• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Abdurrahman Dilipak
Abdurrahman Dilipak
TÜM YAZILARI

Hicri yeni yıl

31 Temmuz 2022
A


Abdurrahman Dilipak İletişim: [email protected]

Hicri yeni yılımız uyanışımıza, dirilişimize vesile olsun. 

1444 yılındayız. 

Hicri takvime göre insanlar daha hızlı yaşlanıyor. 

Aslında değişen bir şey yok, sadece tanım değişiyor. Yıl 100 gündür deyin, neredeyse yaşınız 4 kat büyür. 2023 seçimlerinden sonra yeni meclis herhalde Kurban Bayramı sonrası 1445’de toplanır, tabii deprem, savaş, başka bir kriz ya da felaket olmazsa. 

Görelim Mevlam neyler. Neylerse güzel eyler”. O, hep güzel eyler de, biz neyleriz görelim. 

Bakıyorum da, Hicret ile Muhaceret arasındaki bağı kimse kurmuyor. Hicret bizim için manevi ve değerli bir gün ama, yurtlarından çıkarılanlar ya da çıkmak zorunda kalanlar konusunda işin bu manevi boyutu üzerinde durulmuyor.

Ensar ya da muhacir olmak! 

Mesela kadın dernekleri, adı “Hicret eden” anlamında HAACER olan, Hz. İsmail’in annesini niye hatırlamazlar! 

Firavunun sarayında hizmetkar iken, Hz. İbrahim’in evine, oradan, kervan geçmez, kuş uçmaz bir vadiye Mekke-i Mükerreme’ye hicret eden kadın! 

Mısır’dan Filistin’e, Filistin’den Mekke’ye giden bir yolculuktan söz ediyoruz. Su da, kuşlar da, insanlar da onlar geldiği için geldiler oraya ve Adem aleyhisselamın o ilk ev, ilk mabedini yeniden ihya ve inşa ettiler.

Kâbe’de insanlar Safa ile Merve arasında onun ayak izlerinde koşarlar. Zemzem onun oğlu “suyun aradığı kişi” olarak İsmail’in ayağının dibinden yeryüzüne çıktı.. 

Mekke’de Şeytan taşlarken o var, yanımızda, oğlunu Allah’a kurban etmeye hazır bir anne olarak. Ve o hâlâ Kâbe’nin içinden çocuklarına bakmaktadır ve Haacer’in çocukları annelerinin eteğinin etrafında yalınayak dönüp durmaktadırlar. Onların arasında analarının aziz hatırasını yâd etmek için çok uzak yerlerden gelenler de vardır.

Madem Hicri takvimden söz ediyoruz, hadi o ayları bir daha hatırlayalım: Muharrem, Safer, RebiülevvelRebiülahir, CemaziyelevvelCemaziyelahir, Recep, Şaban, RamazanŞevval, Zilkade, Zilhicce. Zaten bunların çoğu insan adı. 4’ü tekrar. İnsanlar Hicri ayları biliyor da, bildiklerini bilmiyorlar.

İnşallah gelecek yıllarda bugün hükümet, vakıflarımız, derneklerimiz muhacirler/göçmenler konusunu gündem yaparlar. Hutbelerimizde bu konu işlenir, bu konuyla ilgili raporlar yayınlanır, göçmenler ziyaret edilir. Göçün sebebleri, sonuçları ve göçmenlerin geleceği üzerinde çalışmalar yapılır. Çünkü bu konu insani, ahlaki, tarihi, siyasi olduğu kadar bizim için dini bir konudur. Hicri yılbaşında muhacirlerden söz etmemek nasıl bir anlayıştır, biraz da onun üzerinde düşünelim derim. 

Unutmayalım ki, yetimleri görüp gözetmeyenlerin Allah, dualarını da namazlarını da kabul etmeyecektir. Onları görüp gözetmeyenlerden uzak durun ve onları yanınızdan uzaklaştırın. Çünkü Allah’ın gazabı onlara yakındır.

Hicri Takvimin başlangıcı yıl olarak Hicretin gerçekleştiği yıl olsa da, gün olarak 1 Muharrem Hicretin gerçekleştiği gün değil. Hicret gün olarak 622 yılında Safer ayının 26. Günü Mekke’den Medine’ye göçle başladı ve Rebiülevvel ayının 12. günü Medine’ye 3 km uzaklıkta bulunan Kubâ’ya ulaşılmasıyla tamamlandı.

Kur’an-ı Kerim “Ay ve Güneş Allah’ın iki şearidir” der. 

Bizde günlük ibadetler Güneş’e göre, aylık ibadetler Ay’a göre yapılır. Bu anlamda Hicri takvime göre yılın ilk ayı Muharrem’dir. 

