Bu ne demektir, kendisine yemesi için yemek veriyoruz görmüyor, çikolata veriyoruz görmüyor. Yemek yedirmeye çalışıyoruz, görmüyor. Ve biz bir gün odaya girdiğimizde, sizin öğrenciniz bizim çocuğumuza kalem uzatıyor. Çocuğumuz, kendisine uzatılan kalemi eline aldığı için, sevincimizden biz çığlıklar attık. Tabii ki çok duygulandık.’ Anlattığımız konular biraz basit gibi gelebilir ama benim engelli çocuğumun tanımadığımız kişilere hizmet etmeleri ‘Ne içersiniz Bir çay daha içer misiniz?’ demesi, veli olarak konuşuyorum, bundan daha mutlu bir şey olamaz yani. Bu çok güzel bir duygu. Diğer velilere de ulaşmaya çalışıyoruz. Bu bizim için aynı zamanda bir adres. Bakıyoruz, hiç tanımadığımız engelli bireyler orada buluşabiliyorlar. Bu anlamda katkı sağlayan Malatya Büyükşehir Belediyesi’ne, İŞKUR İl Müdürlüğüne, Malatya Belediyesi Sosyal Tesisler Müdürlüğüne,  çok teşekkür ediyorum. Tüm dernek üyelerimize çok teşekkür ediyorum. Ailelerimize çok teşekkür ediyorum. Destekleyen Rehabilitasyon Merkezlerine çok teşekkür ediyorum. Milli Eğitim Müdürümüze çok teşekkür ediyorum. Bu anlamda Üniversitemize çok teşekkür ediyorum. Rektör hocamıza çok teşekkür ediyorum. Bunlar kendiliğinden olan şeyler değil, desteklerle yapılması gerekiyor…   

‘TOPLUMUN DUYARLI OLMASI GEREK’

Toplumun bazı bireyleri, bazı velilerimiz, farkında değillerdir engelli bireylere karşı ‘Vah vah!’ acıyarak onlara yaklaşıyorlar. Biz bunları çok yaşıyoruz. Mesela ben şu soruyla çok karşılaştım. ‘Çocuğunuz doğuştan mı engelli?’ evet diyoruz, bir yere kadar normal karşılıyoruz. ‘Allah size yardım etsin, Allah yardımcınız olsun. Başka çocuğunuz var mı?’ Başka çocuğunuz var mı derken, çok ağır bir soru bu. Şunu söylemeye çalışıyor; ‘Hadi bunu yok sayın, bunun dışında başka var mı?’ demeye çalışıyor, aslında. Toplumu teşkil eden bireyleri de bu konuda çok duyarlı olmaları gerekiyor…   

