• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Numan Kurtulmuş'tan önemli açıklamalar

Yeniakit Publisher
2018-02-09 18:55:00 -
Numan Kurtulmuş'tan önemli açıklamalar

Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş gazetecilerin sorularını yanıtladı;

SORU: Rakamlar kişi başında 500-600 dolar civarında geliyor. Sayı artıyor, ama turizmin önündeki en büyük tehlikeler … Türk turizminin önündeki en büyük tehlikeler nedir?

KURTULMUŞ: Şimdi geçtiğimiz 2016-2017 iki yıl Türkiye için çok önemli bir test dönemiydi dayanıklılık testiydi. Yani bir ülkenin turizm bakımından başına gelebilecek büyük felaketlerin hepsi bu 2-3 yıllık süre içerisinde oldu. Muazzam bir terör tehdidiyle karşı karşıya kaldık. DEAŞ’ın, PKK’nın saldırıları oldu.

Rus uçağı düşürüldü. Türkiye’de bir darbe teşebbüsü 15 Temmuz darbe teşebbüsü oldu. Sadece o teşebbüsün yapıldığı akşamdan ibaret bir şey değildi, o darbeden sonra da Türkiye’ye olumsuz şekilde etki eden olağanüstü kapsamlı bir algı operasyonu yürütüldü halen de yürütülmeye devam ediliyor. Bir dördüncü faktör de Avrupa’daki geçtiğimiz 1,5 yıl içerisinde yaşadığımız seçimdi. Seçimlerin ana ekseni yabancı düşmanlığı üzerine oturdu, İslam karşıtlığı üzerine oturdu özellikle göçmen sorunu bazı aşırı sağ partiler tarafından büyütülerek neredeyse Avrupa’daki bütün seçimlerin ana konusu haline getirildi bunun somuta indirgenmiş şekli de Türkiye düşmanlığı ve Erdoğan düşmanlığı oldu.


ÖNE ÇIKAN VİDEO

 

Şimdi bütün bunların hepsini üst üste koyduğunuz zaman Türkiye turizminin göçmesi ve bir daha kolay kolay da ayağa kalkmaması gerekirdi veya öyle bir sonuç beklenebilirdi. Kısa bir süre içerisinde bu kadar olumsuz aktörlerin tamamından bir şekilde Türkiye sıyrılmış oldu. Şimdi önümüzde ne yapacağımızı biliyoruz. 1-3 Kasım tarihleri arasında 2017’de düzenlediğimiz Turizm Şûrasında mükemmel bir şûra oldu. Buradan ortaya çıkan stratejik adımları tespit ettik ve birkaç temel noktada odaklandık.

Bunlardan birisi sizin söylediğiniz bu tehlikeyi de aşabilmek için Türkiye’nin ürün çeşitlendirmesini yaptık, yani sadece deniz, güneş, kum değil. Türkiye’de kongre turizmi, spor turizmi, inanç turizmi, tarih ve kültürel turizmi, yayla turizmi vesaire gibi ve özellikle de sağlık turizmi gastronomi gibi alanlarda ürünlerimizi çeşitlendirerek Türkiye’nin çok farklı bölgelerinin, çok farklı ürünlerinin tanıtılması. Böylece turizm gelirinin kişi başına turist başına düşen harcamayı arttıracak şekilde ürünlerimizi çeşitlendirebiliriz.

Bizim 2023 hedefimiz 50 milyon turist, 50 milyar dolar turizm geliri, yani kişi başı 1000 dolar. Şu anda yaklaşık 680 dolar civarında. İkincisi ise turizmde yeni kapıları açmak mecburiyetindeyiz. Sadece bu sene 2017 yılı sonu itibariyle Avrupa’daki geleneksel pazarlarımıza geri döndük orada işte mesela 4,5 milyonu aşkın Rus turisti geldi, 3,5 milyonu aşkın alman turist geldi, İngilizler aynı şekilde. Ama bizim bu pazarlarımızın yanında özellikle Uzakdoğu Asya’yı yeni pazarlarımız olarak geliştirmek mecburiyetimiz var. Çin, Hindistan, Güney Kore, Japonya, Endonezya ve Malezya bu 6 ülkenin toplamı yaklaşık dünya nüfusunun yarısı.

Ve o ülkelerin hemen hemen hepsinde çok yeni, çok canlı ve muazzam bir harcama kapasitesi onu orta sınıflar gelişmiş orta sınıflarla bunların bir şekilde Türkiye’ye doğru çekilmesi için gayret sarf ediyoruz. Bu iki ana stratejiye ilave olarak turizmi ve kültürü, İslam karşıtlığı ve Türkiye düşmanlığının önlenmesi için de yumuşak gücümüzü en önemli stratejik araç olarak kullanmayı hedefliyoruz. Bunun için kültür haftaları, bizim kültürümüzü tanıttığımız, yurt dışında yaptığımız etkinliklerle inşallah bu süreci aşacağız. Amacımız kişi başına 1000 dolarlık bir harcamaya ulaşmak ve Türkiye’ye dünyanın dört bir tarafından turisttin geldiği bir ülke haline getirmek.

SORU: Burada belki de en çok düşünmemiz gereken şey Suriye üzerinde çok ciddi bir operasyona girmiş durumda Türkiye. Fırat Kalkanından sonra ikinci Afrin operasyonu, belki arkasından Münbiç’le Fırat’ın doğusu operasyonları devam edecek. Ama enteresan şekilde bunun hem turizm olarak turizm geliri olarak Türkiye’ye yansıması hem de Türkiye’nin ekonomisinde herhangi bir farklı etkiye yol açmadı. Tam tersi piyasada rahatlama var hiçbir şekilde düşme yok, sanki çok kontrollü yürüyen bir süreç var. Bu sürecin turizmimizi ve geliri etkileyeceğini düşünüyor musunuz?

KURTULMUŞ: Göstergeler etkilenmeyeceği yönünde. İşte İstanbul’da EMITT Fuarı vardı orada yurt dışından gelen yabancı misafirlerimizden de aldığımız bilgiler şu yönde: Mesela Alman Seyahat Acenteleri Birliği Başkanı dedi ki, Almanya’daki 2018 yılı erken rezervasyonları geçen yıla göre yüzde 70 arttı dedi bu çok güzel bir gösterge. Rusya, Ukrayna, İngiltere vesaire baktığınız an yüzde 40, yüzde 50, yüzde 60 artan ülkeler var demek ki, biz bu yıl için 2018 yılı için yaklaşık 38 milyon civarında bir turisti bekleyebiliriz ve bu anlamda da 30 milyar dolar civarında da turizm geliri elde edebiliriz. Zeytin Dalı Harekatı turizmi hiçbir şekilde olumsuz etkilemeyecek. İnşallah kısa süre içerisinde hedeflerimize ulaşır. Türkiye’nin güvenliğini temin etmemiz gerekiyor, bu turizm acıszından da önemli. Ekonomiye de zaten dediğiniz gibi hiçbir şekilde olumsuz etkilemiyor. Hiçbir şey yok gibi borsalar, döviz vesaire devam ediyor.

SORU: Aslında sizin asıl alanınız ekonomi tabi bunu biliyoruz, ama yani hem operasyondasınız bir savaş süreci gibi bir süreç yürüyor. Ciddi dediğiniz gibi terör endişesine karşı bunu yapıyor Türkiye. Ama bir taraftan borsa rekor kırıyor, tarihi rekorunu kırıyor, geliriniz yükseliyor, milli gelir artıyor, turist sayısında düşme yok, herhangi bir potansiyel beklediğiniz hiçbir alanda gerileme yok bunu neye bağlıyorsunuz nasıl bir şey?...

KURTULMUŞ: Yani şimdi tabi dediğim gibi Türkiye aslında olumsuz algı operasyonuyla yeni karşılaşmıyor. Türkiye ta Gezi olaylarından itibaren fevkalade ciddi ve son derece ağır bir negatif algı operasyonuyla karşı karşıya. Ve çok şükür bir şekilde bunları dünya ölçeğinde durdurabilmeyi ya da Türkiye’nin özellikle ekonomideki olumlu gidişatın işte geçen seneki rakamları biliyorsunuz son çeyrekte yüzde 7 büyümüş olan bir ülkeyiz.

Türkiye bütün dünya ekonomisinde duraksamanın yaşandığı bir dönemde Türkiye ekonomisi gelişiyor, büyüyor ve istikrarlı bir şekilde yoluna devam ediyor, bunu hesap bilen herkes görüyor. Ama hesabı ihmal edip algı üzerinden konuşmak isteyen de bir şey söylüyor onu biz de somut delillerimizle, somut göstergelerimizle bir şekilde önlüyoruz, frenliyoruz. Dolayısıyla, Türkiye bu süreçle yeni karşılaşmadı burada algıyı yönetme, algıyla karşı karşıya kaldık onu tersine çevirme konusunda da belli bir tecrübemiz yeterli mi? Değil. Daha fazla bunun yolu Türkiye’nin uluslararası bütün platformlarda görülmesidir.

