• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Devlet Bahçeli: Ben başbakan olmam

Yeniakit Publisher
2015-05-28 19:30:00 - 2015-05-28 19:42:56
Devlet Bahçeli: Ben başbakan olmam

Seçim meydanlarında vaat yarışı sürerken MHP Lideri Devet Bahçeli, "Bizimle Yürü Türkiye" sloganıyla seçmenden iktidar istiyor. Oysa ayağına kadar gelen başbakanlık fırsatını Bahçeli, MHP tabanında büyük hayal kırıklığı yaşatan bir şekilde altın tepside Bülent Ecevit'e sunmuştu...

Türkiye'nin seçimine sayılı günler kala siyasi partiler miting meydanlarında seçmenden oy istiyor. Siyasiler, seçim meydanlarında birbirinden ilginç vaatlerde bulunarak 7 Haziran akşamı, sandıktan çıkmayı umuyor. Miting alanlarında vaat yarışı sürerken Paralel yapıya dair yaptığı çarpıcı açıklamalarıyla tanınan Gazetemiz Yazarı Latif Erdoğan'ın MHP lideri Devlet Bahçeli hakkındaki sözleri gündeme bomba gibi düştü. Katıldığı televizyon programında Fetullah Gülen'in kendisine, “Alpaslan Türkeş'in, Devlet Bahçeli'yi dövdüğünü” söylediğini izleyiciyle paylaştı. Yankı uyandıran bu açıklama ile gözler br kez daha MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye çevrildi.

Devlet Bahçeli'nin bu konuda bir açıklama yapıp yapmayacağı belirsizliğini korurken Haber10, Devlet Bahçeli ÖZEL DOSYASINI açıyor..

'BEN BAŞBAKANLIK KOLTUĞUNA OTURMAM!'

Tarihe "post modern darbe" olarak geçen 28 Şubat 1997'deki, askerin siyasete müdahalesinin üzerinden 18 yıl geçti. O günlerde Sincan'da tanklar yürütülüp, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir, 'Demokrasiye balans ayarı yaptık' deme cüretini göstermişti. Batı Çalışma Grubu, birçok kişiyi fişlemiş; Genelkurmay, yüksek yargı organları üyeleri, rektörler ve medya organlarına brifing vermişti. Refah Partisi(RP) Genel Başkanı Necmettin Erbakan ile Doğru Yol Partisi Genel Başkanı (DYP) Tansu Çiller'in kurduğu Refahyol Hükümeti'nin sonlandıran da, işte o brifinglerdeki açık tehditler olmuştu. Kürsüye çıkan generaller, TSK İç Hizmet Yönetmeliği'nin 35. maddesini hatırlatıp 'Cumhuriyeti gerektiğinde silâhla koruma' yetkilerinin olduğunu söylüyordu. 18 Haziran 1997 günü Başbakan Necmettin Erbakan, başbakanlığı hükümet ortağı olan yardımcısı DYP Lideri Tansu Çiller’e devretmek üzere istifa etti. Ancak Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükümet kurma görevini, Çiller'e değil, teamüllere aykırı olarak ANAP Lideri Mesut Yılmaz’a verdi. Yılmaz ANAP, DSP ve DTP’nin (Demokrat Türkiye Partisi) katılımı ve CHP’nin dışarıdan desteğiyle, 30 Haziran 1997'de ANASOL-D hükümetini kurdu. ANASOL-D hükümeti, 259 ret oyuna karşılık 281 kabul oyuyla 12 Temmuz 1997 Meclis'ten güvenoyu aldı. Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Refah-Yol düştükten sonra; “Nizamiye kapısından döndük” ; Ana-Sol-D Hükümeti kurulduktan sonra da “Onlara altın tepside iktidar teslim ettik” şeklindeki sözleri kayıtlara geçmişti.

 
ÖNE ÇIKAN VİDEO

ANASOL-D’DEN 5 ÖNCE 5. OLAĞANÜSTÜ KURULTAY

Bütün bunlar olup biterken Milliyetçi Hareket Partisi(MHP) cephesinde de ilginç gelişmeler yaşanıyordu. Mesut Yılmaz hükümetinin Meclis’ten güvenoyu almasından sadece 5 gün önce MHP’de 5. Olağanüstü Kurultay yapıldı. O kurultayda partinin kurucusu Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş ile çekişen Bahçeli, rakibin geride bırakıp, partinin genel başkanlık koltuğuna oturdu. Kurultay sonrası Tuğrul Türkeş de yaklaşık bir yıl sonra partiden ayrılarak kendi partisini kurmuştu.

