• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Abdurrahman Dilipak
Abdurrahman Dilipak
TÜM YAZILARI

Havâic-i asliyye

08 Aralık 2021
A


Abdurrahman Dilipak İletişim: [email protected]

Herkes “asgari ücret”i konuşuyor. Bir yerde işçi-memur, öte yanda işveren, devlet, şirket, esnaf. Her sene aynı anlamsız tartışma. Bizim kendi inanç, tarih ve geleneğimizdeki kavram ve kurumlardan söz eden yok.

Niye “Havâic-i asliyye”den söz etmiyoruz!? Nedir Havâic-i asliyye?Havâic-i asliyye, temel ihtiyaçlar demektir. Fıkhi değerlendirmelerde temel ihtiyaçları karşılayan, bu yüzden de zekâta tabi olmayan maddi varlıklar Havâic-i asliyye olarak ifade edilir. Temel ihtiyaç maddeleri insanın hayat ve hürriyetini, izzetini korumak ve sürdürmek için muhtaç olduğu şeylerdir.” Bu nisab dışıdır. Bu miktar zekattan muaf olduğu gibi Vergiden de muaf olması gerekir. Bu konu, adını yanlış bir şekilde Faiz koyduğumuz Riba’dan öncedir. Ve Nas ile ilgili bir konudur. Yani Havâic-i asliyye’nin vergiden muaf olması gerekir. Allah da bu nisab miktarından zekatla ilgili, borç yazmamıştır.

Aslında devletin temel ihtiyaç maddelerinin üretim ve pazarlamasından vergi almaması gerekir. Mesela bu alandaki mallarda KDV istatistiki olarak takip için %1’e çekilebilir. Bu %12’de Havâic-i asliyye fonuna aktarılarak, bu konuda kaynak oluşturulabilir. Tefriki mümkün olmayan durumlarda, Havâic-i asliyye’nin altında geliri olanlar için onların satın aldıkları mal ve hizmetlerden, nisaba göre eksik kalan kısmının vergi iadesi için kaynak olarak kullanılabilir.

Havâic-i asliyye dinamik bir muhasebe gerektirir, tek yaşayan, yeni evli ya da çok çocuklu, engelli çocuğu olan, anne-babalarına bakan ailelerin Havâic-i asliyyesi farklı olacaktır. Yani bu iş ilan edilecek genel bir muhasebe rakamından ibaret değildir.

Erbakan bunu “Eşel Mobil” sistemi ile çözmeye çalışmıştı. Bugün artık muhasebe de dijitalleştirildiğine göre, her ayın enflasyonu kadar maaşlara zam yaparsanız, çalışanınızı enflasyona ezdirmezsiniz. Bu işin “def-i mazarrat” kısmı, bir de kalkınma indeksine göre, artan gelir ve refahtan o ölçüde pay alması gerekir. Bunu 3 ayda, 6 ayda bir de yapabilirsiniz. Tabii, başarı, emeğin kalitesi, verimlilik gibi kriterlere dayalı, hem kıdem ve hem de prim esaslı ücret artışları olacak ki, testiyi kıranla, su getiren aynı olmasın.

Havâic-i asliyye, bu konuda sadece bu işin bir bölümüdür. Onun ötesi pazarlık konusu da edilebilir.

Havâic-i asliyye konusu işveren açısından da önemli. Burada emeğin maliyeti, rekabet edebilirlik açısından önem taşıyor.. Tabii işin bir de vergi ve sigorta boyutu var. Aslında, Havâic-i asliyye kapsamında vergi muafiyeti ve vergi iadesi esas alınmalı.

Konu tek başına merkezi hükümetin işi değil. İşveren bu anlamda ayrıca bir fon oluşturmalı, valilik ve belediyelerin destek fonları oluşturulmalı. Belediyeler elektrik, su, çöp, emlak vergisi, atık su konularında muafiyetler getirebilir. Bu iş sadece hükümete bırakılamaz. Zekat da burada kaynak olarak kullanılabilir. Dini yapılar, cami, kilise ve havra, dini vergilerden destek fonları kurabilir. “Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu getirir ortaya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiyâ 47). Bu fona karzı hasen ya da sadaka-i cariye olarak destek verenlere Allah yaptıkları iyiliğin karşılığını 10 katı, 100 katı, hatta 700 katı ile iade edecektir. Yetimler, dullar, yurtlarından çıkarılanlar, yolda kalmışlar, kimsesizler Allah’ın bize emanetidir. Eğer bunlara sahip çıkmaz isek, namazlarımız bile kabul edilmeyecek. 