KOVİD DÖNEMİNDE ENGELLİ BİREYLER  

“Kovid dönemi engelli bireyler için çok sıkıntılı geçti. Özellikle kovidin ilk yılında, çok sıkı tedbirler alındığı ve kısıtlamaların, sokağa çıkma yasağı olduğu dönemlerde, bu bireylerimiz çok sıkıntılar yaşadı. İbrahim’de (oğlum) bu sıkıntıları çok yaşadı. Olumsuz şekilde etkilendi. Neden, çünkü sürekli sosyal ortamlardan bulunan bu bireyler bir anda evde kaldılar. Bu bireylerin sürekli sosyal alanlarda olması gerekiyor. Hareketsizlik, bu bireylerin obezite olması, daha çok sorun yaşamasına neden olabiliyor. Bağışıklık sistemleri de çok düşük olduğu için, bu konuda sıkıntılar yaşayabiliyorlar. Kovid’den belki hastalık olarak az etkilendiler ama, sosyalleşmeleri adına da çok sıkıntılar yaşadılar. Sokağa çıkma yasağı olduğu dönemlerde İbrahim bize sürekli sordu. Soyut kavramları bilmiyor tabi. Kovid’in ne olduğunu, hastalığın ne olduğunu, pandeminin ne olduğunu uzun zaman idrak edemedi. Diyoruz, hastalık var, dışarı çıkmak yasak. Pencereden bakıyor, sokakta dolaşan kişiler var. Diyor ki, bu gezenler kim? Soyut kavramları anlatmakta zorluklar çekiyoruz. Tabii ki biz bunları aşmaya çalıştık. Evde sürekli fiziksel aktiviteler yaptırdım. Odalar arasında hareketlilik yaptık. Mutfak masasını balkona koyduk, kendisiyle masa tenisi oynadık. Hemen hemen her gün oynadık. Kendisiyle saklambaç gibi değişik fiziksel aktiviteler gerçekleştirdik. Hemen hemen her gün 30-40 dakika, ortalama 7-8 bin adıma denk gelecek şekilde, kovid döneminde sürekli hareketlilik yaşadık. Velilerle de sürekli iletişim halindeydik. Çocuğumuzu evde durduramıyoruz, çocuğumuz hastalandı, çocuğumuza laf anlatamıyoruz, neler yapmalıyız gibi, bu anlamda onlardan çok olumsuz dönüşler alıyorduk. Dernekler üzerinden, rehabilitasyon merkezleri destekli sosyal medya aracılığıyla bilgilendirme toplantıları gerçekleştirdik. Belki biz sıkıldık ama onlara eğlendirme adına veliler, aileler çok mücadele ettiler. Şuanda kısıtlamalar var ama en azından sosyal ortamlarda dolaşma kısıtlamaları yok. Bu manada biraz daha iyi durumdalar. Genel anlamda çok olumsuz şekilde etkilendiklerini söyleyebiliriz...           

‘TOPLUMSAL BİLİNÇ YÜKSEK OLMALI’ 

Amacımız, engelli bireylerin topluma katılmaları hususlarından bahsettik. Siz bütün iyileştirmeleri engelliler yönelik yaparsanız, sağlıklı bireylere yönelikte yapmış olursunuz. Önceliğimiz o şekilde olmalı. Çünkü toplumun üçte birini teşkil ediyorlar. Ben söylemiyorum, sayısal araştırmaların sonuçları bunlar. Nüfusun üçte birini teşkil eden bir şeyi görmemezlikten gelemeyiz. Toplumsal bilincin yüksek olmasını istiyoruz. Toplumsal bilincin yüksek olması demek, bireylerin toplumsal hayatta çok da rahat hareket etmesinin sağlanması demektir. Yani ben çocuğumu çok rahat bir şekilde markete göndermeliyim. Rahatlıkla fırına göndermeli, yani rahatlıkla dışarıya göndermeliyim. Doğrusunu söylemek gerekirse, sağlıklı bir birey olan 16-17 yaşındaki çocuğumuzu bile dışarı göndermiyoruz. Sen gitme, biz kendimiz gidip alıp gelelim dedik. Ben hep şu örneği veriyorum. Fırına gidiyorum, orada bakıyorum benim gibi orta yaşlı insanlar. Bilinçli olarak şu cümleyi kullanıyorum, aslında bu toplumumuzun bir ayıbı. Diyorum ki, ben çocuktum fırına ben gidiyordum. Şimdi orta yaş üzeriyim, fırına yine ben gidiyorum. Ya o zaman yanlıştı, ya da şimdi yanlış. Tabii ki şimdi yapılan yanlış. Biz çocuklarımıza aman bir şey olmasın, çocuğumuz zarar görmesin. Çünkü toplumsal bir bilinç henüz oturmuş değil. Bu anlamda toplumsal bilincin yüksek olmasını istiyoruz. Engelli bireylerin toplumun bir parçası olduğunu unutmamamız lazım. Bu bireylere yardım yaparken, kendilerinden izin almamız gerekiyor. Yolun karşısına geçirmek istediğimizde, kendisinden yine izin istememiz gerekiyor. Kibar olmamız gerekiyor, nazik olmamız gerekiyor. Onları incitecek, hal, hareket ve davranıştan kaçınmamız gerekiyor. Biz bu anlamda eğer fert olarak üzerimize düşeni yaparsak, zaten toplumsal bilinçte kendiliğinden oluşmuş olur… 