İMAM HATİPLER KAPATILDI BAHÇELİ’NİN GIKI ÇIKMADI

MHP’nin genel başkanlık koltuğuna oturan Devlet Bahçeli, ne proje hükümete, ne de askerin siyasete müdahalesine karşı duruş sergilemediği gibi, deyim yerindeyse kendi köşesindeki konforlu muhalefet sefasını sürmüştü. ANASOL-D’nin Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbey döneminde çıkarılan 4306 sayılı kanunla, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilip, İmam hatiplerin orta kısmı kapatıldı. Milliyetçi ve muhafazakar bir parti görüntüsü veren MHP’de kimsenin gıkı çıkmadı.

REFAH PARTİSİ KAPATILDI, ERBAKAN’A SİYASET YASAĞI GETİRİLDİ

ANASOL-D hükümeti, “aldığı görevi” yerine getirirken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Refah Partisi’nin "Anayasa'nın laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle sürekli kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesine dava açtı. Anayasa Mahkemesi, iktidarda bulunduğu sırada RP’yi “laikliğe aykırı fiillerin odağı olduğu” gerekçesiyle açılan dava sonucu Refah Partisi'ni 16 Ocak 1998’de “laikliğe aykırı fiillerin odağı olduğu” gerekçesiyle kapattı. Necmettin Erbakan’a da 5 yıl süreyle siyaset yasağı getirildi.

 

DEVLET AMA KAÇAK BAHÇELİ

Siyasi parti mezarlığı haline gelmiş olan Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin bu kapatma kararıyla birlikte, kurulduğu 1963’ten bu yana 22. siyasi partiyi oyun dışı bırakmış oldu. Bir siyasi partinin ancak sandıkta oyundan çıkarılması gerektiği ortadayken, Devlet Bahçeli bu vahim karar karşısında bırakın karşı duruşu, yapılan hukuksuzluğu bir anlamda onaylamıştı. 2001 yılı Ağustos ayında Tekir Yaylası’ndaki konuşmasında Refah Partisi’nin kapatılmasını haklı görmüş şöyle demişti: “Türk milliyetçileri, gerekli yer ve zamanda, gerekli dersi vermekte gecikmezler.”

Oysaki partiler arasındaki yarışa dışarıdan şu veya bu şekilde müdahalenin kabul edilemez olduğunu en gür şekilde dillendirmesi gerekenler öncelikle siyasilerin olması gerekmez mi? Rakibe, asker ya da yargı marifetiyle çelme takılmasının halk nezdinde karşılık bulmadığı Demokrat Parti, Anavatan Partisi, Reha Partisi ve son olarak AK Parti kapatma davasında görüldü. Durumun bu kadar açık ve net olmasına karşın, gücü millet yerine çeşitli güç odaklarında aramanın bir sonuç vermediği hâlâ Devlet Bahçeli tarafından anlaşılabilmiş değil.

ANASOL-D’NİN ÖMRÜ KISA OLDU

ANASOL-D hükümeti, mafya, çete, siyaset ilişkisiyle düş. Çakıcı kasetleri, Türkbank ihalesi, Mesut Yılmaz-Korkmaz Yiğit ilişkileri, hükümetin sonunu hazırladı. Zaten sallantıda olan hükümet CHP’nin 11 Ocak 1999’da desteğini çekince düştü. Cumhurbaşkanı Demirel, bu kez hükümeti kurma görevini, sadık adamlarından Yalım Erez’e verdi. Büyük sermayeyi ve Kartel medyasını arkasına almasına rağmen Erez hükümeti kuramadı.

 

28 Şubat bu topraklarda yaşayanlara çok ama çok ağır bir fatura çıkardı. İnanılmaz yolsuzluklar yapıldı. Ülke derin ve içinden çıkılmaz bir borç batağına sokuldu. 2001’de yaşanacak krizin temelleri atıldı. Halkın yarına dair umutları kırıldı, psikolojisi bozuldu; inançları manipüle edildi. Bankaların içi boşaltıldı. 28 Şubat’ın mimarlarından Teoman Koman, Güven Erkaya gibi askerler, üniformalarını çıkardıktan sonra içi boşaltılan bu bankaların sahiplerinin danışmanı oldular.

POST MODERN DARBEYE ZIMMEN DESTEK

Devlet Bahçeli o günlerde sessiz sedasız olanları izlerken yaşanan hukuk ihlallerine ve milletin seçilmiş siyasetçilerine yapılan “post modern darbe”yi zımmen desteklemişti. Yaşanan kritik süreçte sessiz kalan Devlet Bahçeli olayların üzerinden yıllar geçtikten sonra ancak konuşabilmiş ama artık atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti. Bahçeli, "12 Eylül, 28 Şubat ve her türlü darbe girişimi mutlaka hukuki anlamda neticeye kavuşturulmalı ve Türkiye bu yükten artık kurtulmalıdır" cümlesini ancak 4 yıl sonra kurabilmişti.

