• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Toplumsal Yenilenme ve Sivil Örgütlenme Arasında Mehmet Akif İnan

Yeniakit Publisher
2017-01-08 14:56:00 - 2017-01-08 16:09:43
Toplumsal Yenilenme ve Sivil Örgütlenme Arasında Mehmet Akif İnan

Tarihin farklı dönemlerinde toplumların dönüşmek üzere iradeli olarak atılım yaptıkları görülür. Tarih, bir bakıma bu toplumsal hamlelerin kayıt zeminidir. Toplumlar beşeri ihtiyaçlarını gidermeyi sistemli bir şekilde yaşamaya başladığı andan itibaren ilişkilerini de belirli bir olgunluğa yükseltmek çabasında olurlar. Bu aşamada toplumların yükselişi ya da sorunları çözme potansiyelleri; inanç, düşünce ve tarihlerinin şekillendirdiği amaçlarına uygun olarak belirir. Her toplum uygarlığını kendi paradigmaları, öncülleri üzerine inşa eder. Bu yönüyle İslam milletinin, Batı ve Konfüçyen uygarlıklardan farklı çıkış noktası, ilke ve amaç hattı üzerinde bulunması tabiidir. Medeniyetlerin birbirleri ile temasından, etkileşiminden söz edilse dahi İslam medeniyeti kendine özgü temeller üzerine bina edilmiştir.

Gökhan Serter

Tarihin farklı dönemlerinde toplumların dönüşmek üzere iradeli olarak atılım yaptıkları görülür. Tarih, bir bakıma bu toplumsal hamlelerin kayıt zeminidir. Toplumlar beşeri ihtiyaçlarını gidermeyi sistemli bir şekilde yaşamaya başladığı andan itibaren ilişkilerini de belirli bir olgunluğa yükseltmek çabasında olurlar. Bu aşamada toplumların yükselişi ya da sorunları çözme potansiyelleri; inanç, düşünce ve tarihlerinin şekillendirdiği amaçlarına uygun olarak belirir. Her toplum uygarlığını kendi paradigmaları, öncülleri üzerine inşa eder. Bu yönüyle İslam milletinin, Batı ve Konfüçyen uygarlıklardan farklı çıkış noktası, ilke ve amaç hattı üzerinde bulunması tabiidir. Medeniyetlerin birbirleri ile temasından, etkileşiminden söz edilse dahi İslam medeniyeti kendine özgü temeller üzerine bina edilmiştir.

Son asırda İslam coğrafyasında görülen hadiseler; sadece ekonomik ve kültürel gerileyişi değil aynı zamanda medeniyetimizin has dinamiklerinin zayıflaması, dayanaklarından uzaklaşılması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Artık İslam medeniyeti inşadan ziyade Batı tahakkümünde bir imha ile karşı karşıyadır.

Medeniyetleri kuran sosyal, politik gelişmeler olduğu kadar onları dönüştüren, başkalaştıran da yine toplumsal olgu ve koşullardır. Ülkemizdeki toplumsal sorunların, kültürel çözülmenin bir ‘medeniyet bunalımı’ olduğu ise aşikardır. Mehmet Akif İnan üzerine gerçekleştirilen bir oturumda konuyla ilgili olarak Nazif Gürdoğan, olayın bir medeniyet problemi olduğunu Sezai Karakoç’dan sonra ilk vurgulayan yapıyı “Edebiyat ve Medeniyet Üzerine” kitabıyla Akif İnan’ın getirdiğini ifade ederek edebiyat ile medeniyet arasında, edebiyatla Tanzimat ve günümüz arasında ilişki kurduğunu belirtir. 1 Sezai Karakoç, medeniyet problemini kapsamlı ve sistemli olarak dile getirirken, aynı çizgi üzerinde medeniyet değerlerimizin sadece yaşatılması ve güncellenmesi değil aynı zamanda bir alternatif olarak sunulabilmesi gerektiği ile ilgili olarak Mehmet Akif İnan’ın yazılarını okumaktayız. Prof. Dr. Bekir Karlığa, “Hayatı boyunca hep kaybedilmiş, kaybolmaya mahkûm edilmiş veya kaybolmaya yüz tutmuş bir uygarlığı diriltmek, canlandırmak, yaşatmak ve yepyeni bir dinamizmle ayağa kaldırmak için çalıştı.” 2 tesbitinde bulunarak Akif İnan T ‘bir uygarlık savaşçısı’ olarak takdim eder.

