• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Can
Ahmet Can
TÜM YAZILARI

Bir sabun gibi kayan gençliğimiz üzerine notlar

26 Nisan 2017
A


Ahmet Can İletişim: [email protected]

20 yıl önce body yapan bir arkadaşım vardı. Vücut hatları normal yaşıtlarından çok daha kaslı ve şişkindi. Aklının ötesine geçmişti vücudu ve bu şekilde kendini tolere (tatmin mi demeliydim?) edebiliyordu. Uzun süredir görmediğim o arkadaşımla karşılaştım geçen gün, çok zayıflamıştı. Kasları erimiş avurtları çökmüştü. Üstelik “Kör Baykuş”un ihtiyarı gibi kamburlaşmıştı “Neden böyle eridin?” diye sormak geldi içimden. Sanki aradan hiç zaman geçmemişti de, bir anda o eski zamanın içinde bir sanrıya dönüşmüştüm. 

Fakat soramazdım çünkü genel ahlak kuralları çerçevesinde böyle bir soru uzun süredir görmediğim arkadaşımı öfkelendirebilirdi. “Seni iyi gördüm. Hiç değişmemişsin” dedi birden. Yani bana “ben de seni iyi gördüm” dememi ister gibi bir ifadeyle söylemişti bunu. Ben onun, bunu bana o ifadeyle söylediğini hissettiğimi anlamamış gibi yaptım. Ve sağol dedim. Sonra ne demem gerektiğini bilemediğim için, zihnimdeki sorularla vedalaştım. Zihnimdeki soruları soramayışımın altında benim de aynı şekilde belki duymak istemeyeceğim şeylerin olabilme ihtimali vardı diye düşündüm, ondan ayrıldıktan sonra.

Spor olayında yaşın etkisi vardı elbette. 18 yasındayken (kaderi Allah’tan başkası bilemez ama) önünde yıllar olduğunu düşünüyor ve yukarıda bahsettiğim arkadaş gibi gerekli görüyorsun sporu. Fakat belli bir yaştan sonra ümidi kesiliyor, umutları kayboluyor insanın. Hayata karşı şevkin giderek azalıyor. Zamanın değişmesi de yaşın ilerlemesi de etken burada. Yaş ve zaman bizi değiştiriyor fakat bir yandan da peşinden koştuğumuz şey de değişiyor. Hiçbir şey sabit değil, şu an kurduğum cümle de dahil. Sabit olmayan evren, sanki bir kaos tılsımı gibi zıtlıkları aynı çorbaya lezzet veren bir baharat gibi kullanıyor.  

Yaşadığım ve bende tuhaf bir algı oluşturan bu hadiseyi yazmamın etik olup olmadığını düşündüm. Böyle bir karşılaşmanın mahremiyet çerçevesinde kalması gerekiyordu ikilemi, peşimi bırakmadı. Yazdığımı bilmiyordu ve en azından bu beni rahatlatmak için bir neden olabilirdi. Fakat karşılaşmamızla birlikte merak edip gazeteyi alabilir ve yazıyı okuyabilirdi. O halde yazacaklarımı da itinayla seçmeliydim diye düşündüm. Bunu düşünürken bir yandan da düşündüklerimi yazıyordum ve yazımın sonuna geldiğimi fark ettim. Vazgeçmemin artık çok geç olduğunu, çünkü yazıyı teslim etmem için bana verilen sürenin sonuna geldiğimi düşündüm. Ya da böyle düşünerek kendime bir haklılık alanı oluşturdum. 

Sonra 20 yıl önce balık yerken, aklıma hiç kılçığın gelmediğini düşündüm. Yerdik ve boğazımıza takılması o zamanlar komik bir şeydi. Şimdiyse birçok yaşıtımda küçücük bir şeyin bizi öldürebileceği kanaati var. Ufacık mikrobik bir hastalığın git gide bünyeyi sarması ve insanları yavaş yavaş ve büyük bir acıyla öldürdüğünü görmüş olmanızın da belki buna bir etkisi vardır. Yani bu yaşlılıkla mı ilgili yoksa zamanın ruhu dedikleri şeyle mi? Acaba zaman da bizi paranoyak etmiş olabilir mi? Yani hiçbir kötü hadise yaşamamış olsak bile zamanın kendi akışının bir paranoya oluşturduğu söylenebilir gibi. Başka bir ihtimalde olası. 

Gençken bir şeylere ulaşmak istiyorduk evet ama o şeyin ne olduğunu aslında tam olarak bilmiyorduk. Zamanın geçmesiyle o şeyi kavradık fakat bu defa o gençlikteki enerjimiz kalmadı. “Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilseydi” söyleminde olduğu gibi fasit bir dairenin içine girdik. Paradokslarla dolu her düşüncenin bizi tarumar etmesini engelleyemez olduk. Müslüman, Ateist, Marksist, Taoist, Deist, Hristiyan veya Yahudi fark etmedi hepimiz zamanla birlikte paradoksun kucağına düşüyorduk. Bu paradokslar kendi içimizde infilak ediyor ve şairin deyimiyle “Ezelden beri mi göçüyorum ben?” sorusunun fitilini ateşliyordu. Tercih edilmeyen ya da edilemeyen bir acıya dönüşüyordu insanın hayat serüveni. Tıpkı ince bir ip gibi bağlı olduğumuz hayattan yumuşak bir darbeyle kopuyorduk. Ne tutunamama üzerine yazılan kitaplar ne de şuurun telkin ettiği paradokslar teskin etmiyor insanı. Her şekilde bu oyunu yalnız bitirmek gerekiyordu. Katlanamayan bazıları bu yüzden erken bitirdi.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23