ŞİMDİNİN ALAN’I O ZAMANIN FİŞLEYENİ

Post Modern darbenin üzerinden yıllar geçti ve o dönemin sorumlular hakkında yargı süreci başladı. Ülkeyi milyarlarca lira zarar sokan ve binlerce mağdur yaratan olayın failleri hakkında suç duyurusu yapıldı, soruşturma başladı. Soruşturma dosyasına giren deliller arasında ilginç bir evrak dikkatlerden kaçmadı. Emekli Korgeneral Engin Alan'ın başörtülü eşi olan TSK personelini, dindar olan TSK personeli fişlettiği ve kendi sorumluluk alanı içinde adeta cadı avı başlattığı belgelerle ortaya çıktı. Belgede, ‘Eşi başörtülü olan personelin, sağlık hizmeti de dahil her türlü haktan men edildiği’ belirtiliyor.

Geçen dönem MHP’den milletvekili adayı yapılarak cezaevinden çıkarılan ama bu dönem aday gösterilmeyen emekli asker Engin Alan’ın 28 Şubat sürecinde aktif rol aldığı belgelere yansıdı. Haziran 1997’de Dışişleri Bakanlığı’na yazılan “Milli Görüş Teşkilatı” konulu yazıda Genelkurmay 2.Başkanı Çevik Bir’in de adı bulunuyor. “Güvenilir bir kaynaktan alınan duyuma göre” diye başlayan yazıda Almanya’da faaliyet gösteren Milli Görüş Teşkilatı ile ilgili Dışişleri Bakanlığı uyarılıyor. Yazıda, Milli Görüş Teşkilatının adını “İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatı” olarak değiştirmeye çalıştığı ifade edilerek, Alman hükümetinin din hizmetleri için Türkler’den aldığı verginin yüzde 4’ünden bu teşkilatın pay almaması için tedbir alınması isteniyordu.

BAHÇELİ’NİN MUHAFAZAKAR DEĞERLERDEN UZAKLAŞTIĞININ RESMİDİR

İşte o Engin Alan bizzat Devlet Bahçeli tarafından partiye davet edilmiş, parti rozetini de bizzat kendisi takmıştı. Devlet Bahçeli’nin bu tercihi, eleştiri konusu olmuştu. MHP tabanındaki pek çok insanın muhafazakar, annesinin, eşinin, kızının başörtülü olduğunu malum. Yapılan bu tercih, Devlet Bahçeli’nin Türkeş’ten sonra adım adım MHP’yi muhafazakar değerlerden uzaklaştırıp, CHP çizgisine çekmesinin ibret vesikası olarak değerlendirilmişti.

18 NİSAN’DA SANDIK SEÇMENİN ÖNÜNE GELDİ

Ve nihayet 18 Nisan 1999’da sandık, halkın önüne geldi. Bir önceki seçimde yüzde 8.2 oy alan MHP, “başörtü yasağını, masaya yumruk vurarak kaldıracağı” vaadiyle, yüzde 17.98’i buldu ve Meclis'e girdi. Diğer partilerden Ecevit’i DSP’si yüzde 22,2 ile 136 milletvekili; Fazilet Partisi yüzde 15.4 ile 111 milletvekili, ANAP yüzde 13,2 ile 86 milletvekili; DYP yüzde 12 ile 85 milletvekili; Bağımsızlar yüzde 0,9 ile 3 milletvekili çıkarmıştı. Deniz Baykal’ın CHP’si yüzde 8.7 ile baraja takılmış ve Meclis dışında kalmıştı.

 

‘BEN BAŞBAKANLIK KOLTUĞUNA OTURMAM’

Meclis aritmetiği bu şekilde belirdikten sonra hükümet kurma çalışmaları başladı. Hükümetin kilit partilerinden birisi yine 111 milletvekiliyle Refah Partisi’nin ardılı Fazilet Partisi olmuştu. O günlerde Bahçeli’ye şu kritik soru yöneltilmişti: “Siz, 28 Şubat’ın yasaklarını sona erdireceğinizi ilan ederek, FP ve DYP tabanından bir miktar oy aldınız. Böylesi bir ortamda, “FP ve DYP ile koalisyon kurup, Başbakan koltuğuna oturur musunuz” diye soruluyor… Verilen yanıt ise aynen şu şekilde oluyor: “Hayır, Ben Başbakan koltuğuna oturmayacağım”

‘SAYIN BAHÇELİ O GARİP CÜMLEYİ KORKUDAN MI KURDUNUZ’

O günlerde yaşananları anlattığı "Bahçeli, 28 Şubat’ta MHP’nin rolünü anlatsın!" başlıklı yazısında Yeni Akit'ten Ali Karahasanoğlu şunları yazmış ve can alıcı sorular yöneltmişti...

