Bunu yaparsak başımıza bir şey gelecek!
Bir çizgi filmde asıl karakter olan yedi yaşlarındaki çocuk “bunu yaparsak başımıza bir şey gelecek” diyor. Yapacakları şeyin ne olduğunu bilmeden okuduğunuzda -hayal gücüyle anlamlandırma- daha fazla sonuca ulaşmanızı sağlayacak. Anlatılan değil anlatılmak istenendir asıl olan ve “varmak için” istikamet her zaman yeterli bir araç değildir.
Çocuk da diyor ki “hep öyle söylerler fakat bir şey olduğu yok”. O an çizgi filmlerle ilgili düşündüm. Bu kadar üst düzeyde bir cümleyi çocuklar acaba nasıl anlayacaklardı? Benim anladığım şekliyle, dünyada belli bir kader vardı ve sen ne yaparsan yap, kaderin akışına müdahale edemiyordun. Yapmaman gerekenleri istemediğin halde yapıyor, yapman gerekenleri ise sürekli erteliyordun. Ve bazen de yapamıyordun. Daha önemlisi ise yıllardır yanlış diye öğretilen ahlak kurallarının çoğunun altında riyakârlık barınıyordu. Yani yapay suçlar üretmiş olan bir medeniyetin köleleriydik ve önceki olguları hiç sorgulamadan kabulleniyorduk. Çünkü düşünmek, derine dalmak günümüz sıradan insanı için en aptalca iş olarak gözükür. Toplum genelde basit olan ve kafa yormayan sıradan meselelerle ilgilenir. Ekmeğinin derdinde olan bir insandan daha fazlasını elbette bekleyemeyiz fakat akademik formasyonu olan eğitimli insanlarda aynı yönde ilerliyorsa burada bir sorun var demektir.
Sonuçta bir çizgi filmden ne bekleriz? Çocuklarımıza hoşça vakit geçirtmesi yeterlidir ve üzerine düşünüp uzun uzun verilmek istenen mesajları yorumlamayız. Fakat burada ince bir nokta var. Yukarıda bahsettiğim çizgi filmdeki metin yazarının kafası kesinlikle normal değil. Peki, bu adamların gayesi ne? Çocuklara “Hep öyle derler ama hiçbir zaman bir şey olmaz” derken.
BİR ÇOCUK KİTABINDAN NE BEKLERİZ?
Ve yine dünyada çok satan ve ülkemizde de aynı şekilde tüm kitapçılarda gördüğüm bir çocuk kitabından; “Ortaokul bugüne kadar icat edilmiş en salakça fikir. Bir yanda benim gibi gelişimini tamamlayamamış çocuklar, diğer tarafta günde iki kez tıraş olması gereken goriller. Sonra da okullarda şiddetin neden yaygın olduğunu merak ederler? (…) Gelecek dönem, sınıfa girer girmez kendime fıstık gibi kızların arasında bir yer bulmalıyım. (…) İlkokulda her şey ne kadar basitti sınıfın en hızlı koşanıysan bütün kızları tavlıyordun. (…) Kızlar artık giysilerine, ne kadar zengin olduğuna ve güzel bir popon olup olmadığına bakıyorlar.”
***
TUHAF OLAYLAR VE KORKUTAN SON
Şehir efsanelerinde hep söylenen tuhaf hurafeler vardır. Bu yüzden şehir efsanesi deriz. Mesela şüpheyi tetikleyen korkudur ve korku tek kişinin yaşadığı bir yerde konu bile edilmez. İnsanın korkması için başka bir canlıya ihtiyacı vardır. Dağın başında mezarlıkla çok yakın bir yerde tek başına yaşayan bir kadın vardı. Yıllar önce bir gazetede okumuştum. “Yıllardır sizi korkutan tuhaf olaylar olmadı mı?” diye bir soru sormuştu gazeteci, bu kadına.
Kırk yıldır aynı yerde yaşayan yaşlı kadın “Hep öyle söylerler fakat hiçbir şey olduğu yok” diyerek yalanlamıştı şehir efsanelerini. Şimdi o doksan yaşındaki yaşlı kadını canlandırın zihninizde… Ardından da yine ufak bir çocuğun arkadaşına ‘bunu yaparsak başımıza bir şey gelecek’ dediği cümleye odaklanın. Aynı bu kadının kullandığı anlamda mı söylenmişti o sözler yoksa (paranoyakça bakıldığında) altında bir darbe çağrışımına kadar gidebilir mi basit bir ifade?
KURGUSAL KORKUTUCULAR İŞBAŞINDA
Kurgusal olayları seven ve bu tip korkusuz insanları korkutma derdinde olan bir grup da var. Tek dertleri bu korkusuz insanları korkutmak ve onların bu korku anında ne yaptıklarını gözlemlemek… Bir tür deney gibi yabancı belgesellerde yapılan bu tuhaflıklarla insanın neyin peşinde olduğunu düşünmeden edemiyoruz.
Kurgusal korkutucu “böyle tuhaf bir şey yok” diyen adamı kurguyla korkutarak kameradan izliyor ve korkan kişinin beynindeki değişimi inceliyor. Korkusuz olup kurgusal bir olayla korkutulmaya çalışılan insanların diğer insanlara oranla daha az korktuklarını gözlemliyoruz. Ve bu daha az korkan insanların daha fazla bireyci oldukları, toplumsallıktan uzak insanlar olduklarını, toplumun değerlerine uzak olduklarını görüyoruz. O halde ahlaki tüm temeller bizi neden korkunun mahzenine doğru sürüklüyor? Kurallar ve anlam yüklemelerden neden kurtulamıyoruz bir türlü?
OLASILIK İHTİMALLERİNİ YOK ETMEK
İnsanların çıkmazlarını anlamak için onların şüphelenme oranlarını bulmak gerekiyor. Ne kadar şüphecilerse o kadar fazla çıkmaza giriyorlar. Çünkü olasılıkları daha fazla hesaplıyorlar. Tüm olasılık ihtimallerini yok ettiğiniz zaman daha mutlu bireyler olursunuz gibi bir gerçeklik de var tabi. Ama size bunu unutturmamak için gece bile kâbuslar göstererek zihni aktif bir düşmanla baş başa bırakmak isteyen bir beyne sahip olabilirsiniz. Telefonların yaydığı sinyaller ve wifi vericileri beynimizin aktif düşmanlarıdır ve gece gördüğümüz kâbuslarda pay sahibi oldukları artık bilim adamlarının da kabul ettiği bir gerçek.