Akif İnan’m eserlerinde medeniyet sancısı önemli bir yer teşkil eder. ‘Edebiyat ve Medeniyet Üzerine’ 3 ve ‘Din ve Uygarlık’ 4 adlı eserleriyle bir bakıma yüzyılın hesaplaşmasını dile getirir. Medeniyet problemini ele alış biçimi, edebiyatla ilintilemesi ve edebiyatın insanla, medeniyetin ise toplumla olan ilişkisini irdelemiş olmakla günümüzde yaşanan çıkmazlar için önemli bir çıkış kapısı sunmaktadır. Düşüncelerini edebiyat diliyle ifade ederken kayıp bir medeniyeti eliyle yaşadığı döneme taşımak istemektedir. Her coğrafyanın kendi dili vardır ve Akif İnan, anılan taşıma sürecini coğrafyamızın öz diliyle yürütme çabasında bir aydın, şair, öğretmen olarak karşımıza çıkmaktadır.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

Bir medeniyet eğer imhadan inşa sürecine doğru kımıldayışa geçecekse ilk adım zihinlerin inşası olmalıdır. Bu yönüyle Akif İnan yaşadığı toplumun problemleri, çözülmüşlüğünün arka planında medeniyet bunalımı olduğunu düşünüyor ve çabalarını bu alanda yoğunlaştırıyordu. Hayatının büyük bölümündeki yazıları ve şiirleri ile bu medeniyet bunalımını aşmanın yollarını dile getirirken, aynı düşüncenin mücadele alanı olarak giriştiği sendikacılık öncesindeki son üç - dört yılını konferanslarla geçirmiştir. Ömrünün son sekiz yılında omuzladığı sendikal mücadelesine ise öz medeniyetinden, tarih köklerinden koparılmış bir halkın, inanç değerleriyle, sosyal gerçekliğiyle yeniden bütünleşmesi yolunda bir diriliş umudunu taşıyarak yürüdüğü görülür.

 

Erdem Bayazıt; “Sadakati Sıddîk-i Ekber’i, celâdeti Ömer’i, şefkati Osman’ı, belâğat ve hikmeti Ali’yi hatırlatırdı.” 5 şeklinde tavsif eder Akif İnan’ı. Bir duruşun, tavrın, eylemin ve birikimin adamıdır Mehmet Akif İnan. Sosyal planda üretilecek çözümlerin başlığı olarak gördüğü eğitim alanında bir inkılaptan söz eder: “Bu ülkeye öncelikle bir zihinsel inkılap gereklidir. Bu eğitim düzeninin değişmesi gereklidir. Bu değişim gerçekleşmedikçe, ne ekonomimiz ne politikamız ne de terör hallolur. Çünkü, bunları düzeltecek insandır. İnsanı yetiştirecek eğitim kuramları değil midir? Kısacası, önce zihinlerimizde bir devrim gerçekleşmelidir. Bu ters, soysuz statükodan kurtulmalıyız. Bundan kurtulmadıkça, her köşe bucağa bir okul açsanız ve her yurttaşımıza geçimini rahatlıkla sağlayacağı bir iş bulsanız; Türkiye kurtulmuş olamaz. Aksine sorunları daha da büyür, emperyalizme azad kabul etmeyen bir kapıkulu olur.” 6