Yani ben de açıkçası bu Bakanlığa geldiğim günden itibaren bunu yapmaya gayret ediyorum. Yani göründüğünüz yer sizin işte geldiğimiz konferans, gelmezseniz yoksunuz. Türkiye bu anlamda mesela bu yıl Çin’de bir Türkiye yılı düzenliyor yıl boyunca süren etkinliklerimiz var. İşte Bu yıl Kastamonu Türk dünyası kültür başkenti oldu bütün yıl boyunca bütün Türk dünyasında adı duyulacak. Yine aynı şekilde Troya Yılı üzerinden çok ciddi bir imaj oluşturulması için gayret sarf ediliyor.

Herhalde yıl boyunca dünyanın çeşitli yerlerinde çok sayıda fuara Türkiye olarak katılıyoruz. Bunlar önemli şeyler. Yine bu uluslararası platformlarda görünmemizin sonucu olarak örnek olarak söylüyorum mesela Maskat’ta Birleşmiş Milletler Turizm Örgütüyle Dünya Turizm Örgütüyle UNESCO’nun yıllık ortak toplantıları var bu ortak toplantıların 2018’de Türkiye’ye getirilmesi için mücadele ettik ve Türkiye’de olacak 2018’de. Yani bizim her platform bütün uluslararası platformları kullanmamız lazım.

Türkiye’nin UNESCO’nun geçtiğimiz yıl içerisinde Dünya Yürütme Komitesine seçilmiş olması büyük bir başarıdır böyle bir ortamda, yani hem Türkiye hakkında bu kadar olumsuz birileri bir şeyler yapmaya çalışıyor bir taraftan da Türkiye kendi varlığını her yerde Avrupa’da, Latin Amerika’da, Asya’da bunu hissettirmeye çalışıyor. Dolayısıyla, rakamlar da ortada, Türkiye’nin geldiği nokta da ortada. Bu bir mücadele yani en az özellikle hem Fırat Kalkanında yaşadığımız şey oydu hem de Afrin Operasyonu dolayısıyla sahada verdiğimiz askeri mücadeleyi güvenlik mücadelesi kadar bir de algı mücadelesi yapıyoruz, bunun da ciddi bir şekilde sürdürülmesi gerek.

SORU: Sizin de katılmış olduğunuz Dakka’daki İslam İşbirliği Teşkilatı Turizm Bakanlığı Toplantısı nasıl geçti? İslam ülkelerinin turizme bakış açısı nasıl? İslam ülkelerinin bir vizyonu var mı?

KURTULMUŞ: Yani şimdi tabi turizm konusu İslam ülkelerinin çoğu için maalesef yeni bir konu ve dünyadaki turizm sektörüne baktığımız zaman en hızlı büyüyen sektörlerden birisi. Ve önümüzdeki 10 yıl boyunca turizm sektörünün dünyada yüzde 10 ortalama büyüyeceği tahmin ediliyor. Buna mukabil İslam ülkeleri, İslam İşbirliği Teşkilatına üye ülkeler bağlamında yüzde 6,5 civarında bir büyüme sağlanıyor, yani dünyadaki turizmdeki büyümenin oldukça altında bir rakama sahibiz.

Türkiye olarak hem turizmdeki insan gücü potansiyelimiz hem altyapıdaki gücümüz hem de dünyanın bu anlamda hizmet kalitesi bakımından en üst düzey imkanlarına sahip olan bir ülke olmamız dolayısıyla herkesin gıptayla izlediği bir ülke. Türkiye’den bir şeyler öğrenmek istiyorlar, yaptığımız ikili görüşmelerde zaten bir kısmına da bunu sağlıyoruz. Turizm alanında özellikle eğitim alma bakımından talepleri var ve onlara bu konuda destek vermemizi istiyorlar. Biz de bizden kim destek talep ederse İslam İşbirliği Üyesi ülkeler arasında onların hepsine bu desteği verebilecek durumdayız. Zaten kısmen de bunu isteyen ülkelere sağlıyoruz.

SORU: Burada böyle bir vizyon…

KURTULMUŞ: Yani çok yeni daha birçok ülke için bu konu çok yeni çok fazla bildikleri, ilgilendikleri bir nokta değil. Ama mesela Bangladeş’te bile bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, bir sürü aslında İslam ülkelerinin önemli bir kısmı doğal güzellik bakımından fevkalade dünyanın önemli yerlerinde bulunuyorlar ve çok ciddi bir tarihi zenginliğe sahipler. Bundan yeterince istifade edemiyor, bunları yeterince turizm sektörüne kazandıramıyoruz, kazandıramıyorlar. Niyetleri var, ama henüz genel olarak başlangıç seviyesinde olduğunu da ifade etmek istedim.

SORU: Ülkelerin kendi arasında iş birliği anlamında da ciddi bir şey var ivme yakalanmış değil.

KURTULMUŞ: Biz bunun için işte bu iş birliği anlaşmaları hem kültür de hem turizmde iş birliği anlaşmaları hazırlıyoruz bunlar zaten elimizde belli ana başlıklarıyla var. Ülkelere göre bunu da revize ederek süratle ikili anlaşmalarda eksik olan ülkelerle tamamlamaya gayret ediyoruz mesela Bangladeş’te böyle bir anlaşmamız yoktu bunu çalışacağız. Gambiya’yla böyle bir anlaşmamız yoktu onlarla da bunları yapacağız. Böylece inşallah bir katkımız, bir faydamız olacak.

İki tane bu geçtiğimiz yılla ilgili iki tane güze demeç verildi bunlardan birisi Yunanistan’ın Turizm Bakanı Sayın Kuntura dedi ki, Türkler tekrar turizm alanında küresel piyasalara büyük bir rekabetçi güç olarak geri döndüler dedi çok şey. Taleb Rifai bir önceki dönem Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütünün Başkanı. O da dedi ki, hiç kimse Türkiye’den bu kadar hızlı bir süre içerisinde sorunlarını aşıp turizmi yeniden büyük bir güç olarak görmesini beklemiyordu tebrik ediyoruz gibi çok Türkiye’deki bu gelişmeyi övücü sözler söylediler. İnşallah yani ilerlemeye devam ederiz.

SORU: Sektörün düzenleyicisi olarak sizler koordinasyonu yapıyorsunuz. Özel sektördeki paydaşlarınız var yani, onların sektöre katkısı nedir? Çünkü birtakım şeyler geçen bir yerde okudum gördüm daha doğrusu Başaran Bey’in hani tehdit varan bir şeyini okudum … bu kavgalar şeyi etkiliyor mu yani nedir?

KURTULMUŞ: Şimdi aslında ben Bakanlığa geldikten sonra çok güzel bir şey oldu ve 15 senedir olmamış 3. Turizm Şûrası. Yani sektörün bütün bileşenlerinin büyük bir motivasyon kazandığı bir şûra oldu. İşte seyahat acenteleri, efendim işte otelciler, turizm yatırımcıları bizim turizmle ilgili bütün kamu kurum ve kuruluşları 13 farklı komisyonda çalışmalar yapıldı. Hatta ilk sefer turizmle ilgili 9 bakan arkadaşımız bir Bakanlar toplantısıyla geldiler ve sektörün talepleri de daha önce aldığımız taleplerini onlara cevaplandırdılar çok güzel bir diyalog oldu. Şu anlamda büyük bir motivasyon var, yani biz de açıkçası TÜRSAB' seçimleri kendi seyrinde olacak. Biz ona Bakanlık olarak karışmayız, müdahil olmayız. Ama gönlümüz şunu arzu ederdi: Eğer sektör bu kadar büyük bir motivasyon sağlamışken, kazanmışken bunu dağıtmayacak bir şekilde keşke ortak bir listeyle, ortak bir iradeyle bu seçimler tamamlanabilse…

SORU: O kamuda biraz ayyuka çıktı da o yüzden sormak istedim Sayın Bakanım.

SORU: Bu yüzden seçimler 6 ay ertelendi.

KURTULMUŞ: Yok yok şimdi Şubat’ın sonunda yapılıyor.

SORU: Son bir şeyle ilgili Hocam bu tarihi eser kaçakçılığı yeniden getirme çok konuşuluyor bu arada. Sizin bu konuyla da ilgili böyle farklı bir şeyiniz var bakış açınız nasıl bakıyorsunuz o işe?

