• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Şeyh Said isyanı bir Kürt isyanı değil, İslami bir kıyamdır

Yeniakit Publisher
2013-06-28 22:13:00 - 2013-06-28 21:20:28
 Şeyh Said isyanı bir Kürt isyanı değil, İslami bir kıyamdır

Şeyh Said kıyamına ilişkin kamuoyunda bilinmeyen ve yanlış aktarılan birçok olayın aslı bugünden itibaren Akit’teki kapsamlı yazı dizisinde yer alacak. O dönem, babası Lice Kaymakamı olan dünyaca ünlü Türk Profesör Gazi Yaşargil’in annesiyle birlikte Şeyh

Şu an Amerika’da yaşayan Yaşargil’in bizzat açıklama yaparak konuya açıklık getirmesi isteniyor. Bu durumdan bugüne kadar hiç bahsedilmeyip örtbas yoluna gidilmesi, Şeyh Said ve taraftarlarına paye verilmek istenmemesiyle açıklanıyor. Saadet Partisi lideri Prof. Dr. Mustafa Kamalak, Şeyh Said olayını “Şeyh Said, Allah rahmet eylesin, 1925’te şunu düşünüyor; ‘Yahu biz niçin şehitler verdik, niçin mücadele ettik? Uğruna şehit verdiğimiz, ter döktüğümüz, oluk oluk kanımızı heba ettiğimiz değerler bütünüyle ortadan kaldırılıyor’ diyordu. Yani Türk kamuoyu kesinlikle bilmelidir ki, Şeyh Said olayı bir Kürt isyanı değil, İslami bir harekettir” şeklinde değerlendirdi.