28 Şubat sürecini, “28 Şubat 1997” tarihi olarak algılarsanız, yanılırsınız..

28 Şubat 1997’de rahmetli Necmettin Erbakan Hoca’ya dayatılan 18 maddelik MGK bildirisi ile ivme kazanan süreç..

Erbakan Hoca’nın üç ay sonra istifa etmek zorunda kalması ile devam ediyor..

Demirel’in yeni hükümeti kurma görevini Mesut Yılmaz’a vermesi ile bir üst vitese geçiliyor..

18 Nisan 1999 seçimlerinden hemen sonra, MHP’nin seçmenine ihanet ederek, Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz ile koalisyon kurması ile zirve yapıyordu..

Evet, bu noktayı hep unutuyoruz.

Refahyol iktidarından hemen sonra, Yılmaz+Ecevit+Cindoruk koalisyonu kurulmuştu.. Bilahare de Ecevit azınlık hükümeti..

O süreçte, halk bekliyordu..

“Sandık önümüze gelsin, İHL’leri kapatanlara nasıl ders vereceğimizi görecekler” düşüncesi ile, halk sabrediyordu...

Ve nihayet 18 Nisan 1999’da sandık, halkın önüne geldi.

Bir önceki seçimde % 8.2 oy alan MHP, “başörtü yasağını, masaya yumruk vurarak kaldıracağı” vaadi sayesinde, % 17.98’i buluyor.

Masaya yumruk vurmayı boşverin..

Fazla uyumlu diye eleştirdikleri FP ve DYP’den, çok daha yumoş tavır sergiliyor MHP..

Aslında o günleri, yorumlarla anlatma yerine, bizzat MHP Genel Başkanı’nın, 28 Şubat’a nasıl gönüllü askerlik yaptığını ifşa eden, o meşhur röportajını aktaralım..

Röportaj 19 Nisan 1999’da yapılmış..

Seçimin hemen ertesi günü..

İki gün önce “başörtü yasağını masaya yumruk vurarak kaldıracağı”nı vaad eden Bahçeli’ye, bakın ne soruluyor ve ne cevap alınıyor..

Soru: “Sizin Başbakanlığınızda bir FP-DYP-MHP koalisyonu kurulması önerisi olursa, tepkiniz ne olur?”

Şöyle düşünün..

FP (öncesindeki RP) ile DYP’nin iktidardan uzaklaşmasının üzerinden iki yıl geçmiş.

Bu iki parti, 28 Şubat mimarları tarafından dışlanmışlar..

Siz, 28 Şubat’ın yasaklarını “erkekçe” tavırla sona erdireceğinizi ilan ederek, FP ve DYP tabanından bir miktar oy çalarak, oyunuzu artırmışsınız..

Böylesi bir ortamda, “FP ve DYP ile koalisyon kurup, Başbakan koltuğuna oturur musunuz” diye soruluyor..

Ve siz, “Hayır, Ben Başbakan koltuğuna oturmayacağım” diyorsunuz..

Akıl işi mi bu?

Gerekçenizi de..

FP o tarihte iktidarda imiş gibi, “Biraz dinlensin” cümlesi ile izah ediyorsunuz..

Devlet Bahçeli, kendisine dikte edilen DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin seçmene ihanet olduğu gerçeğinin altında öyle eziliyor ki, FP o günlerde iktidarda imiş gibi “Biraz dinlensin” diyor..

Değil Türk siyasi tarihinde.. Dünya siyasi tarihinde bir tane daha böyle örnek yoktur..

Kendisine başbakanlık teklifi yapılan kişi, “Ben Başbakan yardımcısı olacağım” diyerek, bunu reddediyor.

Bahçeli’nin yaptığı bu idi..

Partisine oy verenlerin tercihi, 28 Şubat sürecinin bitirilmesi yönünde..

Bu çizgi ile paralel iki siyasi partinin de milletvekili sayısı, hükümet kurmalarını sağlayacak çoğunlukta..

Bu koalisyon hükümetinde, başbakanlık koltuğu, üç partiden en fazla oy alan partinin genel başkanı sıfatı ile kendisine düşüyor..

Ama o, “Hayır ben istemiyorum” diyor.