KURTULMUŞ: Yani ben açık söyleyeyim ben uluslararası tarihi eser kaçakçılığını küresel terörizm tehdidinden ayrı görmüyorum, ikisi de insanlığa karşı işlenmiş suçtur. Şimdi örnek olsun diye söylüyorum, yüreğimiz parçalanarak Suriye’deki yıkılan bu tarihi canım şehirleri, Musul’daki, Kerkük’teki, Irak’taki tarihi şehirleri görüyoruz. Ama adımız kadar eminiz ki birkaç sene sonra buralarda dağıldığını, parçalandığını zannettiğimiz birçok eser Batı’daki koca koca müzelerde sergilenmeye başlanacaktır. Yine buralardan o Bağdat’ın, Halep’in, Şam’ın canım kütüphanelerinden kaçırılmış olan tarihi eserler, el yazması eserler ya da işte milattan önce bilmem 2000’li yıllardan kalma muazzam tarihi eserler bir yerlerde karşımıza çıkacak.

Burada her vesileyle ifade ediyorum, yani burada herkesin samimi olması lazım. Yani biz eğer tarihi eser kaçakçılığına hep beraber uluslararası camia olarak karşı çıkmazsak, hırsızlık malının alıcısı olursa Türkçesi, bunu çalıp bunu bir uluslararası mafyatik örgütlenmeler üzerinden ülkelerden kaçırıp piyasalarda bunları pazarlayacak çok mafya örgütü bulunur. Dolayısıyla ben bunu açıkçası kültürün çalınması olarak görüyorum, sanatın çalınması olarak görüyorum, bir ülkenin tarihi mirasının çalınması olarak görüyorum. Çalan, bu hırsızlığı yapanlar kadar, en azından onlar kadar bu eserleri sergileyenlerin de büyük suçu, vebali olduğunu düşünüyorum.

Eğer bizim ülkelerimizden kaçırılmış eserleri Batıdaki müzelerden çekin, birçok müzenin birçok galerisi kapanmak mecburiyetinde kalır. Onun için Türkiye buna özel önem veriyor. Çok şükür bu sene şu anda 55’e düştü listede bekleyen, sırada bekleyen eserler, bunları da tek tek getireceğiz inşallah. Yurt dışında yakaladığımız bütün eserlerimizi getiriyoruz. En son 2400 yıl öncesine ait bir eseri, Edinburgh’ta yakaladığımız Karya bölgesinden kaçırılmış, Karyalılar döneminden kaçırılmış altın tacı getirdik ve Ankara’daki Anadolu Medeniyetler Müzesi’ne getirdik. Erzurum’dan kaçırılmış, onun 4 bin yıla yakın bir geçmişi var, mükemmel bir bronz dağ keçisi heykeli, yani muhteşem eserler. Hatta onlara bakınca insan diyor ki, ya onlar mı daha gelişmiş, yoksa biz mi daha gelişmişiz? Bu çağın bile üstünde yapılmış şeyler. İşte yine Herakles Lahitinin getirilmesi bu yıl içerisinde önemli. Yine Londra’da, henüz getirmedik, ama sırada bekleyen Şeyh Hamdullah'ın oğlu Hattat Mustafa Dede'nin 16'ıncı yüzyılda nesih hatla yazdığı, Mushaf-ı Şerif, muhteşem bir eser. Pazartesi günü müzayedeye çıkacaktı, biz Cuma günü durdurttuk onu ve onu inşallah geriye getireceğiz. Bu konuda uğraşıyoruz.

Yani Türkiye’nin uluslararası alandaki iddiasına paralel bir şekilde bizim bu kültürel mirasımızı, varlıklarımızı geri döndürmek gibi bir çabamız var.

SORU: Arakan’da gördüğümüz manzara sizi de, bizi de, hepimizi çok etkileyen bir manzaraydı. Bize bu tabloyu bir özetlerseniz, burada Türkiye’nin çok iyi organize olduğu bir yapıyı da gördük biz, daha iyi şeyler yapılabilir belki, ama tabi sizi etkileyen şeyler, orada gördüğünüz tablo, bundan sonra neler yapılabilir’le ilgili hem uluslararası anlamda, hem Türkiye anlamında?

KURTULMUŞ: Bir kere, hakikaten çok yoksulluk gördük dünyanın birçok yerinde, çok çaresizlik gördük, çok zulme uğramış mazlum insanlarla karşılaştık. Ama bugün burada gördüğüm manzara hem zulmün boyutlarını anlamak bakımından, hem bu çaresizliği, bu fakr-u zarureti görmek bakımından açıkçası sarsıcı, öğretici, terbiye edici bir noktadaydı.

Önce şunu söylemek lazım: İşte insanları gördük, konuştuk, gittiğimiz çadırdaki yaşlı insanlar, genç insanlar, birisi diyor ki, etrafımızdaki 7 köyü yaktılar, biz de kaçmak durumunda kaldık. İşte medrese imamı olan babamı vurdular gözümün önünde diyor, 5 dakika bile müsaade etmediler, hep beraber köyden kaçmak durumunda kaldık. Bir başkası diyor ki, askerler geldi köyümüzü bastı, işte çocukları, gençleri öldürdü, arkamıza bakmadan canımızı kurtardık. Yaşlı bir teyze, hakikaten onun söylediklerine dayanmak mümkün değil.

SORU: Bir kadın size fotoğraf gösterdi.

KURTULMUŞ: Fotoğraf gösterdi. Oğlunun kafasını parçalayarak, yani beyni dağılmış fotoğrafını gösterdi, şehit ediyorlar. İki tane yetim kalmış kucağında yetim. Ve muazzam bir zulüm, göz önünde bir zulüm İşlenmiş, yıllardır da, on yıllardır da işlenmeye devam ediyor.

O gün şunu bir kere daha gördük ki; Arakan meselesinin üstü örtülemez, örtülmemelidir. Burada bütün Müslümanlara sorumluluk düşüyor, bütün uluslararası camiaya sorumluluk düşüyor. Yani bugün sadece bu insanların yaşadıkları zulümleri dinlemek, birçok belki insan bunları dinliyor, bu yeterli değil, bu zulümlerin uluslararası alanda ifşa edilmesi, hesabının sorulması için de elimizden geleni yapmak mecburiyetindeyiz. Ama maalesef çok açık söyleyeyim, bugün gördüğümüz, dinlediğimiz o zulümleri yapanlar kadar o zulme seyirci kalanlar da suçludur. Bu öğrenilmiş çaresizliği, fakr-u zarureti, yoksulluğu, ümitsizliği, geleceğinin, insanların mahvolmuş olduğu bu kamplarda yaşayan sefaleti bu noktaya getirenler kadar buna seyirci kalan, buna duyarsız kalanlar da sorumludur.

Dolayısıyla Arakan meselesi yeni bir dünya sistemi kurulması arayışımızı dile getirmemiz için bizim üzerimize vacip olan önemli bir sorumluluk alanıdır. Yani dünyada elinde gücü bulunduranlar mazlum milletler üzerinden güç savaşı vermeye devam ederlerse Arakan benzeri başka birçok yer karşımıza çıkacak ya da Arakan’daki zulmü sona erdirmemiz mümkün olmayacak. Zaten Müslümanların çoğu şu anda oradan ayılıp işte bugün gördüğümüz, belki de görece olarak daha iyi taraflarını gördüğümüz bu kamplardaki sefaleti yaşıyorlar, ama 1 milyona yakın Arakanlı memleketinden ayrılmış durumda şu anda.

Şimdi dolayısıyla burada siyasi bir sorumluluk var. Yani bu çaresizliklerini, yoksulluklarını giderebilmek için bütün gücümüzle Türkiye’nin kurum ve kuruluşları olarak, hem devlet kuruluşları, hem sivil toplum kuruluşları olarak gayret sarf ediyoruz, ama sonuçta siyaseten bu ve benzeri durumların önlenebilmesi, bu örneklerden hareket ederek Arakan’ın her uluslararası platformda dile getirilerek Birleşmiş Milletler’in gündeminden bir şekilde düşürülmemesini temin etmemiz lazım.

SORU: Zannediyorum şöyle bir tablo da görmedik: Son birkaç aydır özellikle hem Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, hem de Başbakanın, hem de siz bakanların her platformda, uluslararası platformda Arakan’ı dile getirilmesi, hatta Kudüs’le birlikte eşdeğer tutarak gündeme getirilmesi zannediyorum duyarlılığı daha da arttırmış durumda. Burada hem böyle bir uyanış var, Türkiye’nin üzerine başka bir sorumluluk verilmiş durumda, çünkü orada herkes Türkiye diye bağırıyor. Yani sizi gördüklerinde de söyledikleri ilk slogan “Türkiye.”