ENGELLİLERDE BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR BÖLÜMÜ

Malatya İnönü Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Engellilerde Beden Eğitimi ve Spor Bölümü 2011 yılında ilk kurulduğunda, evet halis niyetlerle kurulmuş. Yüzme öğreneceğiz ama yüzme öğretecek hoca yoksa nasıl yüzme öğreneceksiniz? Bölüm bunun sıkıntısını birkaç yıl çekmiş. Bölüm kurulmuş ama bu bölüm neden kuruldu, bu bölümün kurulma amacı nedir, nasıl eğitim görecek, neler yapmalı, bu eğimi kimlere vermeli? Tabii ki uzman hoca sıkıntısı kolay bir durum değil. Sadece bölüm açmakla olmuyor, bunu yaşatmanız gerekiyor. Malatya’daki Derneğimizdeki kişiler bize hep şunu söylediler; ‘Bu bölüm 2016’da mı kuruldu?’ Ben de espri yaparak, ben 2016’da görev yapmaya başladım. Bu da kendimize bir pay çıkarma, kendi çocuğumuzun da engelli olmasından dolayı bunu kamuoyuna yansıtmaya çalıştık. Burada böyle bir bölüm var ve bize de çok önemli görevler düştüğünü hissettik. Neler yapılması gerektiği konusunda düşünerek, gerek literatürü tarayarak, makaleler okuduk. Biz de sonuçta doğuştan, engellilerle ilgili hoca olmadık. Biz de bazı şeyleri araştırarak ve kendimize ödev, kendimize sorumluluk hissettirerek, kendimizi yetiştirmeye çalıştık. Şu an geldiğimiz nokta çok şükür, bizden mezun olan gözü kapalı. Şu anda ben bu bölümün hocasıyım ama abartmıyorum, benden çok daha iyi olan, çok daha iyi yetişen öğrencilerimiz var. Ve bir kilometreden bir engelli bir birey gördüğümüzde, engel türünün ne olduğu ve o bireyin neye ihtiyacı olduğunu, ailesinin bu bireye nasıl bir yaklaşım sergilediğini öğrencilerimiz çok rahat bir şekilde çözebilmektedir. Bu bölümümüz, dönemin rektörünün de çocuğunun engelli olmasından dolayı kurulan bir bölüm. Biz, o dönemde görev yapan hocalarımıza, vesile olan müdürlerimize, buradan canı gönülden teşekkür ediyoruz. Çünkü en azından bölüm kapanmamış. Siz bir şeyi satın alırsınız, eğer kullanamazsanız, onu satın almanızın bir anlamı yok. Kullanmak için satın alırsınız. Evet, satın almışlar ama kullanmayacaklarını bildikleri halde yaşatmaya çalışmışlar. Bu anlamda gerçekten teşekkür ederim. Ve geldiğimiz noktada artık engelli bireylerin eğitiminin de kaçınılmaz olduğunu, bilinçli ve uzman kişiler tarafından yapılması gerektiği düşündüğümüz zaman, bu anlamdaki hocaların ne kadar önemli olduğu durumu ortaya çıkmış oluyor. Biz önce bunu anlamaya çalıştık ve 2015-2016’dan beri alana mezun veriyoruz. Öğrencilerimiz Türkiye’nin çeşitli yerlerinde araştırma görevlisi, öğretim görevlisi, lüksek lisans, doktora okuyarak bu alanda kendilerini daha çok geliştirmeye çalışıyorlar. Ben inanıyorum ki çok kısa sürede bir patlama olacak, hemen hemen üniversitelerin tamamında Engelliler bölümünün açılacağını düşünüyorum. Benden dosya isteyen o kadar üniversite var ki, ben artık pdf üzerinden gönderiyorum. Şunu demek istiyorum, çok göndermek istediğim dosyalar oldu. Çok bölümün açılacağını, bu alanda hizmet verileceği düşünüyoruz, inşallah. Sene başında ben öğrenciler soruyorum; ‘Kaç kişi bu bölüme isteyerek geldi.’ İşte dört tercih ve sınama yaparsınız. Hangisini kazanırsanız, düşüncesi hakîmdir. Bize gelen öğrencilerin yüzde 90 ı isteyerek bizim bölüme geldiği için en büyük kazancımız o olmuş oluyor. Yani bu anlamda şanslıyız, öğrencilerimiz isteyerek gelmiş oldukları bölümlerde okuyor…