Maun suresinde ne deniliyordu: “İşte odur yetimi itip kakan; yoksulu doyurmayı özendirmez o. Vay haline o namaz kılanların/dua edenlerin ki, namazlarından gaflet içindedir onlar! Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar. Ve onlar, kamu hakkının yerine ulaşmasına / zekâta iyiliğe engel olurlar.” Namaz da kılsalar, yetimi görüp gözetmeyenlerin vay haline! Bu arada “kamu malı” bizim geleneğimizde “Yetim malı” hükmündedir. Kul hakkının en kesif olduğu alanlardan biridir! Orada haksız makam ve mal edinenlerin vay haline!

Bakın, israftan vazgeçin. Ülkemizde israf edilen şeyler, ülkemizdeki yoksulların ihtiyacından daha fazladır. Dünyada da bu böyle. Öğle yemeğinden vazgeçelim mesela. Pahalı, marka, lüks tüketimden vazgeçelim. İnanın fazla tüketim sebebi ile obezliğin sebeb olduğu ekstra tüketim, açlıktan ölmek üzere olan insanların ihtiyaçlarından çok daha fazladır. Onlar da zayıflamak için avuç dolusu para harcarken aslında aşırı tüketimle kendilerini ölüme sürüklüyorlar. Böylece Şeytan bir taşla iki kuş vuruyor!

Bir de bizim eskiden bir İMECE’miz vardı. Ahi’ler, Lonca’larda bu işi bir şekilde yapıyorlardı. Proje ve Emek Kooperatifleri diyebileceğimiz yapılar vardı. Meslek ediniyorlar, sonra, ücretle değil, çalıştıkları yerde üretime katılarak o üründen pay alıyorlar, onu ister kendileri kullanıyor, isterlerse pazarda satarak ya da takas yoluyla ihtiyaçlarını temin ediyorlardı. İran devrimden sonra “Cihad-ı sazendegi” (Kalkınma Cihadı) adı ile herkesi üretime kattı. Mesela askeri istihkam birlikleri, hem eğitim yapıyor hem de, halkın da katılımı ile bir köyün ihtiyacı olan sağlık ocağı, köprü, dere ıslahını yapıyor. Bunun malzemesini fon ya da devlet, yerel yönetim karşılıyor. Sonra bu hizmete mal ya da emek olarak katılan askerler dahil herkese, o işin maliyeti kadar, kamudan satınalması için fon bonosu veriliyordu. Madem bu işi devletin yapması ya da o işi isteyenlerin kurdukları bir fon vardı, devlet o yerel fonun kreditörü oluyor ve bu üretim karşılığı belli bir vadede ödemesi yapılacak olan, kamu edinimleri için her zaman kullanılabilecek bir bono veriyordu. Bununla fona katılan kuruluşlar ve kamudan mal ve hizmet alımı ya da borçları için bu bonoları kullanabiliyordunuz. Hatta bu bonoları başkaları da satın alabildiği için, en çok 1-3 yıl vadeli bonolar, tahsis bedellerinin üstünde işlem görebiliyordu.

Bu kaynak üzerinden ister ağaç diktirin, ister orman ıslahında çalıştırın, ister hazine arazilerine kenevir ektirin, onların işletmesini yaptırın. Mesela belediyelerin bütün şehir mobilyalarını, vahşi çöp döküm alanları ve verimsiz arazilerinde kenevir ekimi yolu ile yağ, selüloz, kompoz, organik plastik alanında üretim yapabilirsiniz. Ahşap, metal, plastik kullanılan her yerde bu malzemeyi kullanabilirsiniz. Gıda için de kullanabilirsiniz, tekstilde de, savunma sanayiinde de, ormandan fazla oksijen üretiyor. Zirai ilaç da istemiyor, gübre de, hava, su ve toprağı ıslah ediyor. Bu İK’yı kullanarak bal üretimi yapabilirsiniz, endemik tür bitkilerin kontrollü ekimi ve hasadını yapabilirsiniz. Hadi İHVAN’lar, AH-İ EVRAN olalım. Evrensel kardeşlik için bir insanlık cephesi oluşturalım. Hadi köy derneklerini Proje ve Emek KOOPERATİFlerine dönüştürelim. LONCA’lar kurulsun. Sadece hükümet, yerel yönetim değil, sadece işveren değil, işçiler de el ele verelim, cemaat kurumları, mabedler de destek versin bu işe kendi derdimize kendimiz çare bulalım. HİLFÜ’l-FUDÛL olalım ki, Allah’ın yardımı bize ulaşsın. 

Selâm ve dua ile.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23