KURTULMUŞ: Türkiye Türkiye diye bağırdılar, ne güzel.

SORU: Bir ikincisi de, sanki Bangladeş yönetiminin de bu konuya biraz farklı barışı var, yani onlarla ilgili bir adım atmak istemiyor, bir endişesi mi var, bir korkusu mu var? Çözüm için aslında Bangladeş bizim için önemli bir faktör ama, sanki meseleye yanaşmıyor gibi bir durumu var. Bunu…

KURTULMUŞ: Dünkü toplantı sırasında işte diğer bakanlarla birlikte Bangladeş’in Başbakanı Sayın Hasina’ya da ifade etmek imkanını bulduk, yani biz Türkiye olarak bu yardımların daha düzenli yapılabilmesi için her türlü imkanı seferber etmeye hazırız. Hatta Bangladeş’teki Arakanlılara herhangi bir şekilde iş imkanı sağlanırsa bunların önemli bir kısmını da Türkiye olarak biz sivil toplum üzerinden desteklemeye hazır olduğumuzu ifade ettik.

Ayrıca bize gösterilecek farklı sayıda kamp alanlarında Türkiye’nin kamp yapmak için imkanlarını seferber etmeye hazır olduğunu gördüm. Tabi Bangladeş zaten 1 milyon ilave bir mülteciyle karşı karşıya kalmak zaten oldukça yoksul bir kitleye sahip olan ve kendi içerisinde bu yoksulluk sorununu çözememiş olan Bangladeş’e de ciddi bir yük getiriyor. Bunun siyasi olarak da çok fazla herhalde üstlerine almak istemiyorlar. Ama biz Türkiye olarak buna hazır olduğumuzu ifade ettik, bize nerede alanlar gösterirlerse orada Türkiye’nin sivil toplum kuruluşları kampları yapacaktır. Hatta işadamı arkadaşlarımız burada kurulacak olan fabrikalarda çalışacak olanların en azından maaşlarının bir kısmını karşılamaya hazır olduklarını ifade etmişlerdi, bunları da kendilerine söyledik.

SORU: Peki yaklaşımlarını nasıl buldunuz?

KURTULMUŞ: Bir tedirginlik var, bir ürkme var, bunun getirmiş olduğu bir kısıtlamanın da olduğunu görüyoruz. Bir yerde de tabi Myanmar Hükümetiyle anlaşarak buradaki Arakanlıların geri gönderilmesiyle ilgili bir çalışma içerisindeler, yani onlar memleketlerine geri dönsün diye. Dolayısıyla anladığım kadarıyla Bangladeş toprağında Myanmarlıların, Arakanlıların çok yerleşik hale gelmesini istemiyorlar, böyle bir tarz var.

SORU: Bangladeş’in dışında başka bir yere taşınma noktasında da izin vermiyorlar.

KURTULMUŞ: Şimdi kendilerinin bir ada projesinden bahsetti, buradaki mültecileri adaya yerleştirecekler, bu çok makul ve uygulanabilir bir şey olarak görünmüyor. Yani böyle bir tedirginlik içerisindeler…

SORU: Daha çok tecrit anlamına gelir.

KURTULMUŞ: Daha çok tecrit anlamına gelir, tabi.

SORU: Yani özellikle yetimlerin, yaşlıların, bakıma muhtaç insanlar çok fazla, onların belki başka ülkelere taşınıp daha iyi şartlardan barınması, onlara daha iyi imkanlar sağlanması açısından da bir teklifimiz oldu zannediyorum.

KURTULMUŞ: Yani şimdi biz şunu bir kere gördük, yani bu siyasi yanın ötesinde şunu da çok görmekten büyük memnuniyet duydum Allah için: Bizim işte Türk Kızılay’ı, AFAD, Türkiye Diyanet Vakfı, İHH ve benzeri sivil toplum kuruluşları son derece profesyonel bir şekilde sahada çalışıyorlar ve büyük bir … ruhla, yani böyle o zor şartlarda…

SORU: Koordinasyonları da çok iyi.

KURTULMUŞ: Yani bütün arkadaşlarımızı tebrik ediyorum, bütün bu konuların hepsini tebriklerimi, takdirlerimi ifade ediyorum, Türkiye’nin yüz akı kuruluşu olarak burada faaliyet gösteriyorlar.

Ama bu ve benzeri kuruluşlarımızın belki daha yukarıdan bir koordinasyonla herkes sahada yapacakları işleri iş bölümü içerisinde, görev bölümü içerisinde yapmaları ve bu anlamda da belki buradaki, mesela yetim çocukların getirilerek Türkiye’de bunların bir şekilde eğitimlerinin sağlanması, bunların daha iyi hayata adapte edilmesi gibi projeler üretilmesi gerekiyor.

Ayrıca bir başka önemli mesele de, bu kaplardaki çocukları gördük, şimdi bunların eğitim meselesi var, yani sıfır eğitim. Bu eğitimlerin yapılabilmesi için de Türkiye olarak biz Suriyelilerden elde ettiğimiz tecrübeyle de bu Arakanlı Müslümanların meselelerinin hafifletilmesine destek olabiliriz. Bunların hepsi, her konuda hazırlıklı olduğumuzu buradaki Bangladeş Hükümetiyle paylaştık.

SORU: Çok kısa sürede çözüleceğine inanıyor musunuz Hocam?

KURTULMUŞ: Çok zor, çok ağır bir tablo. Yani onun için işin siyasi kısmını sürekli olarak diri tutulması lazım, sürekli olarak çözüm üretilmesi lazım, sivil toplum kuruluşlarımızın da bu anlamda gerçekten çok ciddi bir şekilde bu ilgiyi artarak sürdürmesi gerekir diye düşünüyorum.

SORU: Size bu seyahatten sonra Arakanlılar ve Arakan eşittir dediklerinde nasıl ifade edersiniz?

KURTULMUŞ: Vallahi Rabbimiz Allah’tır dedikleri için bunca zulme uğramış olan bir avuç Müslüman, sanki İslam dünyasının içinde bulunduğu durumun çaresizliğinin bedelini ödeyen bir toplum gibi, aynen Filistin’de bir avuç Filistinlinin dünyanın gözü önünde Filistin davasını savunurken neredeyse tek başlarına savunmak mecburiyetinde oldukları gibi Arakanlılar da, kolay değil, zaten yoksulluk içerisinde memleketlerinde de olan insanlar sadece Rabbimiz Allah’tır dedikleri için bu zulme uğramışlar. Ben bu Arakanlı Müslümanların -kendilerine de ifade ettim- sanki Hazreti Peygamberin Mekke’nin zulmünden kurtulmak için yaptığı hicret gibi ona benzer bir şekilde hicret etmiş, sırf Allah’a inandıkları ve tevhidi savundukları için bu zulme uğramış olan insanlar. İslam ümmeti Arakanlıları kendi gözbebekleri gibi korumak durumundadır.

SORU: Son bir şey sorayım bu konuyla ilgili, şimdi Türkiye’de özellikle yabancıların anlayamadığı bir şey var, yurt dışında 140 ülkeye yakın zekat gönderiyorsunuz, yardım gönderiyorsunuz, yetimlerin başını okşuyorsunuz, 14- 15 milyar dolar da para harcıyorsunuz. Bunların anlaşılmamasını veya bilerek çarpıtılmasını nasıl yorumlamak lazım? Türkiye’nin sahada olmasından kaygıları mı var?

KURTULMUŞ: Şimdi biliyorsunuz Türkiye dış yardımlar konusunda gayrisafi milli hasılaya oranla dünya birincisidir, nominal para, nominal yardımlar bakımından hesapladığınız zaman da dünya ikincisidir.

Şimdi bu uluslararası camianın anlayamadığı şey şu: Yani biz paramız çok olduğu için, dünyanın çok zengin olan ülkelerinden birisi olduğumuz için, efendim sayısız petrol ve dolarlarımız bulunduğu için ya da başka emperyalist devletlerin yaptığı gibi başka taraflarda elde ettiğimiz zenginliklerle kasalarımız dolu olduğu için bu yardımları yapmıyoruz. Biz bu yardımları gönülden yapıyoruz, Allah rızası için yapıyoruz ve tarihten gelen sorumluluğumuzun bir gereği olarak yapıyoruz. Yani biz biliyoruz ki, Arakan’daki Müslüman kardeşlerimize zulmedildiği zaman bu bizim içimizi burkar, içimiz yanar. Aynen ecdadımızın Hint Yarı Kıtasında Uzak Doğu Asya’da zulme uğrayan Müslümanları, hatta Budistleri kurtarmak için geldiği Hint seferlerini hatırlarız, yani o dönemin şartlarında, o zor şartlarda Hint seferleri yapmışlar, gelmişler ve bunun karşılığında Batılıların yaptığı gibi, yani bir metre ipekli kumaş bile götürmemişler, bir kilo altın bile götürmemişler.

