• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

TAVAK Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen: Yasakçı Almanya’nın, Türkiye’yi suçlamaya hakkı yok

Yeniakit Publisher
2016-05-25 17:26:00 - 2016-05-25 17:28:47
TAVAK Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen: Yasakçı Almanya’nın, Türkiye’yi suçlamaya hakkı yok

“2005 yılında, Anadolu’da Vakit gazetesinin, Almanya’da basılması yasaklandı ve yayınlanması durduruldu. Büroları kapatıldı. Gazetenin Almanya’ya girmesi yasaklandı. Bu kadar antidemokratik bir Almanya’nın kalkıp, Türkiyede basın özgürlüğü konusunda Türkiye’yi suçlamaya hakkı yok” diyen Prof. Dr. Faruk Şen, Başbakan Merkel ve AB’nin, Türkiye konusunda samimi olmadığını söyledi.

 

RÖPORTAJ: MEHMET KOÇAK

Türkiye- Almanya ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin hükümetlerine, ‘Türkiye-AB ilişkileri, Federal Almanya ve AB içinde yaşayan Türk toplumu ile çeşitli milliyetlere mensup Müslümanların mevcut durumu, uyum ve birlikte yaşama kültürü, ırkçı saldırılar ve karşılıklı güven’ konuları başta olmak üzere çeşitli konularda raporlarıyla tanıdığımız Türkiye Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmaları Vakfı eski direktörü ve Türkiye Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen,  Anadolu’da Vakit gazetesinin Almanya’da neden yasaklandığını, bürolarının kimin emriyle basıldığını ve Türkiye’de yayınının durdurulması için yazılan rica mektubunu ifşa ediyor. 

Ayrıca Almanya’daki faşist Irkçıların Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı (İç İstihbarat) ile bağlantıları olduğunu belirten (TAVAK) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen, Almanya’nın bazı haklı eleştirileri olabilir ancak Türkiye’ye karşı haksız suçlamaları asla kabul edilemez olduğunu belirterek, Almanya’nın da çok ciddi anlamda insan hakları ve özgürlükler alanlarında eksiklikleri olduğunu hatırlatan görüşlere yer verdi.  

Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a yapılan şiirli hakaret, Türk-AB ilişkileri ve Türk–AB anlaşması çerçevesinde mülteciler sorunu hakkında yazarımız Mehmet Koçak’a önemli açıklamalarda bulundu.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ DİYORLAR
AMA AKİT’E KİLİT VURUYORLAR

Basın özgürlüğünden dem vuran Almanya, bir zamanlar Anadolu’da Vakit gazetesinin ülkesine girişini yasakladı. Büroları basıldı. Türkiye’de de yasaklanması için baskı ve ricalı mektuplar gönderildiği doğru mu?

“Evet, bunlar hepsi doğrudur…

Almanya’nın basın özgürlüğü anlayışının en önemli misali 2005 yılında Anadolu’da VAKİT (Akit gazetesi) de o zamanlar Almanya ve Museviler konusunda bazı yazılar yayınlandığı için zamanın Federal Almanya İçişleri Bakanı Otto Schily bu gazetenin Almanya’ da basılmasını yasakladı ve yayınlanmasını durdurdu. 

Bürolarını kapattı.

Aynı Otto Schily Federal İçişleri Bakanı olarak, o zamanki Türk İçişleri Bakanı mevkidaşı Sayın Abdulkadir Aksu’ya bir mektup yazarak “bu gazetenin yayınlanmasına izin vermeyin” ricasında bulundu. Almanya’ya her türlü yoldan Anadolu’da Vakit gazetesinin girmesini yasakladı. 

Almanya’ya girmesin diye Türk Hava Yolları’nın uçaklarına koydurmadılar. Velev ki Anadolu’da Vakit gazetesinin hataları olmuş olsa bile VAKİT gazetesi, Almanya’nın bu saldırılarını hak etmemişti. Bu kadar antidemokratik bir Almanya’nın kalkıp, Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda parmağını kaldırmaya hakkı yok.  Bu antidemokratik ve hukukun üstünlüğüne aykırı bir davranış olmuştu.  