13 Şubat 1925’te başlayan ve 29 Haziran 1925’te darağacında son bulduğu kadarıyla bilinen Şeyh Said kıyamı halen resmi tarih tezleri etrafında tartışılıyor. 88 yıl önce vuku bulan hadise üzerindeki sis perdesi tamamen aralanmış değil. Döneme ilişkin belgeler kamuoyundan gizleniyor. Yakın tarihimizin bu önemli olayını statükodan bağımsız ve gerçekçi olarak sunmaya çalıştık. İdam edilen şeyh ve alimlerin torunlarıyla bire bir görüşerek kıymetli bilgiler edindik. Kamuoyunda bilinmeyen ve yanlış aktarılan birçok konunun aslı bu kapsamlı yazı dizisinde yer alacak. Öncelikle katkılarından dolayı Şeyh Said’in torunları Abdulillah Fırat ve Kasım Fırat’a, Şeyh Abdullah’ın özelinde Melekan Şeyhleri’nin torunları Mahmut Sönmez ve Nasır Sönmez’e, Şeyh Hasan Efendi özelinde Çan Şeyhleri’nin torunu Hüsamettin Korkutata’ya, Hanili Salih Bey’in torunu Ferit Bora’ya, Şeyh Said’in kardeşi Şeyh Abdurrahim’in torunları Behram Bilgin ve Pervin Bilgin’e ve sürgün edilen Azizoğlu ailesi fertlerinden İbrahim Azizoğlu’na teşekkürlerimizi sunuyoruz.
RAHATSIZLIĞIN
SEBEBİ NEYDİ?
Şeyh Said kıyamı bazılarının öne sürdüğü gibi “Kürtçü bir isyan” değildi. Elbette ki harekete katılanlar uzaydan gelmemişti. Şeyh Said’in yanında yer alan fedailerin tamamı Kürtlerden oluşuyordu. Kıyamın Doğu’da vuku bulması bölge insanının İslami duyarlılığıyla açıklanabilir. Saadet Partisi lideri Prof.Dr. Mustafa Kamalak, kendisiyle yaptığımız görüşmede Şeyh Said olayını şöyle değerlendirdi: Şeyh Said olayı bir Kürt isyanı değil. Hani mağlupların (mağluptan kasıt Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra İslami düşünce sahiplerinin dışlanması) katledilmesidir. Şeyh Said, Allah rahmet eylesin, 1925’te şunu düşünüyor; ‘Yahu biz niçin şehitler verdik, niçin mücadele ettik? Uğruna şehit verdiğimiz, ter döktüğümüz, oluk oluk kanımızı heba ettiğimiz değerler bütünüyle ortadan kaldırılıyor’ diyordu. Yani Türk kamuoyu kesinlikle bilmelidir ki, Şeyh Said isyanı bir Kürt isyanı değil, İslami bir harekettir.”
Nakşibendi tarikatı liderlerinden olan Şeyh Said, durduk yerde tek parti diktasının politikalarına itirazda bulunmadı. Birçok objektif tarihçi, “Tek parti dönemindeki uygulamaların, laiklik adı altında İslam dinini toplumsal yaşamdan dışlama amacı taşıdığı”nı kabul ediyor.
Gerçekten de o dönemde, İslamın temel dinamikleri tek tek tasfiye ediliyordu. 1924 yılı tam bir yıkım senesi olmuştu. Kısa sürede bin 300 yıllık halifelik makamı kaldırıldı. Dini eğitim veren yuvaların kapısına kilit vuruldu. Medreseler kapatıldı. Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı... Kemalist dayatmanın ve tasfiyenin bununla sınırlı kalmayacağının da sinyalleri alınıyordu.
PİRAN’DA PROVOKASYON
5 dilde eğitimin verildiği 400 medresede talebe okutan, mürşid-i kamil olarak halkı dini konularda aydınlatan, ihtilafları çözen Şeyh Said Efendi, hadis, fıkıh, tefsir ve tasavvuf ilmini kendisinde toplamış bir alimdi. Büyük bir ulema olan Şeyh Said, günlük gelişmelere de vakıftı. Her fırsatta yaşananlardan ve uygulamalardan duyduğu rahatsızlığı dile getiren Şeyh Said, bazı vaazlarında “Gazetelerde bir takım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar” diyecekti. Diğer Nakşibendi tarikatı büyükleriyle çözüm arayışına giren Şeyh Said, silahlı mücadeleden ziyade hükümeti tavrından vazgeçirmek ve haklı taleplerinin kabul görmesi için kamuoyu baskısı oluşturmaya çalışıyordu. Meclis’e ve yöneticilere yazılar gönderilmesi, Batı illerindeki alimlere mektuplar yollanması kararlaştırılmıştı. Halkın bilinçlendirilmesi hedefleniyordu. Ancak Piran’da (Diyarbakır’ın bugünkü Dicle ilçesi) Şeyh Said ile beraberindekilerin iştirak ettiği düğünde meydana gelen provokasyon sonucu bu çalışmalar yarım kaldı. Kaçakçı yakalama bahanesiyle düğünü basan jandarmanın kimler tarafından yönlendirildiği, kolluk kuvvetlerinin başrol oynadığı kışkırtmanın bir stratejinin parçası olup olmadığı aydınlanmış değil. Şeyh Said, mahkemedeki ifadesinde şunları söyleyecekti: “Piran olayı çıktı, önünü alamadık. Muharebe suretiyle değil, risale yazıp şeriat ahkamını bildirmek için kanunları da şeriata mutabık bir şekilde talep etmek istedik. Meclis’i Mebusan’a göndermek istedim.”
İSYAN BAHANE TEMİZLİK ŞAHANE