Hicrî takvim, Hz. Ömer’in halifeliği zamanında, Hicret’ten 17 sene sonra, Miladi 639’da, toplanan bir meclis tarafından Hz. Ali’nin teklifi ile kabul edildi.

Haram ayları” yani savaşmanın yasak kabul edildiği aylar Zilkâde, Zilhicce, Muharrem, Receb aylarıdır. Aslında “Haram aylar”dan Muharrem ayına girmiş bulunuyoruz ama modern zamanlarda savaşlarda artık kimse savaşın yasak olduğu zaman ve mekanlara dikkat etmiyor. 

Artık ne kuşların göç zamanlarına, ne ekim ve hasad zamanlarına, ne hayvanların yavrulama zamanlarına dikkat edilmiyor. Ve tabii bunun sonucu da Allah’ın rahmet ve bereketi bize ulaşmıyor.

Çocuklarımıza “Muharrem” adını koyuyoruz da, “Muharrem”in ne anlama geldiğini öğretmiyoruz onlara. İsterseniz o ismi koyan ya da taşıyana sorun bakalım. 

O adı almak değil, o adı haketmek, ona uygun yaşamak aslolan. 

Eğer bal kavanozunun içinde turşu doldurmuşsanız, üzerindeki etikette “Hakiki bal” yazması bir anlam ifade eder mi?

Çocuklarımızın adını; Ayşe, Fatma, Emine, Haacer, Sümeyye, Meryem, Emin, Yusuf, Ali, Eyyüb koyuyoruz da, aynaya baksınlar, ne görüyorlar, ya da içlerine dönüp baksınlar, o kişilerden ne var içlerinde.. Hayallerini nasıl bir kişilik süslüyor çocuklarımızın. 

Siz cüce iseniz soyadınız Uzun olsa ne fark eder, ya da siz cimri iseniz soyadınız Cömert olsa, bunun bir anlamı var mı. 

Hani Mevlana diyor ya, “ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol”. Tabii, çocuklarımıza güzel isimler koyalım. Ama onların ahlakları da onlara benzesin. İsmi ile müsemma olmak gerek.

Tabii, öte yandan mecaz olarak Hicreti kullanmamız gerek. Hadi, gelin hep beraber cahillikten ilim vadisine, cimrilikten cömertliğe, zulüm diyarından merhamet vadisine, korkaklıktan cesarete hicret edelim. Batılı terk edip, Hak’da toplanalım.

Hacca gidenlerin “Lebbeyk, lebbeyk” diye, çığlık çığlığa “Geldim geldim” dedikleri yer bu “anne ocağı, ana kucağı”dır aynı zamanda. O yerden göğe uzanan nurdan sütunlar arasında dolaşanların çoğu bir bakıma “muhacir”dir. O ”Hicret”leri, aslında, bizler için bir “sürgün yeri” olan bu dünyadan “ahiret yurdu”na göçe hazırlıktır. “Büyük göç” günü geldiğinde bugün yaşadıklarımızın hesabını vereceğimiz mizana yolculuk başlamış demektir. Kabir bu anlamda “mizan divanı”na açılan bir kapıdan başka bir şey değildir. 

9 gün sonra Aşura. Dünyanın en büyük mezarlığı Necef’te. Necef aynı zamanda “Mezarı şerif”tir bir yanıyla. Burası bazı ülkelerin topraklarından daha büyük bir şehidler mezarlığıdır. “Mezar/Makber” deyince kimilerin ağzının tadı kaçıyor. 

Resul öyle demişti: “Ağzınızın tadını kaçıran ölümü sıkça anınız.” 

Bizim için “Ölüm asude bir bahar ülkesidir.” Sürgün hayatının sonu, “ayrılık vakti” değil, asıl yurda dönüş zamanıdır. “Şeb-i arus”tur. Biz topraktan geldik ya, “Toprak ana”nın kucağına dönüştür. Çocuğun, dönüşünü hasretle bekleyen anası ile buluşması yani.

Hicri 1444. Yıl bizlere hayır ve uğur getirsin. Tabii önce biz hayırlı işler yapalım ki, zaman içinde Allah da bize hayırlar versin. Allah (cc) Asra ve Arşa yemin etti. Biz ahir zaman Peygamberinin ümmetiyiz. Zor zamanlarda yaşıyoruz. Bunun idrakinde olarak, iyi şeyler yapıp, sabırlı olmamız gerekiyor ve sabrı tavsiye edelim, cahillerden, zalimlerden olmayalım ki, Allah’ın yardımı bize ulaşsın. 

Hayyalel salah, hayyalel felah, Allahu ekber ve lillahil hamd! 

Selâm ve dua ile.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23