SORU- Ya bugün Arakanlılara bu zulmü reva gören Myanmar ülkesine, Birmanya’ya, Burma’ya gelip, 2 bin tane şehidimiz var orada bu yıllardan kalma.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NUMAN KURTULMUŞ- Tabi tabi. Yani dolayısıyla biz hem vicdani sorumluluğumuzun gereği, hem tarihin verdiği bir sorumluluk gereği buralardayız bunu böyle hissediyoruz milletimiz de böyle hissediyor Allah’a çok şükür.

SORU- İç politika ben şeyle başlayayım mı? … sabahtan beri içimde kalmasın diye Kılıçdaroğlu deyince Afrin’i bir şey yapalım dedi girdi destekledi, şimdi Afrin’e girmek hatadır diyor, siz nasıl okuyorsunuz?

SORU- Yani kafa karışıklığı mı var? Herkes soruyor yani ne oldu şimdi ilk başta desteklediniz, sonra birkaç gün geçti kongre bitti dediniz ki, biz hata ettik yani…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NUMAN KURTULMUŞ- Sayın Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı Cumhuriyet Halk Partisi’nin içerisindeki farklı çevrelerin hangisinin dediğine uyacağına bir türlü karar veremiyor bu sadece bu konuda da değil. Cumhuriyet Halk Partisi maalesef o geleneksel Cumhuriyet Halk Partisi anlayışından birçok konuda uzaklaşıyor, Türkiye’nin beklediği özellikle milli konularda ortak bir ses çıkarma sorumluluğunu dahi yerine getiremiyor, bu gerçekten Cumhuriyet Halk Partisi bakımından acınacak bir durumdur, bu durumu düzeltmeleri lazım. En fazla da bundan Cumhuriyet Halk Partisinin samimi seçmenlerinin rahatsızlık duyduğunu düşünüyorum. Şimdi Fırat Kalkanı Operasyonu ya da işte Zeytin Dalı Operasyonu bunlar Türkiye’nin zevk olsun diye ya da oradaki birtakım o ülkelerin içerisinde belli yerleri ele geçirmek, işgal etmek için yaptığı şeyler değildir, harekatlar değildir. Bunlar Türkiye için bir beka meselesidir, yapmak mecburiyetinde olduğu askeri operasyonlardır. Yani biz de herhalde meselenin bu noktaya gelmesini istemezdik, yani ama sonuçta Suriye’nin kuzeyinde işte görüyorsunuz yıllardır PKK-PYD, PYD-PKK, DEAŞ’la rejim ve başka güçlerin Amerikalıların bunlarla hep birlikte yani kimin eli kimin cebinde belli değil birtakım kirli ittifaklar var. Belli büyük güçler terör örgütleri üzerinden adı da çok şık görünen bir ad vekalet savaşları. Vekalet savaşları üzerinden piyonlarıyla Türkiye’ye saldırmaya devam ediyor ve biz bunun senelerdir ağır bir faturasını ödüyoruz. Türkiye’nin içerisinde ödüyoruz, DEAŞ terörü olarak ödedik, PKK terörü olarak ödedik, PYD terörü olarak… yani Sayın Kılıçdaroğlu neyi tavsiye ediyor bakalım bunları seyredelim mi? Yani diplomasinin bütün imkanlarını şu anda dahi kullanmaya gayret eden bir ülkeyiz, bütün ilgili taraflarla görüşmeye gayret ediyoruz. İşte Astana süreçlerini başlattık ki İdlib’de bir çatışmasızlık bölgesi oluşturulabilsin. Amerikalılarla her konuda diplomasinin bütün kanallarını açık tutarak konuşuyoruz, ama sonuçta Türkiye’ye kast etmiş, Türkiye’nin bölünmesini, parçalanmasını arzu eden bir irade maalesef terör örgütleri üzerinden Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Türkiye işte roketleri atıyorlar harekat sırasında da gördük çok sayıda vatandaşımız şehit oluyor. Türkiye oradaki tehdidi yok etmek mecburiyetindedir.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun şunu da görmesi lazım: Ortadoğu’daki büyük oyunu anlamadan Ortadoğu hakkında kimsenin konuşma hakkı yoktur. Ortadoğu’daki büyük oyun bir asır evvel yarım kalmış olan senaryonun yenilenmesi ya da ikinci perdesinin oynanmasıdır. Yani ikinci Sevr dediğimiz şey, böl, parçala, inisiyatifsiz hale getir ve yönet. Bu coğrafyanın önce etnik ve mezhebi bakımından bölünmesi, Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Acemlerin birbirine düşman edilmesi, Sünnilerin, Şiilerin diğer mezhebi-meşrebi farklılıkların birbirleriyle gırtlak gırtlağa birbirini boğazlayacak hale gelmesi, bu emperyalist projenin bir parçasıdır, bir sayfasıdır.

SORU- Bir Sykes-Picot.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NUMAN KURTULMUŞ- İkinci Sykes-Picot.

Şimdi bunu görmeden kimse Ortadoğu’da siyaset yapamaz. Dolayısıyla bizim bir an evvel bu süreçte Türkiye’nin güvenliğin altına almak, bölgenin daha fazla parçalanmasının önüne geçmek, bir yeni devletin burada oluşturulması çabasının ötesinde mevcut bütün bölgesel devletlerin toprak bütünlüğünün temin edilmesini sağlamak, Suriye’nin, Irak’ın toprak bütünlüğü, diğer ülkelerin toprak bütünlüğünü sağlamak; bu yönde bir siyaseti ortaya koyuyoruz ve bu yönde de Türkiye’nin beka meselesi olan PKK-PYD terörünün, DEAŞ terörünün bitirilmesi için can pahasına bir mücadele veriyoruz.

Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı olarak Sayın Kılıçdaroğlu’na düşen; bu milli meselede milletin yanında yer almaktır. Böyle yaparsa siyaseten doğru bir şey yapmış olur ve gerçekten bu süreçte olumlu katkısı olur. Yine şunu da çok açık söylemek lazım: Bölgedeki küresel güçlerin çıkarları, bölgenin daha fazla bölünmesi ve parçalanmasından yanadır. Türkiye’nin milli çıkarı ise, bölgenin daha fazla birleşmesi, bütünleşmesinden yana, aradaki farklılıkların azaltılmasından, entegrasyonun kuvvetlendirilmesinden yanadır.

SORU- Mezhepler çatışması için de geçerli mi, aynı mı?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NUMAN KURTULMUŞ- Irak’ta Şiilerle Sünnilerin yan-yana barış içinde yaşaması bizim milli menfaatimizedir. Irak’ta Türkmenlerin, Ezidilerin, Kürtlerin, Arapların yan-yana beraber yaşaması bizim milli çıkarımızın bir parçasıdır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun ve Ortadoğu siyasetini okumak isteyenlerin de meseleyi böyle okuması lazım. Türkiye olarak biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de açıktan oluşmuş olan bir tehdidin bertaraf edilmesi için bütün gücümüzle gayret ediyoruz. Yazıktır, koskoca Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı böylesine bir milli meselede niye bir doğru çizgi üzerinde hareket etmez, niye düzgün bir çizgi üzerinde siyaset geliştirmez.