 ‘ATAMALARDA DÜZENLEME YAPILMALI’ 

Öğrencilerimiz mezun bazında, üniversitelerin spor bölümlerinde özellikle yeni açılan engelliler bölümlerinde görev almaktadırlar. Muş’a bir öğrencimizi gönderdik. Şuan orada araştırma görevlisi, Bursa’ya bir öğrencimizi gönderdik. Kendi mezun ettiğimiz öğrencilerimizi kendimiz alıyoruz. Her ilde otizm, işitme, görme engellilere yönelik eğitim veren ortalama 7-8 okul bulunuyor. Bizden mezun olan öğrenciler buralarda görev alıyorlar. Bizim görev tanımımızda tam olarak tamamlanmış değil. Bölümden mezun öğrencilerimiz beden eğitimi öğretmeni direk olabiliyor ama bu okullara öncelikli atanmalarını istiyoruz. Bizden mezun olan öğrencilerimizin bu okullara öncelikli atanmasını gerekiyor. Çünkü kalifiyeli öğrenciler, sonuçta dört yıl boyunca bu işin eğitimi almış bulunmaktadırlar. Bu ne anlama geliyor. Örnek veriyorum, ben bu bölümden mezunum KPSS sınavına girdim 60 puan aldım, beden eğitimin başka bir bölümden mezun öğrenci 90 aldı. Ben 60 KPSS ile bu okullara gidebilmeliyim. Bu işin eğitimi aldığım için, öncelikli olarak atanmam gerekiyor. Henüz bu düzenleme yapılmadı. Bu düzenlemenin yapılmasını dört gözle bekliyoruz. Bu düzenleme yapılırsa bizim bölüm daha da anlam kazanmış olacak... 

‘FARKINDALIK OLUŞTURDUK’

Bizden mezun olan öğrencilerimiz bize dönüş sağlıyorlar. Görev aldıkları bölgelerden arayıp diyor ki, burada engellilere yönelik çalışmalar yapıyoruz, bir farkındalık oluşturduk. Durumu milli eğitim müdürüne anlattık, ilçede engellilere yönelik her hangi bir hareketlilik olduğunda ilk beni arıyorlar, diyorlar. Bu durumlar tabii bizi mutlu ediyor. Yani gerçekten sahiplenmiş oluyorlar. Dediğim gibi bu tanımlanmaları yapılmasıyla birlikte, bu bölümlerden mezun olmuş öğrenciler daha anlam kazandırılmış olacak. Tıp fakültesinden mezun olan bir kişi doktor olmalı. Gidip diş hekimliği yapmamalı. Henüz bu sıkıntımız var. Bu demek değil ki, öğrencilerimiz atama sıkıntısı yaşıyor. Bizim, diğer Beden Eğimi Bölümleri öğrencileri gibi direk atanma hakkımız var. Yani KPSS’den yeterli puan aldıkları takdirde, her tarafa atanabilir…