“Ben seçmenime verdiğim sözler yönünde icraat yapmak istemiyorum. Bana verilen oyla paralel siyasi partiler yerine, can düşmanım DSP ile koalisyon kurmak istiyorum. Ve başbakanlığı da, Ecevit’e sunmak istiyorum” diyor..

Böylece, MHP+FP+DYP koalisyonu yerine, DSP+MHP+ANAP koalisyonu kuruluyor.

Ve, o tarihe kadar ilahiyat dışındaki fakültelerde uygulanan başörtü yasağı, ilahiyata ve İHL’lere de yayılıyor..

Katsayı ahlaksızlığı, ilk defa, MHP’nin iktidar olduğu 1999’da uygulanmaya başlanıyor..

“28 Şubat 1000 yıl sürecek” sözü, bu dönemde sarfediliyor..

İşte bu gerçekleri bilelim..

Ve 28 Şubat’ın mimarı generaller yargılanırken...

“Biz bir şey yapmadık ki.. Teklifte bulunduk.. O kadar. Hükümet sonradan, kendisi istifa etti” yalanları ile oyalanacağımıza, mahkeme ilk fırsatta, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi çağırsın duruşmaya..

Ve sorsun kendisine:

“28 Şubat’tan 2 yıl sonra, % 17 oy alarak, kurulacak MHP-FP-DYP hükümetinde Başbakan olmanız garanti iken, kimin tehdidi ile, bundan vazgeçtiniz?..”

Evet, açıklayın Sayın Bahçeli..

Sizi kim tehdit etti?

Ki, korkudan “FP’yi iktidarda sandığınız” o garip cümleyi kurdunuz!

‘BU KADINA HADDİNİ BİLDİRİN’E SESSİZ DESTEK

Bu soruların yanıtı beklenedursun, Bülent Ecevit’in azınlık hükümetinin, özellikle muhafazakar camiada alerji yaratan icraatları ne MHP’li vekilleri ne de Bahçeli’yi rahatsız etti. Rahatsız etmek bir yana TBMM’deki Merve Kavakçı olayında Bülent Ecevit kürsüden “Burası meydan okunacak yer değildir, lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!” diye seslenirken, DSP’li vekiller, alkışlarla protesto gösterisi yapmış, MHP de sessiz kalarak bu olaya bir anlamda destek çıkmıştı.

MHP’nin bu şekilde tavır koyması aslına bakılırsa çok da fazla şaşkınlığa neden olmadı. Türbanlı milletvekili konusunda ikircikli bir tutum sergileyen MHP’de Bahçeli, 1999'da türbanıyla seçilen Antalya Milletvekili Nesrin Ünal’a TBMM'ye başını açarak girmesini şart koşmuş ve öyle de olmuştu. Bundan yıllar sonda Devlet Bahçeli’ye Türbanlı vekil kriterleri sorulduğunda yine bu olayı hatırlatacak ve “kriterimiz bu, değişen bir şey yok” diyecekti.

Aslında bu tavır neden MHP+FP+DYP koalisyonu değil de DSP+MHP+ANAP koalisyonu kurulduğunun ipuçlarını da veriyordu. Bahçeli’ye o dönem, “Fazilet Partisi ile koalisyon yapar mısınız?” şeklinde yöneltilen soruya, “Fazilet Partisi bir dursun, beklesin” diye cevaplamıştı. Tabanda milliyetçi-muhafazakar bir kitleye kendisini yasladığı bilinen MHP, kendisine aslında daha yakın iki parti ile değil daha uzağında sol ile koalisyon yapmayı tercih etmişti.

 

APO YAKALANDI, DSP’NİN YELKENLERİ FORA

57. Türkiye Cumhuriyeti Koalisyon Hükümeti, Kenya'da yakalanan terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın paketleyip Türkiye'ye getiren azınlık hükümetinin başbakanı olarak girdiği 18 Nisan seçimlerinde, partisi birinci olan DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit başkanlığında, DSP-MHP-ANAP ortaklığında kuruldu. Ancak kurulan bu hükümet biriken problemlere çözüm olmaktan çok krizlerin hükümeti oldu. 28 Şubat kararlarını uygulayan, orduda ve bürokraside “Müslüman avının” yaşandığı hükümet olarak tarihe geçen 57. Hükümet dönemi, katsayı ile meslek liselerinin ve imam hatiplerinin önünün kesildiği, işten atmalar ve Cumhurbaşkanı Sezer’in fırlattığı anayasa kitapçığıyla tetiklenen Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ve en derin krizinin yaşandığı yıllar olarak hatırda kaldı.

(Haber10)

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23