Şeyh Said olayı kışa denk geldiği, zamansız ve planlı olmadığı için hedefine ulaşamadı. “Gereksiz şiddetle elimi kana bulayamam” diyen Fethi Okyar çekilirken, Mustafa Kemal, Başbakanlık koltuğuna İsmet İnönü’yü oturttu. İnönü’nün gelişiyle bu “isyan” bahane edilerek ülkede geniş çaplı bir temizlik yapıldı. Hıyanet-i Vataniye, Takrir-i Sükun kanunlarıyla Şeyh Said kıyamı şiddetle bastırıldı. Alimler katledildi. Muhalif basın ve aydınlar susturulup cezalandırıldı. Programındaki “Partimiz, dini inançlara ve fikirlere hürmetkardır” kuralıyla ve halkın yoğun ilgisi nedeniyle CHP’yi rahatsız eden Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın defteri dürüldü. Oluşturulan korku ortamından faydalanılarak harf ve kıyafet devrimi gibi yeni devrimler gerçekleştirildi. Ulus devlet anlayışı doğrultusunda Kürtçe yasaklandı. Kürtler yoğun bir şekilde asimilasyon politikalarına tabi tutuldu.
“ŞÜPHESİZ MÜCADELEM
ALLAH VE DİN İÇİNDİR”
Ana davada yargılanan Şeyh Said ve 47 dava arkadaşı, 29 Haziran 1925 günü Diyarbakır’da idam edildi. Fakat 29 Haziran öncesinde ve sonrasında yine yüzlerce kişi darağacında sallandırıldı. Binlerce mazlum farklı yöntemlerle öldürüldü. Yapılan katliamların, vahşetin, cadı avının, zulümlerin ve zorbalıkların haddi hesabı yoktu. Kurşuna dizmeler, faili meçhuller, samanlıkta yakarak öldürmeler, tutuklamalar, hapiste ölmeler, kürek cezasına çarptırmalar, köy yakmalar, sürgünler... Hukuksuzluklarıyla ve vicdanları sızlatan keyfi kararlarıyla nam salan Diyarbakır’daki Şark İstiklal Mahkemesi, doğrudan hükümetin emriyle adeta bir giyotin gibi çalışıyordu. (Muhalefeti sindirmek için kurulan İstanbul İstiklal Mahkemesi ve Ankara İstiklal Mahkemesi’nin rolünü de es geçmemek gerekir.) Yönetim, mahkemeyi cesaretlendirmek için para aktarımını ve her üyeye araç vermeyi de ihmal etmiyordu. İyice kantarın topuzunu kaçıran Şark İstiklal Mahkemesi tamamen keyfi kararlara imza atıyordu. Mahkeme Savcısı Ahmet Süreyya Özgeevren’in anlatımlarına göre, getirilen bir genç Türkçe bilmediği için mahkeme heyeti üyelerinden birinin “Türkçe bilmeyenden zaten hayır gelmez. Asın bunu!” demesiyle asılıyor. İdam sehpasına götürülen Şeyh Said, “Cezanı çekeceksin” diye sataşanlara “Kıyamet günü hesaplaşacağız. Boynuzsuz keçinin ahını boynuzludan alırlar” cevabını verecekti. “Değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Şüphesiz mücadelem Allah ve din içindir” diyen Şeyh Said Efendi, tam bir teslimiyet içerisinde, başı dik olarak şehadet şerbetini içti. Son derece varlıklı olan Şeyh Said, malını, canını, ailesini, kısacası her şeyini inancı uğruna feda etti. DAĞDA GAZİ YAŞARGİL SEFERBERLİĞİ
Şeyh Said olayının bir terör olayı olmadığını ve bu hareketin insanî, vicdanî boyutunu gösteren sayısız örnekler var. Şeyh Said’in büyük oğlu Şeyh Ali Rıza Efendi’nin oğlu Kasım Fırat’ın anlattığı ve ilk kez Akit’te yer alacak bir ayrıntı ise ezber bozacak nitelikte. Fırat, Şeyh Said’in yayımladığı tamimlerde taraftarlarına; yaralılara, alıkonulan yaşlılara, kadınlara ve çocuklara iyi muamelede bulunmalarını emrettiğini, “Siz ne yerseniz onları yedirin. Neye biniyorsanız onlara bindirin” dediğini aktarıyor. O dönem Lice Kaymakamı’nın eşinin yeni doğan bebeğiyle beraber alıkonulduğunu belirten Kasım Fırat, bu bebeğin dünyaca ünlü Türk bilim adamı Prof.Dr. Gazi Yaşargil olduğunu açıklıyor. Kaynaklarda bir kaymakam çocuğu olan Prof.Dr. Gazi Yaşargil’in doğum tarihi, 6 Temmuz 1925 Diyarbakır Lice olarak yazıyor. Şeyh Said’in idamından sonra da dağlara çekilen müritlerinin mücadeleyi sürdürdüğü, direnişin hemen sona ermediği, 1937 yılına kadar bunun böyle devam ettiği biliniyor. Mülki amirin ailesi olması hasebiyle Gazi Yaşargil ve annesinin alıkonulduğu Lice baskınının, Şeyh Said’in şehit edilmesinden sonra mı, yoksa Gazi Yaşargil’in doğum tarihinde yanlışlık mı yapıldığı konusunda net bir şey demek mümkün değil. Bu konuda bugüne kadar sessiz kalan Gazi Yaşargil’in bizzat kendisinin açıklama yapması ve kamuoyuna yansımayan olaya açıklık getirmesi yerinde olacaktır. Bu durumdan bugüne kadar hiç bahsedilmeyip örtbas yoluna gidilmesi, Şeyh Said ve taraftarlarına paye verilmek istenmemesiyle açıklanabilir. Bu arada olaya ilişkin bir diğer anlatıma göre, konutuna baskın düzenlendiği sırada kaymakamın kendisi başka yerde bulunmaktadır. Bu yüzden Şeyh Said’in sevenleri diğer ev sakinlerini yanlarında götürür.

Yarın: Melle Said-i
Kurdi ile Şeyh Said-i
Nakşibendi ilişkisi
 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23