HAKARET VE KÜFÜR, BASIN VE 

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ OLAMAZ

Almanya’da siyasi çevrelerde ve medyasında son yıllarda ‘İnsan Hakları ve Basın Özgürlüğü’ konularında eleştirilerden öte ağır hakaretlere şahit oluyoruz. Almanya’da eğitimini tamamlayıp prof unvanına sahip olarak ayrıca bugün hükümet ortağı olan SPD (Sosyal Demokrat Parti)’de yıllarca politika yapmış kişi olarak bu saldırı ve hakaret içeren yazı ve yorumları basın özgürlüğü olarak değerlendirebilinir mi?

Almanya, Türkiye’de basın özgürlüğü olmadığını söylüyor. Türkiye hükümetine de bu konuda bazı baskılar yapılıyor.  Hâlbuki Almanya, ‘Böhmermann’ olayında Türkiye’ye karşı, Türkiye’nin istediği gibi, istediği şartlarda yardımda bulunamadı. Böhmermann’ın şiir diye adlandırdığı şey, belden aşağı çok adice bir yazı. 

Sadece Cumhurbaşkanımıza değil, tüm Türk toplumuna hakaret ediyor. Aynı zamanda Almanya’da yaşayan 3200 insanımızı da rencide eden bir şey. Maalesef Alman halkı, Böhmermann’ı savunma telaşı içinde ve Türkiye’den de Cumhurbaşkanına tepkisi olan bazı insanlar, büyük bir yanlışlıkla Böhmermann’a destek veriyorlar.

 Basın özgürlüğü, hiç kimseye hakaret etme, hiç kimseye saldırma hakkını vermez. Böhmermann benim Cumhurbaşkanıma bu saldırılarda bulunuyor ve bu affedilecek bir olay değil.

Almanya’da kaliteli yazarlar da var. Eski Spiegel dergisi baş editörü Rudolf Augstein’in oğlu Jacop Augstein’in de yazdığı gibi Alman basını ve komedyenleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yaptıkları hakareti, İsrail başkanı Binyamin Netanyahu’ya veya başka bir politikacıya yapabilirler mi? Diye soruyor ve haklı olarak bu konudaki ön yargıları ortaya çıkarıyor.

AB’YE TAM ÜYELİK VE 

VİZE MUAFİYETİ HAYAL

Ortadoğu bağlamında Suriye’deki iç savaş nedeniyle Türkiye üzerinden Avrupa’ya akın eden mültecilerin durdurulması için Türkiye-AB arasında önemli zirveler gerçekleştirildi. Türkiye şartlara uyarken AB’nin hiçbir sözünde durmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye-AB ilişkileri, vize muafiyeti ile tam üyelik hakkındaki kanaatleriniz nedir?

“Almanya’nın diğer bir ayıbı;

 Angela Merkel, Türkiye’ye kendi başkanlığında, 7 ve 18 Mart’ta mültecilerin geri alınma anlaşmasını dikte etti. Buna karşılık, Türkiye’ye vizesiz seyahat hakkı verileceğinin sözünü verdi.

Fakat son gelişmede söylediği gibi, “Türkiye, şartlarını yerine getirecek, biz tüm ülkeler bunu kontrol edeceğiz” diyor. 

Buna “verdiği sözü tutmama” denir. 

Devlet ciddiyeti yaptığı anlaşmalara bağlı olarak ölçülür. Ne Alman devletine, ne AB’ye, ne de Angela Merkel’e bu yakışmadı. Türkiye’nin AB’ye hiçbir şekilde hazır olmadığını ve üyeliğin daha önümüzdeki 10 yıl gündeme gelmeyeceğini belirtti. Aynı açıklamayı da son zamanlarda Türkiye’nin dostu gibi görünen fakat her zaman Türkiye’ye karşıtlığı ile tanınan eski Lüksemburg Başbakanı ve şimdiki AB komisyon başkanı Santer de açıklamalarında söyledi. Böylece Türkiye’nin 2023 yılında tam üyeliğe yönelik ümitleri gerçekleşmeyecek ayrıca AB’li yetkililer, Türkiye’ye vize kaldırılması konusunda bizim Suriyeli mültecilere de nasıl davranacağımızı şart olarak getiriyorlar. 

AB HALA ÜYELİK KONUSUNDA TÜRKİYE’Yİ OYALIYOR

Ayrıca 3 milyar Euro olarak öngörülen paranın ancak bu yıl 1 milyar Euro’sunun ödeneceği tartışılıyor. Böylece 2016’da 3 milyar Euro, 2018’de tekrar 3 milyar Euro beklentileri tamamıyla suya düşmüş bulunuyor. Bunlar Türkiye-AB ilişkilerinde dikkat etmemiz gereken konular.