Çabalarının büyük bölümünü edebiyat çevresinde göstermesinin ardından eylemin, mücadelenin yolu Akif İnan’ı sendikal çalışmaların eşiğine bırakmıştır. Şiirlerinde, yazılarında dile getirdiği adalet, merhamet, hak ve hakikat kavramları için artık meydanlardadır. Sendikal mücadele, başlangıç itibariyle belirli ilkelerin ortaya konması ve istişare, dayanışma, adalet, kardeşlik gibi medeniyet değerlerimizin somut olarak organik bir yapıya dönüşmesi bakımından Akif İnan’m düşüncelerinin eylem alanıdır. Ona göre sendika, hak mücadelesinin yanında toplumun en donanımlı katmanının eliyle yitirilmiş değerleri canlandırmanın da yoludur. Sendikal kavramlara yabancı bir topluma; yerli bir dil, kuşatıcı bir çağrı, adil ve gerçekçi taleplerle adeta yeni ve coğrafyamıza has bir sendika anlayışı sunmuştur. Şiirde Fuzuli, Baki, Yunus Emre ve Şeyh Galip gibi şahsiyetleri takip etmiş, siyasi ve sosyal olaylara yaklaşımında Selahaddin Eyyubî, Fatih Sultan Mehmed, II. Abdulhamid gibi şahsiyetleri öncü edinmiş, düşünce ve sanatta Sezai Karakoç ve hitabette Necip Fazıl’m izleğinde yürümüş biri olarak sendikacılıkta Ahi Evran’ı hatırlatan ilkesel duruşla, yeni ve yerli bir çığır açmayı başarmıştır.

Uygarlığımıza, ulusal özgürlüğümüze aykırı bir zümrenin varlığından ve onların tahakkümünden söz eden bir düşünce adamı Akif İnan. Tanzimat’tan bu yana halkımızı bütün haklara layık görmeyen, seçkinci bir zümrenin ülkemizi yönettiğine tanık oluyoruz. Halkla yöneticiler arasında bir uyumsuzluk, toplumumuzun kaderi olmuştur. Asıl kavganın sanat ve edebiyat alanında verildiğini, edebiyat ve sanatın bir nesil oluşturmadaki yerini ve halihazırdaki siyasi-sosyal etkilerinin kavranılması gerektiğini dile getiriyordu. Toplumsal atakların varoluşunda düşünce barınır. Bir düşüncenin uygarlığa dönüşmesi için de o düşüncenin ifade edilmesi, somut veriler ortaya koyması beklenir. Bu çaba ise şairlerin, yazarların, sanatçıların kısaca aydınların omuzlarındadır. Bir yazısında sanat ve edebiyatın toplumsal alana yansıması yönüyle tespitlerini şu şekilde dile getirmektedir: “Kendisini sanatta, edebiyatta güçlü bir kadro ile temsil ettirememiş olan herhangi bir düşünce, aydın kesimde ilgi ve çevre bulamıyor. Bu durum özellikle günümüz için daha geçerlidir. Aydın kesimde çoğunluğu sağlayan düşünce biçimi, ülke yönetiminde söz sahibi olabiliyor. (...) Bir hareketin, uygarlığın, düşüncenin romanı, şiiri, hikâyesi, piyesi yazılmıyorsa, onun irapta yerinin olduğu sanılmasın.” 7

Akif İnan, yeni hamlelerle uygarlığa ulaşmasında 'aydın’a vurgu yapmaktadır: “Bütün dava asırlarca yoğurduğumuz ve kendimizin de içinde yoğrulduğu medeniyetimize uygun bir aydın neslin yetişmesidir.”8 Aydın, içinde yaşadığı toplumun eğitim yaklaşımının bir yansımasıdır. Bu yönüyle Milli Eğitim sahasında verilecek mücadele, onun hayatı boyunca çilesini çektiği medeniyet düşüncesinin başat temsilcisi konumunda yer almaktadır. Eğitim çalışanlarına gönderdiği bir yazıda: “Ülkesinin kültürüne, uygarlığına, geçmişine, misyonuna uygun insanlar değil; ufuksuz, meselesiz, derinliksiz ve bilgisiz kuşaklar üretiliyor. Amacı bir diploma edinmek ve bu diploma ile iyi para kazanmak olan küçük adamlar yetiştiriyoruz. Ulusal ve evrensel bir bilgi birikiminden yoksun olan bu kuşakların elinde, ülkemizin bu çağ içinde önemli bir yer edinmesi olanaksızdır.” diye sesleniyordu. Bu sesleniş aynı zamanda bir

uygarlık tasarımının hayata aktarılması yolunda atılacak ilk adımı işaret etmesi bakımından önemlidir. Düşüncenin sadece yazılarla, kitaplarda, dergilerde dile getirilmesi değil çağların ötesinden gelen bir adalet, merhamet, hukuk çağrısının günümüzde vücut bulması için toplumsal alanda eyleme dönüşmesi gerekmektedir. Akif İnan; sendikanın, sivil toplum örgütlenmesinin güçlü bir medeniyet hamlesine dönüşebileceğine inanıyordu. Sendika üyelerine yaptığı konuşmalarında, bültenlerde yer alan yazılarında sadece bir sınıfa hasredilmiş bir sendikacılık anlayışında olmadığı görülür. Sendika; bir ideoloji taşeronu değil bir medeniyet hâmili olarak konumlanmıştır. O, bir sınıfın değil bütün toplumun refahı için çalışmayı öneriyordu.