KAYNAŞTRIMA EĞİTİMİ ÖNEMİ

“Ben, kaynaştırma eğitimine yüzde yüz inanan insanlardan biriyim. Ama kendi çocuğumu bir gün bile kaynaştırma eğitime göndermedim. Düşünün hepimiz çocukluk çağı yaşadık. Toplumsal bilincin oluşması gerek. Ailelerde şöyle bir kanı vardır, benim çocuğum asla yalan söylemez, benim çocuğum kimseye karışmaz. Eğer zarar görürse, benim çocuğum zarar görür. Kimseye zarar vermez. Peki, zarar gören çocuklar nasıl zarar görüyorlar, kimlerden dolayı zarar görüyorlar! Biz önce şunu öğreneceğiz. Benim çocuğum karşı tarafa zarar verebilir, benim çocuğum başkasını kıskanabilir, benim çocuğum başkasını dövebilir. Bunu kabullenmemiz gerekiyor. Bunu kabullenirsek, kendi çocuklarımızda şöyle bir bilinç oluşturabiliriz. Sınıfınızda bu tür çocuk olabilir ve onlara yardımcı olacağız, beraber arkadaşlık yapacağız. Bu da eğitimle olur. Aile olarak çok açık sözlülükle söyleyeyim, oğlum bak şu çocuğa yaklaşma, şunun yanında gezme, şununla oynama. Bu gibi tembihlerde bulunuyoruz. Tekrar sözümün başına geliyorum. Kaynaştıra eğitimine yüzde yüz inanıyorum ama kaynaştırma eğitimine çocuğumu asla göndermedim. Neden? Çünkü ailelerin bakış açısı bu anlamda zarar verebilir. Dolayısıyla bu anlamda ailelerin bilinçlenmesi ve çocuklarını eğitmesi gerekiyor… 

‘TOPLUMSAL BİLİNÇ YÜKSEK OLMALI’

Engelli bireylerin durumlarını farkında olmak, aile bireylerinin yaşantılarına katkı sağlamak amacıyla bireylerin sosyalleşmelerini sağlamak çeşitli etkinlikler, çeşitli faaliyetler düzenliyoruz. Toplumsal hayata bu bireylerin katılım sağlanması gerekiyor. Bütün iyileştirilmeleri engelli bireylere yönelik yaparsanız, sağlıklı bireylere göre yapmış olursunuz. Önceliğimiz o şekilde olmalı. Çünkü toplumun üçte birini teşkil ediyorlar. Bunu ben değil, sayılar ifade ediyor. Toplumun üçte birini teşkil eden bir şeyi siz yok sayamazsınız, göz ardı etmemiz mümkün değil. Toplumsal bilincin yüksek olmasını istiyoruz. Toplumsal bilincin yüksek olması demek, bu bireylerin toplumsal hayatta çok rahat bir şekilde hareket etmelerinin sağlanması demek. Yani ben çocuğumu çok rahatlıkla bir markete gönderebilmeliyim. Rahatlıkla fırına göndermeliyim. Rahatlıkla herhangi bir işe verebilmeliyim. Bırakın engelli bireyleri, gerçekçi olursak 16-17 yaşına gelmiş en sağlıklı bir çocuğumuzu bile dışarıya göndermiyoruz. Sen gitme biz kendimiz gidip alalım, diyoruz. Ben hep şu örneği veriyorum. Evimizin alt tarafında fırın var. Zaman zaman oraya gidiyorum. Orada bakıyorum hep benim gibi orta yaşın üzerinde insanlar, ve hep şu cümleyi kullanıyorum; Aslında toplumumuzun bir ayıbı bu. Diyorum ki ben kendim çocuktum, fırına ben gidiyordum. Şimdi artık orta yaş üzereyim, halen yine ben gidiyorum. Ya o zaman yanlış vardı, ya da şimdi yaptığımız yanlış. Tabii ki şimdi yanlış. Çocuklarımıza aman bir şey olmasın, aman bir yerden zarar görmesin diyoruz. Niçin, toplumsal bilinç oturmuş değil. Bu anlamda toplumsal bilincin yüksek olmasını istiyoruz. Engelli bireylerin toplumun bir parçası olduğunu unutmamamız gerekiyor. Bu bireylere yardım yapmaya çalışırken, kendilerinden izin almamız gerekiyor. Karşıdan karşıya geçmesine yardım edeceğimiz zaman, yine kendisinden isin istememiz gerekiyor. Kibar olmamız, nazik olmamız gerekiyor. Onları incitecek söz, hareket ve davranışlardan kaçınmamız gerekiyor. Herkese bu anlamda görevler düşmektedir. Biz bu anlamda eğer fert olarak üzerimize düşen görevi yaparsak, zaten toplumsal bilinçte kendiliğinden oluşmuş olur.” 

 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23