• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Abdullah Yıldız
Abdullah Yıldız
TÜM YAZILARI

İyiliği Emredip Kötülüğü Önleme Görevimiz

21 Kasım 2017
A


Abdullah Yıldız İletişim: [email protected]

Müslümanların son yıllarda ihmal ettikleri en önemli görevlerden biri “emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker”dir. Oysa ma’rûfu (İslâm’ın emrettiği, iyi dediği her şeyi) emretmek -sevdirmek, yaymak- ve münkeri (İslâm’ın yasakladığı, kötü ve günah dediği her şeyi) yasaklamak -önlemek, engellemek- dinin temel ilkelerindendir. Bazı âlimler, bu görevi “32 farz” içine dâhil etmişlerdir. 

Kur’ân-ı Kerim, inkârcı münafıklar ile müminlerin öncelikli görevlerini karşılıklı olarak şöyle verir: 

“Münafık erkekler ve kadınlar birbirlerindendir. Kötülüğü emreder, iyiliği engellerler…” (Tevbe 67) 

“Mümin erkekler ve kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiliği emreder, kötülüğü önlerler…” (Tevbe 71) 

Yüce Rabbimiz müminleri marufu emretmek ve münkeri önlemekle sorumlu tutar:

“Siz hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü engelleyen bir topluluk olun.” (Âl-i İmrân 104)

“Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü önlersiniz.” (Âl-i İmrân 110)

Ve Rabbimiz, kutlu Rasûlü (s.a) üzerinden bize davetin güzel ilkelerini gösterir: 

“Sen af ve kolaylık yolunu tut; iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’râf 199)

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.”(Nahl 125) 

Kötü(lük)leri önlemeyip tebliğ görevini terk edenlerin akıbetleri ise korkunç olacaktır:

A’râf 163-165’de; deniz kıyısındaki bir kentte cumartesi yasaklarına uymayıp o gün sürüyle gelen balıkları avlayarak yoldan çıkan bir grubun da bulunduğu bir toplumdan söz edilir. Onlardan bir grup:

‘Allah’ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?’ der. (Öğüt verenler) derler ki: 

‘Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de belki sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz).’ 

Âyetler şöyle biter: “Biz fenalığı önleyenleri kurtardık; zalimleri de yaptıkları bozgunculuklar sebebiyle şiddetli azaba uğrattık.” 

Müfessirler, sadece fenalığı önleyenlerin kurtulduğu beyanını vurgularlar.

Rasûlullah (s.a) buyurur ki: “İsrailoğulları arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başlamıştır: Bir adam bir başka adama rastlar ve: ‘Bana baksana! Allah’tan kork ve yapmakta olduğun şeyi terk et çünkü bu sana helâl değildir’ derdi. Ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar karşılaşır ve onu yaptığı kötü işten alıkoymadığı gibi, onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah kalplerini birbirine benzetti.” Sonra Rasûlüllah (s.a) şu âyeti okudu:

“İsrâiloğullarından kâfir olanlar Dâvud’un ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, başkaldırmaları ve aşırı gitmeleriydi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara engel olmuyorlardı. Yaptıkları ne kötü idi! Onlardan çoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün…” (Mâide 77-81).

Hz. Peygamber (s.a) bu âyetleri okuduktan sonra şöyle buyurdu:

“Hayır, Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülüğü önler, zalimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız ya da Allah kalplerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.” (Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî (Tefsîru sûre (5), 6, 7)

Oysa âlimlerin kötülükleri engellemek için ellerinden geleni yapmaları gerekirdi:

“Sizden kim bir münker görürse (seyirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse lisanıyla düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu kadarı imanın en zayıf mertebesidir.”(Müslim, Îmân 78)

Bu görevi yapmayan, yapıyor görünüp de tersini yapanların sonu ise dehşet vericidir: “Kıyamet günü bir adam getirilir. Cehennem ateşine atılır. Bağırsakları karnından dışarı çıkar ve onlarla birlikte değirmen döndüren merkep gibi döner durur. Cehennem halkı onun yanında toplanırlar ve derler ki:

- ‘Ey filan! Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip, kötülüğü yasaklamaz mıydın?’ O kişi de:

- ‘Evet, iyiliği emrederdim, fakat kendim yapmazdım. Kötülüğü yasaklardım, fakat kendim yapardım’ der.” (Buhârî, Bed’ül-halk 10; Müslim, Zühd 51)

İmdi, hadis-i şerifte vurgulandığı üzere, “(mümin) kalplerin (günahkâr) kalplere benzemesi” tehlikesi ile karşı karşıyayız. Bu durumda zaten uyarı ‘gereksiz’ görülür ve bu en önemli görev terk edilir. Böylece -Allah muhafaza- lânetlenme ve topyekûn azap kaçınılmaz olur.

Kurtulanlardan olmanın tek yolu ise; iman, sâlih amel, hakkı ve sabrı tavsiyedir (Asr suresi).

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23