SORU- Milli mutabakat, milli ittifak hususunda, bunun neresindeyiz … AK Parti tabanında da bu işe, ya bu kadarı da fazla diyen kitleler var sonuçta bizim … Bütün bunları düşündüğümüzde…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NUMAN KURTULMUŞ- Şöyle bakmak lazım meseleye: Milliyetçi Hareket Partisi epey bir süredir bazı meselelerde doğrudan, açıktan AK Parti’ye, Hükümete destek veriyor. İşte 16 Nisan referandumu bu desteğin önemli alanlarından birisiydi. Ayrıca, terörle mücadele konusunda çok ciddi bir destek veriyor ve yine Türkiye’nin işte Fırat Kalkanı Operasyonuyla ilgili, şimdiki Zeytin Dalı Operasyonu gibi operasyonlarında da açık bir destek veriyor. Ancak bu şu manaya gelmiyor: Bu destek, iki partinin artık birleştiği, bütünleştiği ve tek parti haline geldiği anlamına gelmiyor. Sayın Bahçeli de konuşmalarında net bir şekilde ifade ediyor. Nihayetinde AK Parti ve MHP belli konularda işbirliği yapan, görüşleri birbirine yakınlaşmış olan, ama nihayetinde siyasi öncelikleri, parti programları birbirinden farklı olan iki partidir. AK Parti ve MHP’nin seçim ittifakı yapacak olması, iki partinin birleşeceği, bütünleşeceği anlamına gelmiyor. İki farklı siyasi parti, Türkiye’nin geçmiş dönemlerinde de olduğu gibi bir seçim süreci içerisinde birlikte hareket etme eğilimi içerisindeler, şu anda müzakereler devam ettiği için henüz tam manasıyla netleşmiş bir sonuç elde edilmediği için. Ama öyle görülüyor ki bu seçime iki parti birlikte girecektir. Bunun şekli nasıl olacak, nasıl bütünleşecek, bunlar da oluşturulmuş olan grup tarafından sonuna kadar tespit edilecek ve gidilecektir. Dolayısıyla bunu partilerin birleşmesi, bütünleşmesi şeklinde değil belli konularda ittifak yapmaları, şimdiye kadar olduğu gibi seçimde de, seçim konusu üzerinde de müşterek hareket etmeleri şeklinde anlamak lazım. Partilerin kendi programlarındaki farklılıkları tabii ki var olmaya devam edecektir.

SORU- Zannediyorum buna milli mutabakat denmesi, aslında toplum olarak bunu sıcak karşılamasının sebebi de şu mudur: Gezi olayları, ardından darbe süreci, dış terör, iç terör tehdidi ve Türkiye’nin yeni yönetiminin terörle mücadelede farklı bir konseptle, içeride terörü bertaraf etmesi, şimdi dışarıdan gelecek terörle ilgili operasyonlar, uluslararası alanda yoğun bir diplomasi, Türk toplumunun bunları aşması için de milli bir sürece ihtiyaç vardı, bunun yansıması gibi görünüyor, ben biraz öyle görüyorum.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NUMAN KURTULMUŞ- Doğru, çok doğru.

SORU- O yüzden MHP’nin böyle bir sürecin içinde AK Parti’yle birlikte hareket etmesini sizin dediğiniz gibi partilerin birleştirilmesi değil bir milli ittifak, devletin bekası açısından önemli bir süreç olarak okumak lazım.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NUMAN KURTULMUŞ- Öyle, şu anda zaten kamuoyunda belli bir destek her iki tarafta da bu konuda oluşuyorsa, temel sebebi bu mutabakattır ve geçmişte dediğiniz gibi son 2-3 yıllık süreç içerisinde de bu mutabakatın sonuçları bir şekilde görüldü. Örneğin FETÖ’ye karşı verilen mücadelede MHP çok net bir şekilde tavrını ortaya koydu. Bu milletin kahir ekseriyetinin takdir ettiği bir tavırdır, tutumdur. Aynı şekilde içeride ve dışarıdaki terör örgütlerine karşı mücadelede şeksiz-şüphesiz bir açık çek vererek Hükümetin yanında durması yine takdir edilen bir durumdu. 16 Nisan’da da fiilen sahada destekleriyle referandumdan evet çıkmasına katkı sunmuş oldu. Dolayısıyla zaten geçmiş 2-3 yıllık süreçte bir şekilde fiilen oluşmuş olan bir mutabakat var, bu mutabakatın da yine önümüzdeki seçim sürecine aktarılması söz konusudur. İnşallah hayırlı olur, milletimiz için güzel sonuçlar verir.

SORU- Şöyle bir şey söyleniyor, katılıyor musunuz: Türkiye’de paradigma değişti siyasette, aslında sağ ve sol olarak ayırırsak bundan sonra solun iktidar olma şansı olmuyor tarzı yaklaşımlar var…

SORU- İki kutuplu bir Türkiye.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NUMAN KURTULMUŞ- Başkanlık sistemi nihayetinde böyle bir, yani son tura, diyelim ki en kötü ihtimalle son tura iki kişi kalacağı için zaten ister istemez cumhurbaşkanlığı sistemi iki kutuplu bir yapıya doğru gelecek. Ama benim kanaatim; Türkiye’nin böyle bir yapıya doğru gitmesi, en az iki seçim dönemi alacak olan bir süreçtir. Türkiye’de çok canlı olan siyasal akımlar var, bu akımlar da bir şekilde Parlamentoda temsil edilecektir. Ancak benim gördüğüm, benim siyasetten anladığım, okumaya çalıştığım; Türkiye’nin bundan sonraki şeyi böyle sağ-sol gibi eski döneme birtakım kavramsallaştırmalar üzerinden değil de işte daha yeni belki kavramsallaştırmalar üzerinden olacaktır ya da kendisinin farklı taraflarda, o geleneksel olan farklı taraflarda zanneden grupların ya da hisseden grupların dahi biraraya gelebileceği ittifaklar oluşabilecek. Dolayısıyla burada ben Türkiye’nin hala siyasetteki motor gücünün AK Parti’nin bugün temsil ettiği bir formülasyonda olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi; kapsayıcı olması, yani bu topraklarda yaşayan herkesi kapsayacak, herkesi içerecek, herkesin kendisini evet ben bu partide ya da bu siyasi akımın içerisinde olabilirim, burayı destekleyebilirim diyeceği, Türk’ünün, Kürt’ünün, Alevi’sinin, Sünni’sinin, işte şu grubun-bu grubun desteğini alabilecek bir kapsayıcılık, bütünleştirici bir anlayışın olması. Mutlaka reformcu olması, Türkiye’nin şimdi önümüzde reform gerektiren yeni alanları var, bunlardan birisi de; cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle birlikte devletin yeniden yapılandırılması süreci yer alacak. Burada reformcu, gerçekten taleplerini siyasete taşıyabilen ve Türkiye’nin önünü açabilen bir kararlılığa sahip olmak. Üçüncüsü; demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla içselleştirmiş olmak, bu da fevkalade önemli bir belirleyici unsur olacaktır. Ve bir dördüncüsü ise; milli olmak, yerli olmak dediğimiz şey, yani bu ülkenin kendi kökleri üzerinde yükselme becerisini gösterebilmek. Bundan sonraki siyaseti belirleyecek dört ana unsur budur.

Sol da, sağ da –eski tabirleriyle söylüyorum- bundan sonra belki bu tabirlerin de değişmesi gerekir, sol da, sağ da kendisini bu dört temel unsur etrafında değiştirmek, yenilemek, hatta dönüştürmek mecburiyetindedir. Demin Kılıçdaroğlu’yla ilgili eleştiriyi yaparken çok somut bir örnek karşımıza çıktı. Hükümete bu konuda, Afrin Operasyonunda destek veriyor olmak milli-yerli olmak bakımından önemlidir ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin -tırnak içerisinde- sosyal demokrat bir parti olmasını da ortadan kaldırmak. Ama illa o klasik sağ-sol anlayışıyla hareket edildiği zaman, hükümet ne yaparsa yapsın karşı çıkma ihtiyacı hissediyorsunuz. Bu dört şey üzerinde AK Parti de, diğer partiler de kendilerini yeniden tahkim ederek, yeniden tanımlayarak, yeniden belki bazı alanlarda dönüştürerek yoluna devam edecek. Kim burada daha mahir olur, kim daha başarılı bir şekilde bu dört özelliği ortaya koyarsa, şu anda Türkiye siyasetinde bunu yapabilecek parti olarak sadece AK Parti görünüyor, dolayısıyla siyaset bunun üzerinden şekillenecek. Sağ-sol meselesini çok geçerli olacak bir şey olarak görmüyorum.

SORU: Cumhuriyet Halk Partisi yeni bir kongre yaptı, değişim süreçleri bekleniyordu, partide yeni farklı bir vizyon bekleniyordu. Demokratik yarıştan sonra parti meclisi üzerinden veya vizyon olarak seçim 2019’a yönelik Türkiye’nin beklentileri, iktidar vaatleriyle ilgili çok önemli şeyler bekleniyordu. Bir önceki kongrenin ve daha önceki kongrenin tekrarı, hiç yenilenmiş bir şey yok, enteresan bir tablo çıktı. Ama bir taraftan da AK Parti 15 yıldır iktidarda olmasına rağmen yeniden hem belediye başkanları üzerinde, yerel yönetimler üzerinden, hem partinin yeni vizyonu, Türkiye’nin yeni geçeceği sisteme hazırlık açısından ve uluslararası entegrasyon açısından da enteresan bir çalışma içinde görüyoruz AK Parti’yi. Bir yandan da anlamlı bir muhalefetin de bu sürece ciddi katkı vereceğini düşünecek olursak, AK Parti böyle bir şeyden de yoksun gibi görünüyor. Burada tabii bir tavsiye gerekiyor benim anladığım kadarıyla, oradaki tavsiyeniz nedir?