Şu an Türkiye’de 2 milyon 730 bin Suriyeli mülteci var. Bunun 280 bini kamplarda, 2450 bini Türkiye’de serbest olarak dolaşıyor.

Almanya’nın Türkiye’ye başından beri yaptığı haksızlıklar var. Benim anladığım kadarıyla AB hâlâ oyalama taktikleriyle Türkiye’yi engelliyor.  Şansölye Merkel ve diğer AB siyasileri, Türkiye’nin tam üyeliği ve vize muafiyeti ile mülteciler konusunda samimi değiller. Görünen o ki; önümüzdeki 10 yıl Türkiye’nin AB’ye girme izni yoktur. 

Halbuki Türkiye’nin hedefi 2023’te AB’ye üye olmak. Şu an Türkiye, AB’nin mülteci deposu olmuş durumda. Keşke Türkiye ‘geri kabul’u vize muafiyetinin başlayacağı tarihe endeksleme şartını getirseydi. 

 

‘Irkçılar devlet kurumları

içinden destek buluyor’

“Almanya’da Nazi saldırıları ve halen görülen davalar var. Alman Irkçı akımların Almanya İç İstihbarat Servisi içinden desteklendikleri iddiaları doğru mu?”

Maalesef Almanya İç İstihbarat Teşkilatı içinde ırkçı akımların ciddi destek aldıkları tescillendi. Türkiye’ de büyük bir duyarsızlık var, Almanya’ da 8 Türk esnafı 2000’ li yılların başında Neonaziler tarafından öldürüldü. Öldürenlere yönelik dava başladı fakat bizim duyarsızlığımız nedeniyle Alman derin devleti tarafından bu dava kapatılıyor. Şu anda eski Neonazilerin muhbiri Petra Senghaas, olayları açıklar diye ölümle tehdit edildi ve canını kurtarmak için Almanya’yı terk ederek İrlanda’ya gitti.  Bu 8 cinayet olduğunda ben zamanın İçişleri Bakanı  Otto Schily ile konuşmuştum. Bir gün dedim ki;

 “Bunlar Türk mafyasının veya Pkk’nın işi değil. Almanya’nın Neonazilerin işi olabilir mi?” Sordum. 

Maalesef tatmin edici cevap kendisinden alamadım. Onlara göre bu saldırıların hedefinin, işe yaramayan insanları korkutup geri döndürmek olduğu aşikardı.  

Yani kaliteliler kalsın, diğerleri dönsün.  Sonra 88 kişilik öldürülecekler diye bir liste çıktı. 3 kişiyi açıkladı ve biri de Faruk Şen ve Tayfun Költek’ti. Yani ben. Bu listedeydim. Ben onlardan üç teklif bekledim.  “Biz sizi koruyamayız, ülkene git”. İkincisi “Siz bu listedesiniz, kendinize koruma tutun.” Üçüncüsü “Siz bu listedesiniz, biz sizi koruyacağız.” 

Maalesef bana bunların hiçbiri teklif edilmedi. O listenin 85 kişisi açıklanmadı ve kaçının Türk olduğu bilinmiyor. 

Bir de Nazi cinayetlerinde 1985’te Almanya Türkiye ile  bir anlaşma yaptı. 

“Biz Ortadoğu’ya ajan yollayamıyoruz. Bize Ankara’da 30-32 tane ajan bulundurma hakkı verin.”

Türkiye tamam diyor ve 70 tane MİT ajanını buna karşın Almanya’ya gönderdi. 

Alman ajanlar Türkiye ve Türkiye üzerinden Orta Doğu’yu profesyonel olarak izlerken, Türkiye’den gönderilenlerin büyük çoğunluğu maalesef lisan bilmeyen ve Alman kültürünü tanımayanlardı.

Onlar Almanya’daki ırkçı akımları ve Türk toplumunu hedef alan olumsuz siyasi gelişmeleri takip edeceğine Almanya’da milliyetçi ve dindar vatandaşlarımızı takip etmekle yetindiler. Bunun içindir ki; Türkiye hakkında kısmen de Orta Doğu ile alakalı Alman İstihbarat Teşkilatı BND’nin elindeki bilgiler bir başka ülkede yok.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23