Sendika çalışmaları; toplumsal değişimin başlangıç adımı olarak gördüğü, toplumun aydın, düşünen, üreten kesiminin eğitildiği milli eğitim sahasında başlıyordu. Milli eğitimin ise yapısal sorunları olduğunu dile getirirken, asıl hamleyi yapacak kesimin ise eğitim çalışanları olduğu düşüncesini taşımaktaydı: “Eğitim sorununu çözmek ülkenin tüm sorunlarını çözmenin kendisidir. Çünkü insanlarımız eğitim kurulularında yetişiyor. Sendika olarak biz bu bilinçle çalışıyor ve kendimizi ülkemizden de sorumlu sayıyoruz. Siyasi iradenin yanında onu yönlendirecek demokratik kuruluşların da olması lazımdır.” 9

Hedef belirlenmiş ve çalışmaların odağına milli eğitim meselesi konumlandırılmıştı. 20 Ocak 1994 tarihli Eğitim Çalışanlarına Gönderilen Bir Yazısı’nda hedefi şu şekilde dile getiriyordu Akif İnan: “Sendikamızın amacı, üyelerinin ortak ekonomik, kültürel, özlük, mesleki hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmektir. Üyelerimizin adaletli ve insan onuruna yaraşır bir hayat standardına ulaşması için Milli Eğitimin yapısal bir değişikliği geliştirerek daha iyi hizmet veren bir kuruluş haline gelmesi en büyük hedefimizdir.”

Akif İnan, sivil örgütlenmeyi ekonomik kaygıların giderilmesinin ötesinde bir kültür hizmeti, sosyal ve kültürel hakları elde etme biçimi ve öz değerlerin mesleki alanlarda uygulanabilirliği olarak anlamıştır. Bu yüzden içerisinde yer aldığı sivil örgütlenmenin hareket alanını belirlerken ahlaki bir hüviyetle çevrelenmesi konusunda hassas davranarak kurucu genel başkanı olduğu sendikanın köklerini ahilik kültür ve geleneğine dayandırmıştır.

Sendikal örgütlenmenin eylem ve söylem biçimini ahilerin fütüvvetnâmelerde sıraladığı ilkelerle beslemiş olması, bir yenilenme bilinciyle ilkesel bir sendika anlayışını benimsemesi O’nun sanata yansıyan görüşleri kadar teşkilat anlayışını da ifade etmektedir. Ahmet Gündoğdu’nun ‘Tenha Sözler’in ‘Takdim’inde vurguladığı şu cümleler Akif İnan’ın yürüttüğü toplumsal mücadelenin durumalışmı işaret etmesi bakımından önemlidir: “Akif İnan, sendikayı hak arayan bir teşkilat olduğu kadar bir aydınlanma ve kültür hareketi olarak görüyordu. Sendika merkez ve şubelerinin, toplumun hizmetine sunulan bir kültür evi, kültür yuvası olması için çalışıyordu. O’nun bu düşüncesi, düşünen, inceleyen, sorgulayan, düşündüğünü uygulayabilen, fikirlerini özgürce ifade edebilen bir toplumun oluşması mücadelesini veren Eğitim-Bir-Sen’in temel yapı taşı olmuştur.” 10

İşçi sınıfına verilen sendikalaşma hakkının devletin bir çalışanı olarak memurlara da verilmesini ve kapsamlı bir sendika yasasını, ülkeyi yönetenlerin kaygı duymadan çıkarması gerektiğini vurguladığı bir konuşmasında şöyle diyordu: “Biz adalet istiyoruz. Bu adaleti görünceye kadar da mücadelemizi ve kavgamızı sürdüreceğiz.” 11 Sendikacılığın hak arama alanı olduğu kadar bir muhalefet hareketi olduğunun da farkında olarak, fakat toptan reddetmeyen bir anlayışla, yapıcı muhalefetten, uzlaşmacı olmaktan, diyalogtan yana tavır alıyordu. Sendikacılığı özgün ve özgür bir duruşla verilen mücadele alanı olarak belirliyor ve herhangi bir siyasi partinin gölgesine taşınmadan, herhangi bir düşünce ve eylem kampının içinde yer almadan mücadele vermek gerekliliğini her fırsatta vurguluyordu.