KURTULMUŞ: Vallahi AK Parti’nin en büyük talihsizliklerinden birisi; kendisini zorlayacak bir ana muhalefetin olmamasıdır. Ana Muhalefetin ısrarla kategorik olarak karşı çıkmalarına devam etmesidir; bunu millet de görüyor. Dolayısıyla AK Parti aslında kendi kendisiyle yarışıyor. Dolayısıyla AK Parti için Cumhuriyet Halk Partisi’nin duracağı yer önemli, ama Cumhuriyet Halk Partisi keşke orada olumlu bir muhalefet üretebilse, burada AK Parti’nin demin söylediğim çerçevede kendi içerisinde daha güçlü hale gelmesi için gayrete gelmesini temin etsin. Ama öyle görünmüyor, ben de size katılıyorum, hele bu kongreden sonra Cumhuriyet Halk Partisi mevcut statükosu devam edecek şeklinde görünüyor.

Mesela bu kongreyle birlikte Türkiye siyasetinin demokratikleştirilmesine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi’nin teklifleri, bunlar belki ortaya çıkabilirdi, bunlar konuşulabilirdi. Halkın doğrudan siyasete katılımını sağlayacak mekanizmaların nasıl kurulacağına ilişkin teklifler, seçim yasası, siyasi partiler yasasına ilişkin yeni teklifler beklenebilirdi ve –tırnak içerisinde- sol partinin, sosyal demokrat bir partinin de bunları yapması ancak önünü açardı. Bunlar yapılamadı, orada bir durağanlığın içerisine girmiş görünüyorlar.

SORU: Çok ciddi de bir ihtiyaçtı aslında o.

KURTULMUŞ: İhtiyaçtır, tabii.

SORU: Ama maalesef böyle bir şey göremiyoruz.

KURTULMUŞ: Maalesef.

SORU: Cumhurbaşkanı, “uyuyan devi uyandırdılar” dedi, bugünkü anahtar cümle o, her yerde aynı şeyi söyledi. Artık bizi uyandırdılar, bu saatten sonra da böyle gideceğiz.

SORU: Kendi göbeğimizi keseceğiz’in devamı olan bir şey.

SORU: Nedir buradaki mesele?

KURTULMUŞ: Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’nin lideri olarak, AK Parti Türkiye’yi yöneten siyasi parti olarak biz Türkiye’nin gücünün potansiyelinin farkındaydık. Ama maalesef uzunca yıllardır, hele hele son yıllarda karşılaştığımız bütün bu sıkıntılı dönemlerde dostlarımız, müttefiklerimiz yıllardır birlikte aynı ittifakların içerisinde görüldüğümüz ülkelerin maalesef Türkiye’ye çok da dostça bakmadıkları, Türkiye’nin hayati önem vermiş olduğu konularda Türkiye’den çok farklı düşündüklerini, hatta Türkiye karşıtlarıyla işbirliği ve ittifak yaptıklarını gördük. Örneğin; uzun süre Avrupa Birliği Türkiye’ye karşı böyle işte size ayrıcalıklı ortaklık verelim, size farklı şeyler verelim, işte müzakere konularını açmayalım, başlıkları açmayalım vesaire son derece soğuk, uzak, Türkiye’yi tabiri caizse kapısında terbiye edilecek bir ülke olarak muamele etti. İşte Amerika Birleşik Devletleri’ne bakıyorsunuz, yıllardır NATO çerçevesinde bu kadar çok ittifakınız var, stratejik ortaksınız, teröre karşı mücadelede işbirliği içerisinde yer alıyorsunuz, maalesef çok temel konularda, sizin için varlık sorunu olan temel konularda bile sizinle beraber hareket etmiyor, işte tam tersine PKK’ya, PYD’ye silah sağlıyor. Bir taraftan da, yani diyelim ki işte uluslararası alanda Türkiye’nin ne kadar karşıtı varsa bunları da bir şekilde himaye ediliyor. Herhalde kastedilen budur, yani bunları artık gördük. Bunlar güçlü, ayakları üstünde duran, demin konuştuğumuz kendi gövdesi üstünde yeniden yükselip büyük bir medeniyet, büyük bir güç olma hayali kuran, dünyanın dört bir tarafındaki mazlumlara kol kanat germe iddiasında olan bir ülkeyi görmek istemiyorlar. Kendi savunma sanayisini kendisi yapan, kendi uçaklarını, kendi savunma mekanizmalarını kurabilen bir Türkiye görmek istemiyorlar. Dış yardımları almadan, IMF destekleri olmadan gelişebilen, güçlenen bir Türkiye’yi görmek istemiyorlar. Dediğim gibi, bunların istediği; tek ayaküstünde terbiye salonunda bekleme sırasını bekleyen bir Türkiye’dir. Artık Türkiye buradan uyandı.

SORU: Türkiye nerede duruyor sorusu … Bir kesim tam bu dediğiniz mantıkla diyor ki; kardeşim, NATO’dan çıkamazsın, NATO olacaksın. Bir kısım diyor ki; işte Avrupa’nın Avrasya kanadındasın falan. Böyle bu çok eleştirilmiyor, ama bazıları tarafından da sanki Türkiye bir yere doğru itmeye çalışılıyor algısı var. Türkiye nerede duruyor?

KURTULMUŞ: Türkiye’nin durması gereken yer ne doğudur-ne batıdır, ne şu ittifaktır-ne bu ittifaktır. Biz bütün bu ittifaklarımızın hepsini bir şekilde kendi milli menfaatlerimiz çerçevesi içerisinde bir şekilde korur, geliştirebiliriz, çoğaltabiliriz, azaltabiliriz. Türkiye’nin durması gereken yer kendi eksenidir. Türkiye’yi eksen kayması üzerinden yıllardır eleştirenler, önce dünyanın değişen yeni eksenlerini anlamaya çalışsınlar. Türkiye dünyanın değişen şartları içerisinde kendisini ekseni etrafında yeniden tanımlamaya gayret ediyor. Uyuyan devi uyandırdınız lafı bu. Şimdiye kadar Türkiye eksenini belirlesin diyenler, aslında Türkiye’nin –eski tabirle söylüyorum- bir peyk ülke olduğunu kabul eden zihniyettir. Türkiye bir uydu ülke değildir, bir peyk ülke değildir. Türkiye, kendi ekseni olan, kendi miğferi olan bir ülkedir ve dünyanın bütün devletleriyle eşit ortak olarak ilişki kurma potansiyeline sahip bir ülkedir. Bölün dünyayı ortadan ikiye, ne taraftan ikiye bölerseniz bölün, doğu-batı deyin, kuzey-güney deyin, Müslüman dünyası-Hristiyan dünyası deyin, bütün bu farklı dünyalarla eş zamanlı olarak ilişkiye geçebilecek tek ülke Türkiye’dir yeryüzünde. Bu Allah’ın bize bahşettiği sadece stratejik konumumuzdan dolayı değil ülke olarak sahip olduğumuz şu andaki birikimimiz ve potansiyelimiz, geçmiş dönemden gelen tecrübelerimiz, tarihsel mirasımız dolayısıyla da sahip olduğumuz büyük bir avantajdır. Şimdi buz bunları, efendim şunlarla kapatalım, bu tarafı açalım, yani Rusya’yla belli görüşmeleri yapıyorsun, batıdan mı kayıyorsun, eksen mi kayıyor? İslam dünyasına yaklaşıyorsun, eksen mi kayıyor? Amerika’yla konuşuyorsun, eksen mi kayıyor? Hayır, eksenimiz falan kaymıyor, tam tersine Türkiye kendisini kendi eksenine oturtuyor. Kendi eksenimize oturtturduğumuz zaman, Allah’ın izniyle… Evet, bu zor olacak, zor bir süreç olduğunun farkındayız, ama kusura bakmayın Türkiye artık öyle kulağı çekilecek, parmakla tehdit edilecek bir ülke değil.

