• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

"Gözlerinin kahvesinden koy gönlüme.."

Yeniakit Publisher
2018-02-16 11:33:00 -
"Gözlerinin kahvesinden koy gönlüme.."

Avrupa'nın kahve ile tanışması Venedikli tacirlerin 1615 yılında, ilk kahve tohumlarını İstanbul’dan Venedik’e götürmeleriyle gerçekleşmiş.

Ünlü bestekâr Bach, "Kahve" bestesinde "Günde üç kere kahve içmedim mi acılar içinde keçi kavurması gibi buruşur kalırım" demesi, insanı gülümsetiyor!

II. Viyana Kuşatmasını kaldırıp dönen Osmanlı ordusundan kalanlar arasında çuvallar dolusu kahve de bulunmaktaydı. Viyanalılar, bunu deve yiyeceği sandılar ve Tuna'ya döktüler. Geçmişte Osmanlı'ya esir düşen tüccar, diplomat, casus ve asker Jerzy Franciszek Kulczycki (1640-1694) kahveyi tanıma fırsatı bulmuştu. Hemen o çuvallardan kurtardıklarıyla Viyana’da ilk kahvehaneyi açtı.

AH ŞU TAKLİTÇİLER!

Şu granül kahve, hızlı kahve yani piyasadaki ticari adıyla Nescafé ve Jacobs, en düşük kalite kahve çekirdekleri ve kahve üretiminin suda çözünen bazı artıkları kullanılarak üretilen bir yan ürün aslında. Ona kahve demek abes, ama Batı'dan geleni bir matah sanan kişiler içiyorlar!
Bir de Almanya'da bu süzme kahveye alışıp, ülkeye getirenler var. Bulaşık suyu kıvamında yapılmaması durumunda nescafeden bir nebze daha iyidir. Türk kahvesi gibi bir güzelliğe sahip olan bir millet olarak yurdumuzdaki filtre kahve alışkanlığı taklitçi/seçkincileri tanıyanlar için anlamak zor değil elbette!

Osmanlı, Yemen’e ulaşınca, kahveyle tanıştı. 1517 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın Memlûk Çerkeslerinden OsYemen valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul'a getirdi. İlk kahvehane 1550 yılında İstanbul’da açılmış ve kısa sürede hemen her meslek grubunun kendi adıyla anılan kahvehaneler oluşmuş. Yemeniciler, Nalburlar kahvesi, Urgancılar kahvesi, Bezzaz (kumaşçı) kahvesi, Cezzarlar, Debbağlar, Dülgerler, Habbazlar, Kassarlar, Kemankeşler, Pasbanlar, Savatçılar hep meslek adlarıyla kahvehanelere sahipti.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

Osmanlıda ilk olarak Tahtakale'de açılan ve hızla yayılan kahvehanelerde kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı biliniyor.

"GÖZLERİNİN KAHVESİNDEN KOY GÖNLÜME"

Kahve, kulpsuz fincana, fincan deri bir zarfa konurdu. Bazen, kahveye farklı bir tat kazandırmak için, kahvenin içine çiçek suyu, 'ak amber' veya 'kâkule' katılırdı.

Osmanlı'dan bu yana kız istemeye giden görücülere, gelin adayı, kahveleri ikram edip elinde tepsiyle kahveler bitinceye kadar bekler.. Bugün bile bazı yörelerde, huysuz mu, sabırlı mı diye mizacını ölçmek için damada bol tuzlu kahve ikram edilir.

Aç karnına kahve içilmezdi. Sabah güzelce karın doyurulur sonra cezveden köpüklü kahve fincanlara dökülürdü. Bir zaman sonra işte "kahve altı" yani kahvaltı sabah sofrasının adı oldu. Ve artık kırk yıllık hatırı olduğu ilan edildi!

Çayın kaIabaIıkIa arası iyidir kahve yaInızIık ister.

Kahvenin yüzü karadır ama yüz ağartır.

Gönül ne kahve ister ne kahvehane gönül sohbet ister kahve bahane.

Şair de demiş ki "Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme kırk yılın hatırına sen kalayım."
Yeni Akit Gazetesi

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23