Medeniyet değerlerimizin düşünsel varlığının eylemle bütünleşerek toplumsal alana yansıması ve bu amaçla sivil örgütlenmenin sistemli ve güçlü adımlar atması gerektiğine inanıyordu. Ona göre sivil baskı, siyasetin halk denetimi altında olması sebebiyle ülke yönetimini adaletin tesisine, hak ve özgürlüklerde yurttaş eşitliğini sağlamaya yöneltecektir.

Toplumun adaletle yönetildiği devletler güçlü devletlerdir. Halkın refahı, eğitim ve kültür hizmetlerinin zenginliği devletin insana değer vermesini zorunlu kılmaktadır. Akif İnan, her platformda medeniyetimizin genel prensiplerinden biri olarak bilinen “insanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesinin güçlü bir sivil örgütlenmeyle desteklenmesi gerekliliğini dile getiriyordu.

Mehmet Akif İnan’ın ilkeli, kuşatıcı, kucaklayıcı, yalın ve kararlı duruşuyla kurucu genel başkanı olarak yer aldığı özverili ve gayretli bir kadroyla başlayan hak ve hakikat mücadelesi sürmektedir. Nicelik ve nitelik bakımından bugün geldiği konumda yeryüzünün mazlum halkları için, savaşlara ve darbelere karşı yapılan mitinglerin, yayımlanan eserlerin, düzenlenen seminerlerin, panellerin, konferans ve sempozyumların tanıklığında bir öğretmen, ağabey, şair olarak Mehmet Akif İnan’ın yaptığı cesaret aşısıyla coğrafyamızda hicrete ve umuda çağıran bir ses yankılanmaktadır: “Bir adım atarsak kafes kırılır / Belki birden erir zincirlerimiz” (Ey Beyaz Ela) 12

1          M. Akif İnan Üzerine Bir Oturum, Yedi İklim Dergisi, Mart 2000, Sayı:120, S.59

2        Bir Uygarlık Savaşçısının Ardından, Prof. Dr. Bekir Karlığa, Yedi İklim Dergisi, Akif İnan Özel Sayısı, Mart 2000, S.45

3          Edebiyat ve Medeniyet Üzerine, M. Akif İnan, Eğitim-Bir-Sen Yayınları, 2006

4          Din ve Uygarlık, M.Akif İnan, Eğitim-Bir-Sen Yayınları, 2006

5        Bir Uygarlık Elçisi, Erdem Bayazıt, Medeniyet’in Burçları Mehmet Akif İnan, S. 205, Memur-Sen Kayseri Şubesi, 2004

6        Eylem ve İlke Örneği Bir İnsan: M. Akif İnan, Ahmet Fidan, Medeniyetin Burçları Mehmet Akif İnan, S. 200, Memur-Sen Kayseri Şubesi, 2004

7          Edebiyat Kültür ve Sanata Dair, M. Akif İnan, Kavga, S.222-223, Eğitim-Bir-Sen Yayınlan, 2009

8          Edebiyat ve Medeniyet Üzerine, M. Akif İnan, S. 21, Eğitim-Bir-Sen Yayınlan, 2006

9          Yerel Yönetimler ve Eğitim Sempozyumu, 28-29 Ocak 1995, İstanbul

10          Tenha Sözler, Takdim, Ahmet Gündoğdu, S.9, Eğitim-Bir-Sen Yayınları, 2012

11          Eğitim-Bir-Sen 3. Olağan Genel Kurulu Konuşması, 11 Temmuz 1999

12          Hicret, M. Akif İnan, S. 18, Eğitim-Bir-Sen Yayınlan, 2006

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23