SORU: Biz Birleşmiş Milletler’i eleştiririz, yeniden yapılanmasını söyleriz, ama onunla birlikte işbirliği, ortak işler yaparız deyip…

KURTULMUŞ: Şimdi bakın, şu anda dünyada bizim kadar çok dış kuruluşlarda üyeliği olan bir ülke var mı? NATO, Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Akdeniz Ülkeleri, sayın, onlarca şeyi sayabilirsiniz; bu bizim gücümüz. Yani biz illa birisine üye olduk diye diğerinden vazgeçecek değiliz. Ama esas mesele o, yani biz yıllardır belki Birleşmiş Milletler yapısının değişmesi gerektiğini savunuyorduk, yani bu sistemin dünyayı artık kaldıramadığını iddia ediyor, yeni bir sistemin kurulması için mücadele ediyorduk. Ama kusura bakmayın, 3 bin dolarlık kişisel geliri olan, 5 bin dolarlık kişisel gerili olan Türkiye’nin dünya 5’ten büyüktür demesi çok ses getirmiyordu, şimdi Allah’a şükür 12 bin dolar seviyesinde milli geliri olan bir Türkiye’yiz, dünya 5’ten büyüktür dediğiniz zaman dünya bundan etkileniyor. Allah nasip eder Türkiye yakın bir gelecekte 20-25 bin dolarlar seviyesini aştığı zaman, o zaman dünya 5’ten büyüktür dediğimiz zaman bunun çok daha büyük bir siyasi etkisi olacak. Bunu biliyorlar, sağdan-soldan Türkiye’nin ayaklarına pranga vurmaya çalışmalarının esas sebebi budur. PKK’yı, DEAŞ’ı yıllardır bu ülkenin başına bela etmelerinin sebebi budur. Bu prangalardan kurtulacak, yani istikrar içerisinde halkın gösterdiği istikamette verdiği yetkiye dayanarak Türkiye’nin daha güçlü bir ülke haline gelmesini böyle sağlayacağız.

SORU: Anlayamadıkları belki de Türkiye bir taraftan Amerika’yla, bir taraftan Rusya’yla, bir taraftan Çin’le, bir taraftan Avrupa ülkeleriyle, İslam dünyasındaki ülkelerle, ayakları yere basan güçlü ülkelerle, ta Kuzey Amerika, Güney Amerika ülkeleriyle ilişkileri olan ve şeyleri sürdürülebilen bir yapıyı oluşturuyor, bunu kıskanıyorlar gibi geliyor bana, biraz da bundan korkuyorlar.

KURTULMUŞ: Tabi ki, yani güçlü, ayakları üzerinde duran. Bunun örneğini de verdik, bakın en son, Allah lütfetti, Sayın Cumhurbaşkanımıza hakikaten bu anlamda ümmet olarak şükran borçluyuz, Kudüs meselesi. Ben kendimi bildim bileli Kudüs meselesiyle ilgilenmiş, bunu kendi davasının en önemli unsurlarından birisi olarak görmüş birisi. Ama ne yazık ki özellikle soğuk savaş sona erdikten bu yana İslam dünyası giderek Kudüs konusundaki hemfikir olma durumundan uzaklaştı, ülkeler kendi içerisindeki sıkıntılara boğuldular, kendi içerisindeki çatışmalara boğuldular ve neredeyse İstanbul’daki İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi toplanana kadar İslam ülkelerinin büyük bir çoğunluğu Kudüs konusunda duyarsız hale gelmişlerdi; bunları yönetimler bazında söylüyorum, halklar bazında söylemiyorum asla. Halklar her zaman canlı bir şekilde…

SORU: İstanbul toplantısından çıkan ortak karar o ülkeleri sindirmiş ve o ülkelerde şeyi sağlamış olan iki önemli ülkeye karşı alınmış bir karardır, İsrail ve Amerika.

KURTULMUŞ: Oraya geleceğim, birisi bize deseydi ki, ya Amerika’nın aldığı karara karşı İslam Birliği Teşkilatı kalkacak ve tam tersi bir kararı alacak deseler hadi canım sen de derdim. Bu büyük bir güçtür, Türkiye’nin gücüdür ve sadece Amerika’nın kararının aleyhine bir sonuç çıkmadı, aynı zamanda başkenti Kudüs olan bir Filistin Devleti’nin kurulması konusundaki kararlılık da çok net bir şekilde vurgulandı. Şimdi bu büyük bir kazanımdır, iş orada da kalmadı. Türkiye burada İslam ülkelerinin gücünü arkasına alarak Birleşmiş Milletler’e konuyu taşıdı. Yine Birleşmiş Milletler’de Amerika’nın temsilcisini gördükleri zaman korkudan yollarını değiştirecek ülkelerin verdikleri oylarla, 128 ülkenin oyuyla Amerika’nın bu kararı değiştirilmiş odu, yok sayıldı. Bu Allah’ın bir lütfudur, mazlum milletler adına önemli bir güç gösterisidir, bir tarihi sorumluluktu. Şimdi bu dünya 5’ten büyüktür, işte alın dünya 5’ten büyüktür, yani … dünyada 1’den büyüktür, alın dünya 1’den büyüktür, bu gösterildi, demek ki mümkünmüş.

Şimdi bizim gibi ülkelerin maalesef aydınlarının, siyaset yapıcılarının zihnindeki en önemli şey yenilgi psikolojisidir. Yenilgi psikolojisi içerisindeki bir adamdan kim olursa olsun asla hayır gelmez. Biz Batılalar karşısında yenildik, biz şunların karşında yenildik, bunların karşısında yenildik derseniz yapacak hiçbir şeyiniz yok, o sizi zaten paralelize eder, güçsüzleştirir. Bu yenilgi psikolojisini İslam İşbirliği Teşkilatı ve Birleşmiş Milletler kararlarıyla üstümüzden attık, bir özgüven geldi. İşte görüyorsunuz, Gambiya’daki Bakan arkadaş, yani öyle bir özgüvenle konuşuyor ki. Allah’a çok şükür, çok risk bir durum olduğunun farkındayız, ama sonuçta Türkiye tarihin bizi getirdiği bu noktada daha ileriye atmak durumundadır, geri adım atamayız. Bunu söylerken hayalperestlik anlamında, ütopik olmak anlamında bir şey söylemiyorum. Tabi ki her birimizin zihninde büyük, güçlü bir Türkiye’yi oluşturmak için büyük hayallerimiz, büyük hedeflerimiz olacak, ama bunu siyasetin rasyonalitesi içerisinde gerçekleştirecek hem tecrübeye sahibiz, hem birikime sahibiz, hem de Türkiye’nin bu imkanları olduğu kanaatindeyim.

SORU: Efendim, son bir şey sorabilir miyim müsaade ederseniz?

Bu gelişmeler sonrasında 15 Temmuz’u, yani 16 Temmuz’u bugün okumuş olsaydık, yani nasıl 16 Temmuz’da Allah korusun bütün bu gelişmeler ışığında başarılı olmuş olsaydı 16 Temmuz’da bir ülke olacaktı?

KURTULMUŞ: Biz onu o günden de anlıyorduk. 16 Temmuz’da Allah korusun darbeciler başarılı olmuş olsaydı, bir kere öncelikle Türkiye’de iç savaş başlatılacak, belki şu anda Türkiye aynen Suriye gibi birkaç parçaya bölünmüş bir ülke olacaktı. Türkiye’de sivil siyaset yapabilmenin hiçbir zemini kalmayacak, sadece AK Parti değil Cumhuriyet Halk Partisi de başta olmak üzere bütün siyasi partiler tarih sahnesinden silineceklerdi. 15 Temmuz gerçekleşmiş olsaydı Parlamentodaki ve siyasetin içerisindeki çok sayıda insan ya hapislerde olacak, ya bir köşede vurulup, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere bir köşe infaz edilip maalesef ortadan kaldırılacaktı. 15 Temmuz olmuş olsaydı sanılanın aksine kim nereden ne vaat ederse etsin Türkiye’deki ekonomi paramparça olacak, tepetaklak gidecek, her şey tarumar olacaktı. 15 Temmuz olsaydı Türkiye belki önündeki 100 yılını, 200 yılını kaybetmiş bir ülke olacaktı.

Allah 15 Temmuz şehitlerimizden razı olsun. Onların hayatlarıyla ortaya koymuş olduğu fedakarlık Türkiye’yi büyük bir badireden atlatmış oldu. Sayın Cumhurbaşkanımızın o cesareti, milletin o cesareti ve kararlılığı olmasaydı bugün çok ağır bir faturayı ödemiş olacaktık. Nerede kaldı Fırat Kalkanı Operasyonu, nerede kaldı Zeytin Dalı Operasyonu, ortalıktaki kargaşayı giderebilecek bir Silahlı Kuvvetlerimiz dahi olmayacaktı.

Dolayısıyla Allah’a şükrederiz, Allah bir daha Türkiye’yi böyle bir şeyle imtihan etmesin. Ama bu büyük milletin önünde, bu kadar çok kendi geleceğine, istiklaline, istikbaline, demokrasisine sahip çıkmış olan bu milletin önünde herhalde bütün dünyadaki insaf sahibi insanlar saygıyla eğiliyorlardır.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23